Olaylar 

Başvurucunun kızı S.E. kocası V.A. dan 2013 yılında boşanmıştır. Boşanma davasında Aile Mahkemesi müşterek çocuğun velayetinin anneye ait olmasına ve her hafta sonu babayla görüşmesine hükmetmiştir. Gerek boşanma davasına dair yargılama sürecinde gerekse boşanma kararı verilmesinin ardından yaşanan süreçte V.A., S.E.yi  hem iletişim araçlarıyla hem de fiziken yakınlık kurarak, işyerine ve evine gelmek suretiyle birçok kez olmak üzere rahatsız etmiş, hakaret ederek öldürme tehdidinde bulunmuştur. Yaşanan her olay sonrası S.E. kolluk nezdinde hayatından endişe ettiğini de belirterek V.A.dan şikâyetçi olmuştur. Kolluk tarafından 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca V.A.nın S.E.ye 100 metreden fazla yaklaşmaması da dâhil önleyici ve koruyucu tedbir kararı alınarak hâkim onayına sunulmuş ve Aile Mahkemeleri S.E. lehine, sonuncusu yaklaşmama olmak üzere tedbir kararı vermiş ise de yaklaşmama yönündeki tek tedbir kararı muhatabı olan V.A.ya tebliğ edilmemiştir.  Yaklaşmama yönündeki tedbir kararından önce verilen tedbir kararının da V.A.ya tebliğ edilip edilmediği belirsizdir.

Anılan süreçte yaşananlar nedeniyle V.A. hakkında hakaret ve tehdit suçu isnadıyla açılan davanın duruşması Sulh Ceza Mahkemesi nezdinde yapılmış, usulüne uygun tebligata rağmen gelmemesi nedeniyle V.A. hakkında zorla getirilme kararı alınmıştır. S.E. duruşma esnasında da hayatından endişe duyduğunu, V.A.nın tedbir kararlarını ihlal ettiğini, müşterek çocukla ilişkinin sonlandırılması gerektiğini ileri sürmüştür. S.E. söz konusu taleplerine ilişkin olarak işlem yapılması amacıyla V.A.nın  gönderdiği kısa mesajların dökümünü de ekleyerek Cumhuriyet Başsavcılığına aynı gün şikâyet dilekçesini sunmuştur. 

S.E. 15/11/2013 tarihli son tedbir kararının bittiği gün eski eşi tarafından ebeveyn görüşmesi için müşterek çocuğun teslimi esnasında öldürülmüştür. Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği iddianame üzerine yargılamayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi kasten öldürme suçundan V.A.yı müebbet hapse mahkûm etmiş ancak verilen cezada indirim yaparak 25 yıl hapis cezasına hükmetmiş, ayrıca diğer suçlardan da hapis cezasına mahkûm etmiştir. Karar Yargıtay tarafından onanmıştır. Başvurucunun kamu görevlileri hakkındaki şikâyeti kamu makamları ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, kadına yönelik şiddete ilişkin koruyucu ve önleyici tedbirlerin kamu görevlilerinin ihmali ile etkin olarak uygulanmaması sonucunda ölümün gerçekleşmesi ve ihmali bulunan kamu görevlileri hakkında cezai takibat yapılmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi daha önce birçok başvuruda, kadına yönelik şiddet şikâyetleri yönünden şiddete uğrayanların veya şiddete uğrama tehlikesi bulunanların korunmasına yönelik mevzuat altyapısının yeterli olup olmadığını incelemiştir. Bu kararlarda da belirtildiği üzere ailenin korunması, kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun ve bu Kanun uyarınca çıkarılan yönetmelik yürürlüğe konulmuştur.

6284 sayılı Kanun’da, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esaslar ile yaptırımların ayrıntılı olarak düzenlendiği, ayrıca 6284 sayılı Kanun ile öngörülen kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik olarak Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) gibi idari birimlerin oluşturulduğu görülmektedir. Buna göre devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli hukuki altyapının oluşturulduğu, şiddete uğrayanların veya şiddete uğrama tehlikesi bulunanların korunması yönünden kurulan hukuk sisteminin yetersiz olmadığı anlaşılmaktadır. 

Ücretli Yıllık İzin Hakkına İlişkin Devletin Yükümlülükleriyle Bağdaşmayan Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu Ücretli Yıllık İzin Hakkına İlişkin Devletin Yükümlülükleriyle Bağdaşmayan Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu

Somut sürece bakıldığında S.E.nin V.A. tarafından sürekli -gerek iletişim kanalları (sesli arama, kısa mesaj) aracılığıyla gerekse fiziken- rahatsız edildiği, hakarete uğradığı, tehdit edildiği, taraflar arasında kısa bir zaman diliminde (yaklaşık 6 ay) kolluk kuvvetlerine yansıyan şikâyete konu birden fazla olayın vuku bulduğu görülmektedir. S.E.nin boşanmasından başlayan ve öldürülmesi ile sona eren süre zarfında S.E. lehine, sonuncusu yaklaşmama olmak üzere birden fazla tedbir kararı verilmiştir.

Buna göre sürecin sık yaşanan olaylar ve şikâyetler nedeniyle sürekli olarak kolluk makamlarına, adli makamlara ciddi yakınmalarda bulunulması suretiyle yansıması ve alınan tedbir kararlarının süreci izlemekle görevli ŞÖNİM’e her seferinde bildirilmiş olması karşısında kadına karşı şiddetin önlenmesi noktasında görevli/yetkili olmakla birlikte aynı zamanda iş birliği/koordinasyon içinde de olması gereken kamu makamlarının S.E.nin yaşamına yönelen gerçek ve yakın bir riskin varlığından haberdar olduğu, yaşamsal açıdan ciddi sonuçlar doğuracak bir saldırıyı tahmin edebilecek konumda bulunduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıktır.

S.E.nin öldürülmesi ile sonuçlanan sürece bakıldığında yakın temasta bulunulmasını yasaklayan tek karar olan son olay sonrası alınan tedbir kararının V.A.ya tebliğ edilmediği, tedbir kararının ihlali iddiasına rağmen zorlama hapsinin gündeme gelmediği, ŞÖNİM'in S.E. ile şiddetin önlenmesi için destek hizmeti sunulması adına hiç iletişime geçmediği, elinde resen tedbir kararı alma ve ilgili makam onayına sunma imkânı olan ve bunun için de delile dahi gereksinim duymayan ilgili kamu makamlarının şiddeti önlemek adına bu adımları atmaya tevessül etmediği, alınan tedbir kararlarının da gereği gibi takip edilmediği açıkça görülmektedir.

Öldürme olayının ebeveyn görüşmesi için müşterek çocuğun teslimi esnasında gerçekleştiği dikkate alındığında ilgili kamu makamlarının somut süreci gözeterek müşterek çocuğun teslimi veya ebeveyn görüşmesi ile ilgili bir değerlendirme yapmamış olması da hayati tehlikenin önlenmesi için gereken önlemlerin alınmadığına, 6284 sayılı Kanun'un etkin ve pratik bir şekilde uygulanmasına yönelik adım atılmadığına işaret eden bir diğer ciddi ihmal/özensizliktir.

Sonuç olarak kamu makamlarının ellerindeki hukuki/kurumsal altyapı ile desteklenmiş kamusal gücü 6284 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat gereği yaşamı koruma yükümlülüğü doğrultusunda etkili bir biçimde devreye soktuğu söylenemeyecektir. Bir başka ifadeyle kamu makamlarının S.E.nin korunmasına dair sonuç doğurmaya elverişli tedbirleri almak ve uygulamak konusunda yetersiz kaldığı açıktır.

Ayrıca somut süreçte, şikâyet edilen kamu görevlileri hakkında ilgili birimlerce soruşturma izni verilmemiş ve itiraz mercileri de soruşturma izni verilmemesi işlemlerini uygun bulmuştur. Soruşturma izni prosedürü, anılan amacın ötesinde ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin olarak yürütülmesine engel olacak şekilde ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimini oluşturacak biçimde uygulanmamalıdır. Kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü üzerinde ortaya çıkan risklerin en aza indirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması konusunda sorumluluğu bulunan kişilerin tespit edilebilmesi ve tespit edilen sorumluluklar karşısında devletin göstereceği yargısal tepki, benzer olayların yaşanmaması bakımından da önem taşımaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının koruma ve etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/