Olaylar

Başvurucu özel sektör bünyesinde göz hekimi olarak çalışırken finansal kiralama sözleşmesi ile edindiği tıbbi cihazların bedelini bankaya ödemediğinden bahisle hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, asliye ceza mahkemesinde açılan dava sonucunda başvurucunun hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan 10 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Ayrıca ceza mahkemesi, başvurucu hakkındaki hapis cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesi gereğince ertelenmesine ve aynı Kanun'un 53. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir. Anılan karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Sağlık müdürlüğü başvurucunun hapis cezasına mahkûm olması nedeniyle çalışma belgesinin iptaline karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu, anılan idari işlemin iptali talebiyle dava açmıştır.Yapılan yargılama sonucunda işlemin hukuka aykırı olduğuna karar verilmiştir.

Sağlık müdürlüğü bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuş, yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Başvurucu, kararı temyiz etmiş; Danıştayın kararı onaması üzerine karar kesinleşmiştir.

Başvurucunun bireysel başvuru tarihinden sonra vefat ettiği tespit edilmiştir.

İddialar 

Başvurucu, hekimlik mesleğindeki hak ve yetkilerini kullanmasının ömür boyu yasaklanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Tutukluluk Hâlinin Duruşmasız Olarak İncelenmesi Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edilmesi Tutukluluk Hâlinin Duruşmasız Olarak İncelenmesi Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edilmesi

Mahkemenin Değerlendirmesi 

Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, bireysel başvuru devam ederken başvurucunun ölmesi durumunda ölüm tarihinden sonra makul bir süre içinde kendiliğinden Anayasa Mahkemesine başvurarak başvuruya devam etmek istediğini bildiren mirasçıların başvurularını incelemiştir. Somut olayda bireysel başvuru tarihinden sonra vefat eden başvurucunun mirasçılarının karar tarihine kadar geçen sürede başvuruya devam etmek istediklerine ilişkin taleplerini Anayasa Mahkemesine iletmedikleri görülmüştür.

Öte yandan eldeki başvuru ceza mahkûmiyetinin sonucu olarak bir meslek veya sanatın icrasını kapsam ve süre ile sınırlamaksızın yasaklayan uygulamaların özel hayata saygı hakkına yönelik etkisinin ve sınırlarının belirlenmesi hususunda önem arz etmektedir. Zira Anayasa Mahkemesi sürekli bir yasaklamayı içeren benzer bir konuya ilişkin başvuruyu daha önce karara bağlamamıştır. Dolayısıyla ceza mahkûmiyetinin sonucu olarak bir meslek veya sanatın icrasının sürekli şekilde yasaklanması bağlamında özel hayata saygı hakkının kapsam ve sınırı henüz belirlenmemiştir. Bu nedenlerle başvurunun incelenmesini devam ettirmeyi gerekli kılan ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinde öngörülen nedenlerin bulunduğu değerlendirilerek başvurunun incelenmesine devam edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

Somut olayda çalışma belgesinin iptaline ilişkin işleme dayanak teşkil eden 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'da hekimlik mesleğinin hangi koşullar altında icra edileceği ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Bu Kanun'un 28. maddesinde hekimlik mesleğinin icrası için sınırlı sayıda yer verilen bir kısım suçtan mahkûm olmama koşulunun getirildiği görülmektedir. Bu maddede sayılan suçların toplumsal reflekse konu olan, toplumun büyük çoğunluğu tarafından kınanan suçlar olduğu düşünülebilir.

Yapılan yargılamada güveni kötüye kullanma suçundan bir gün dahi hapis cezası verilmiş olmasının hekimlik mesleğinin icrasına engel olacağı gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir. Söz konusu kararda cezanın ertelendiği hususunun ve cezanın infazıyla birlikte güvenlik tedbirlerinin de sona ereceğine ilişkin kuralın gözardı edildiği, özel sektör-kamu sektörü ayrımına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadığı ve tedbirin son çare olması ilkesinin gözönünde bulundurulmadığı değerlendirilmiştir.

Derece mahkemelerince ortaya konulan gerekçenin müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı konusunda ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli gerekçeleri içermediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut olaydaki müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağlamamıştır.

Öte yandan başvurucu hakkındaki yaptırımın belirli bir yer ve süre sınırı olmaksızın uygulanacağı, yaptırımın sonucu olarak başvurucunun yalnızca kamu sektöründe değil özel sektör bünyesinde de bir daha hekimlik mesleğini yapamayacağı anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun kamuda çalışmaya dair aradığı özelliklerin -kamuya girme mutlak bir hak olmadığından- özel sektörde mesleğin icrasına ilişkin şartlara göre daha katı olması olağan kabul edilebilir. Ancak kişinin özel sektörde mesleğini icra etmesinin yasaklanması sonucunda bu kişinin katlanması gereken külfetin ağırlığı ile bu yaptırımdan beklenen genel yarar arasında adil bir dengenin kurulamadığı, dolayısıyla başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin orantısız olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/