Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 01.07.2021 tarih, 2021/1343 Esas , 2021/6164 Karar sayılı ilamında, “…sanığın tasfiye memuru olduğu tarihten önceki yıllara ait defter ve belgelerin kendisine teslim edildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgenin bulunmaması durumunda beraatine hükmolunması gerektiği gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması…” nedeniyle defter ve belge gizleme suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar vermiştir.

Yargıtay, 6183 Sayılı Kanun, Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’ndaki şekli sorumluluğa göre verilen mahkûmiyet kararını bozmuş ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi açısından bir değerlendirme yapmıştır.

Vergi Usul Kanunu’na göre; defter tutmak mecburiyetinde olanlar, tuttukları defterler ile vesikaları, ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmeye mecburdurlar.

Defter ve belgeler, bir vergi incelemesi esnasında inceleme yapmaya yetkili vergi inceleme elemanı tarafından mükelleften istenebilir. Vergi incelemesi, kural olarak yükümlünün işyerinde yapılır. Ancak, zorunlu bazı nedenlerle işyerinde inceleme mümkün değilse, mükelleften defter ve belgeleri vergi dairesinde ibraz etmesi yazılı olarak istenir. Mükellef, kanunda öngörülen mücbir sebeplerin bulunmaması halinde 15 gün içinde defter ve belgeleri ibraz etmek zorundadır.

Verilen sürede istenen takvim yılına ait defter ve belgeler vergi inceleme elamanına teslim edilmediği taktirde, isteme yazısının tebliğ edildiği kanuni temsilci hakkında; 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359/a-2 maddesinde düzenlenen ve “on sekiz aydan” üç yıla kadar hapis cezası ile yaptırıma bağlanan defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçundan suç raporları düzenlenmek suretiyle cezalandırılmaları için kamu davaları açılmaktadır.

Yargıtay kararına konu somut olayda ve görülen birçok davada, tasfiye memurunun şirket yetkilisi olmadığı dönemlere ilişkin defter ve belgelerin mücbir sebep olmaksızın vergi inceleme elemanına ibraz edilmemesi gizleme suçunun sübutu için yeterli görülmekte ve tasfiye memurları cezalandırılmaktadır. Ne var ki, Türk Ceza Kanunu’nun ceza sorumluluğunun şahsiliğini düzenleyen 20. Maddesinin vergi suçlarına ilişkin olarak özlü bir düzenlemesi olan 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 333. Maddesinin “Bu Kanunun 359 uncu maddesinde yazılı fiillerin işlenmesi halinde bu fiiller için 359 ve 360 ıncı maddelerde öngörülen cezalar bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur” düzenlemesi vergi inceleme elemanları ve mahkemelerce göz ardı edilmektedir.

Bilindiği üzere, özellikle 213 Sayılı Kanun’un 359. Maddesi ile düzenlenen vergi suçlarında dava şartı usulüne uygun olarak yapılmış bir vergi incelemesi sonucunda düzenlenen suç raporu hakkında verilecek rapor değerlendirme komisyonu mütalaasına bağlanmış, bu mütalaa uygulamada adeta bir iddianame gücünde hukuki değer kazanmış olup, cumhuriyet savcıları bu mütalaalara dayanarak, -herhangi bir hukuki denetim yapmaksızın- doğrudan kamu davaları açmaktadırlar.

Dolayısıyla hukukçu olmayan vergi inceleme elemanlarının talepleri doğrultusunda her yıl binlerce kamu davası açılmakta ve suçun oluşumu ile ilgisi olmayan birçok sanığın cezalandırılmasına karar verilmektedir. Öte yandan, bu davaların temyiz incelemesini yapmakla görevli Yargıtay 11. Ceza Dairesi, mahkûmiyet kararlarına ilişkin her yıl binlerce bozma kararı vermektedir. Uygulamanın ciddi boyutta sorunlu olduğu sadece bu bozma kararlarının içeriğine ve sayısına bakıldığında dahi açıktır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesinin yıllar içerisinde vermiş olduğu binlerce bozma kararı ve oluşturduğu içtihatlar uygulama birliğini sağlayamamaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun dava şartını düzenleyen hükümleri ve 359. Maddesi bütünü itibari ile sorunludur. Kanun koyucunun Yargıtay içtihatlarını ve uygulamadaki sorunları dikkate alarak köklü bir değişikliğe gitmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak uygulamadaki sorunlar nedeniyle sanıklar ve avukatlarının etkin bir savunma ortaya koymaları önem arz etmektedir.

Av. Çağlar Dilber

BİZ