İhlal kararı ışığında yapılacak yargılamada, “Kanuni temsilciye” kesilen vergi cezaları iptal edilebilecek. AYM kararında, bu konuda Danıştay’ın iki farklı yorumu olduğu bir dairenin şirketin kapatılması nedeniyle “kanuni temsilciye” kesilen vergi cezalarını iptal ederken, diğerinin iptal etmediği vurgulanarak, “Bu durum hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşmekte, bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır” denildi.

Dünkü Resmi Gazete’deki karara göre başvurucu T.A’nın, 27/6/2012 tarihinden sonraki dönemde yönetim kurulu başkanlığını yaptığı şirkete ait eğitim kurumları, öğrenci yurtları ve dershaneler OHAL KHK’sıyla kapatıldı. Şirketin vergi incelemesi sonrası tespit edilen vergi ve cezalar, şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiği için “kanuni temsilci” sıfatıyla T.A. adına tarh edildi.

İSTİNAF REDDETTİ AYM’YE BAŞVURDU

Baba Olduğunu İddia Eden Kişinin Soybağının Reddi Davasını Açma Şartlarına İlişkin Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu Baba Olduğunu İddia Eden Kişinin Soybağının Reddi Davasını Açma Şartlarına İlişkin Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu

Vergi mahkemelerince T.A’nın davaları kısmen reddedilirken, kısmen de kabul edildi. İstinaf talebi reddedilen T.A., 20 Mayıs 2019’da AYM’ye başvurdu. AYM 29 Haziran’da oybirliği ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ve yeniden yargılamaya hükmetti. AYM kararı özetle şöyle: “Danıştay 3. Dairesi’nin yorumuna göre 670 sayılı KHK’nın 5/3 fıkrasıyla ticaret sicilinden terkin edilen şirketler tasfiye edilmiş olmadığından bunların tasfiye öncesi döneme ilişkin vergi borçlarının kanuni temsilcileri adına tarh edilmesi mümkün değildir. Danıştay 4. Dairesi ise söz konusu fıkranın tasfiye dışındaki yöntemlerle tüzel kişiliğin sona ermiş olması hâlinde de uygulanabileceğini belirtmektedir.

Danıştay’ın iki dairesi arasındaki görüş ayrılığı, ülke içinde iki farklı uygulamanın ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Bu durum hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşmekte, bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.Sonuç olarak tasfiye dışındaki usullerle tüzel kişiliği sona eren şirketlerin tasfiyeden önceki borçlarının kanuni temsilci adına tarh edilip edilemeyeceği konusunda olay tarihinde farklı içtihatların bulunması ve 5520 sayılı Kanun’un 17. maddesinin (9) numaralı fıkrasının yürürlüğe girmesinin üzerinden uzun süre geçmesine rağmen ilgili hükmün yorumunda yeknesaklığın sağlanamaması nedeniyle hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri zedelenmiştir. Bu durumda vergilendirme suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini taşıyan bir kanuna dayanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” (Oya Armutçu / Hürriyet)