CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün köşemde yer alan “CHP, MHP ve tehlikeli süreç” başlıklı yazım konusunda beni arayarak açıklama yaptı. Hem bizim, hem de toplumun bilgilendirilmesi açısından bu açıklamalar son derece önemlidir, bu nedenle kendisine teşekkür ediyorum. Kılıçdaroğlu “polemiklere saplanıp kalınması ve olayların, gelişmelerin, ülke ile ilgili sorunlar ve bunlara çözüm getirecek projelerin yeterince anlatılmaması” konusundaki eleştirilerim için “şehir şehir dolaşarak sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ile toplantılar yaptıklarını, halka da olayların gerçek yüzünü anlatmak için büyük çaba sarfettiklerini” söyledi. Bunlar her partinin, özellikle de elinde sesini duyuracak hemen hiçbir medya imkanı olmayan muhalefet partilerinin ve özellikle seçim sürecinde mutlaka yapması gereken çalışmalar.

Ama öte yanda; her ne kadar iktidara yaranmaktan başka vazifeleri olmadığını düşünen yazarlar “Bu ülkede baskı maskı yoktur. Mısır ve Tunus Türkiye’ye benzemek istemektedir” diye bağrışıyor (Türkiye’ye benzemek istiyorlar ama bu “demokrasi isteği”, bugün çoğu kaybedilmiş durumda) ve muhalefete verip veriştirme yarışına giriyorlarsa da... Ülkede medyadan yargıya ve tüm önemli kurum ve kuruluşlara kadar yapılan müdahaleler, bu kurum ve kuruluşları tamamen iktidar yönetimine alan adımlar var. Seçim sonrasında yapılacak yeni anayasada “bugün terör örgütü ve onunla paralel çalışan partinin; Barzani‘nin de ‘seçim sonrasına kadar bekleyin’ öğüdüne uyarak tepkilerini, tehditlerini durdurmasını sağlayan vaadlerin neler olduğu” sorusu var. Onlara ne söylendi ki ikna olarak beklemeyi tercih ettiler?

YENİ ANAYASA SÜRPRİZİ!

Bu güne kadar ‘hükümetin hukukla, yargıyla ilgili tüm eylemlerine destek vermiş olan’, 2007 yılında AKP’nin anayasa taslağı hazırlatmak için seçtiği 6 hukukçu arasında bulunan; Ergun Özbudun, Levent Köker gibi Anayasa hukukçuları bile bugün endişe duyduklarını açıklamaktalar. Prof Ergun Özbudun, seçim sonrası ortaya çıkacak sürprizleri ve halkın seçime “neyle karşılaşacağını bilerek gitme hakkını” düşünmüş olmalı ki “Bütün partiler seçimden önce anayasa taslaklarını açıklamalı” dedi.

Prof Levent Köker ise yine “AKP’nin istediği sistemi anayasa taslağı olarak halkın önüne koyması gerektiğini” belirttikten sonra; seçimin arkasından mutlaka getirileceği anlaşılan, Başbakan Erdoğan‘ın son zamanlarda dilinden düşürmediği “Başkanlık sistemi” için “ABD’deki sistemin bütün unsurları (örneğin federatif yapı, güçlü bir kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı gibi) alınmadan başkanlık sistemine geçilirse bunun diktatörlükle sonuçlanacağını” söyledi. Yine Erdoğan’ın “ben böyle istiyorum” dediği ‘iki partili sistem’ için de “Bunu daha önce Kenan Evren de istedi yapamadı, ancak seçmen karar verebilir” dedi.

Kısacası AKP’nin ‘Bilim Kurulu’nda yer almış hukukçuları bile telaşa düşüren gelişmeler var ortada ve iktidar partisi buna rağmen seçim sonrasına bıraktığı yeni anayasada nelerin olacağını bütün israrlara rağmen açıklamıyor. (Yarın devam edeceğim...)

***


Mizahçıya da mı saldıracaksınız?

Türkiye’nin en başarılı mizah sanatçılarından biri. Yaşamını sanata, ülkesinin gencine-yaşlısına, eğitimine ‘çevre’sine katkı sağlamaya adamış, tüm kazancını bu yatırımlara harcamış, eserler ortaya çıkarmış. Ama şimdi Arena programında kendisine sorulan “anketlerde AKP oyları yüzde 50 çıkıyor, ne diyorsunuz” sorusuna “Yüzde 50 diyenler iyi abartmışlar. Aziz Nesin’e göre yüzde 60 olmalıydı” diye espriyle cevap verdiği için ona da ‘sanki bir köşe yazarı ya da siyasetçi söylemiş gibi’ saldırıya geçildi.

Bazıları Müjdat Gezen’e kızmakla da yetinmeyip sözlerini kitlelere malederek “işte efendim iktidar karşıtlarının düşüncesi bu, milleti küçümsemek” benzeri inciler serpiştiriyorlar yazılarına. Orada yine bir yazara ait “bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam” benzetmelerine filan atlıyorlar. Fırsat çıktı ya, aman kaçırma..

Müjdat Gezen ise; 1983’te Aziz Nesin’le birlikte katıldıkları bir söyleşide Nesin’in bir vatandaş tarafından sorulan “Biz Nasreddin Hoca’nın torunları olarak akıllı bir milletiz değil mi” sorusuna “valla yüzde 60’ımız aptaldır” cevabını verdiğini, kendisinin “neden öyle dedin” diye sorması üzerine de “yüzde 92 diyecektim ama dilim varmadı, bu halkı seviyorum” cevabını verdiğini (yüzde 92 Kenan Evren’in anayasasına çıkan destek; ‘bir darbe anayasasına verilen oy oranı’ düşünün) anlattıktan sonra diyor ki;

“Ben mizahçıyım, bir mizahçıdan ne bekliyorsunuz? Hükümeti, başbakanı övmesini mi? Onu siz yapın, karşılığını da alırsınız. Bizim işimiz karşı çıkmak, uyarmaktır. Lafı saptırıp ‘bize aptal dedin’ demeye kalkmak beni doğrular sonra. Ben kimseye aptal filan demedim, bir olayı anlattım o kadar. Sizin fikirlerinize katılmıyorum ama saygı duyarım. siz de benim fikirlerime katılmayabilirsiniz, bu hakkınızdır. Ama hakaret etme, küfür etme hakkını size vermem. O konudaki söylemlerinizi iki misliyle iade ederim.”

‘Bir güldürü ustasının esprisine bile’ ambargo koymak ve bunu kitllelere mal edip halkı kışkırtmak inanılır gibi değil ve aslında komedinin kendisi bu! Baskıcılığı ve hoşgörüsüzlüğü medyamıza kadar nasıl da benimsedik görüyor musunuz?