Olaylar 

Başvurucu, Cumhuriyet başsavcılığının yürüttüğü bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmış; sulh ceza hâkimliğinin kararıyla adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır.

Başsavcılık tarafından, başvurucunun çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediğinden bahisle başvurucunun cezalandırılması istemiyle ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

Başvurucu, hakkında hükmolunan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını talep etmiş; ağır ceza mahkemesi başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına, başvurucunun üzerine atılı suçtan beraatine karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu reddedilmiş ve beraat hükmü kesinleşmiştir.

Başvurucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi uyarınca haksız yere gözaltında kalması ve adli kontrol tedbiri nedeniyle 20.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açmıştır.

Yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesi 31,63 TL maddi tazminat ile 1.000 TL manevi tazminatın gözaltı tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya verilmesine, ayrıca 4.360 TL vekâlet ücretinin ödenmesine karar vermiştir.

Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesi maddi tazminata ilişkin kısma yönelik istinaf başvurularının esastan reddine, manevi tazminata ilişkin kısma yönelik istinaf başvurusunun ise düzeltilerek esastan reddine karar vermiştir.

İddialar

Başvurucu, adli kontrol tedbirine dayalı tazminat talebinin değerlendirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve adli kontrol tedbirine hükmolunması nedeniyle de seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Kanunla kişilere tanınan ve savunulabilir bir temeli bulunan hak ve ayrıcalıklar da hak kavramına dâhildir.

Anayasa Mahkemesi, daha önce vermiş olduğu kararda adli kontrol talebiyle tazminat talebinin derece mahkemesince karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varmış; aynı konudaki çok sayıda başvuruyu inceledikten sonra adli kontrol tedbiri nedeniyle tazminat talebinin Türk hukuku tarafından tanınıp tanınmadığını ele alma gereği duymuştur.

Somut uyuşmazlıkta suç isnadına bağlı bir yargılamanın mevcut olmadığı hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte uyuşmazlığın niteliği itibarıyla medeni hak ve yükümlülükler kapsamında görülüp görülemeyeceğinin, bu bağlamda öncelikle ortada kanunlar veya içtihat tarafından tanınan bir hakkın var olup olmadığının ortaya konulması gerekir. Bu bakımdan Türk hukukunda adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle tazminat hakkının kanunlar veya içtihat tarafından tanınıp tanınmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.

Uyuşmazlığa konu temel kanuni düzenleme olan 5271 sayılı Kanun'da hangi şartlar altında tazminatın verileceği açıkça sayılmıştır. Söz konusu Kanun’da hukuka aykırı olarak verilen adli kontrol kararları ile ilgili olarak bir düzenleme bulunmamaktadır.

Açıkça kanun tarafından tanınan medeni nitelikte savunulabilir bir hakkın kabul edilmemesinin yanında böyle bir hakkın bulunup bulunmadığının tespitinde ayrıca yetkili yargısal makamların pratik ve uygulamalarının da söz konusu hakkın varlığı hususunda değerlendirilmesi gerekmektedir.

Başvurucu tarafından sunulan Yargıtay kararında adli kontrol kararının içerik ve süresinin tutuklama gibi kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılma sonucunu doğurabilecek nitelikte bir uygulamaya yol açtığının belirtildiği ve Yargıtayın söz konusu adli kontrol kararının uygulamasının orantılı olmadığını kabul ettiği anlaşılmıştır. Benzer iddiaların ileri sürüldüğü davalarda Yargıtayın kararında olduğu gibi bir tespite ulaşılamadığı, aksine bu istisnai karar haricinde adli kontrol tedbirleri nedeniyle açılan davaların 5271 sayılı Kanun'da açık düzenleme bulunmaması nedeniyle reddedilmesi gerektiğine dair yerleşmiş içtihadının devam ettiği görülmüştür.

Bu durum karşısında başvurucu tarafından iddia edilen hususlara dayanak olarak gösterilen yargısal uygulamanın somut maddi koşulları ile neticelerinin birbirinden farklı olduğu tespit edilmiştir.

Tüm bu açıklamalar sonrasında başvurucunun iddia ettiği zararlara karşılık açık bir yasal dayanağın bulunmadığı, diğer ifadeyle ortada kanun tarafından açıkça veya dolaylı olarak kabul edilmiş bir hakkın varlığından söz edilemeyeceği, bunun yanında yargısal uygulamaların da bu taleplere imkân verecek veya dayanak oluşturacak şekilde olduğuna dair tespitlerin yapılamadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Başvurucu ayrıca adli kontrol tedbirine hükmolunması nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesine göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir.

Anayasa’nın 23. ve Sözleşme’ye ek (4) numaralı Protokol’ün 2. maddesinde, ülke içinde seyahat özgürlüğü bulunmakla birlikte kişilerin bulunduğu ülkeden ayrılma özgürlüğü de bulunmaktadır. Ancak anılan Protokol’e Türkiye taraf olmadığından Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik başvurular bireysel başvuru kapsamında değildir.

Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı ile Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edilmesi Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı ile Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edilmesi

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/