Bir önceki yazımda herkesi Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 12 Eylül duruşmalarını izlemeye çağırmıştım. Bir ekleme yapmayı unutmuşum.
'İstanbul Barosu sen de gel...'
İstanbul Barosu'na özellikle çağrı yapmamın tabii ki esaslı gerekçeleri var. Çünkü Türkiye'nin en büyük barosu, 12 Eylül darbesinin birinci elden mağduru da.

Darbede baro kapatıldı, o dönemin başkanı Av. Orhan Apaydın da tutuklanıp hapse atıldı.

Yani davaya müdahil olmaları için başka bir gerekçeye de ihtiyaçları yoktu. Fakat gelin görün ki koskoca
İstanbul Barosu davaya müdahil olmadı. Hatta bırakın müdahil olmayı her ortamda mahkemeyi hafife alan açıklamalar yapmaktan geri durmuyorlar.

Genç avukatlar rahatsız

Bu durum baro içinde rahatsızlığa da yol açtı. Öyle ki baro üyelerinin dahil olduğu forumların ve tartışmaların ana gündemlerinden birisi 12 Eylül yargılaması.

Bir dönemin 'genç subaylar rahatsız' haberi sahteydi ama genç avukatların rahatsızlığı somut bir vakıa.
Ancak gelin görün ki baronun yönetimleri pek oralı değil. 12 Eylül'ü, işkenceleri en kötü ihtimalle 'iyi savunma yaparsa' mahkeme çıkışı yediği dayakları unutanlar bugün Ergenekoncular'ı, Balyozcular'ı savunmak için mahkeme bile basıyorlar.

Hadise herkesin malumu.

Ümit Kocasakal komutasındaki bir grup avukat Silivri'deki Balyoz mahkemesini basıp yargılamayı engellemeye çalıştı. Gerekçeleri ise en az eylemin kendisi kadar ilginçti. Onlara göre mahkeme çok hızlı gidiyordu ve yargılamanın yavaşlaması gerekiyordu.

Eylem 1 Nisan'da olsaydı herhalde 1 Nisan şakası yaptılar diyecektik ama 6 Nisan'da olduğu için 6 günlük bir sapma olamaz deyip işi ciddiye alalım. Zaten savcı Savaş Kırbaş da olayı ciddiye alıp baro başkanı eylemciler hakkında suç duyurusu talep etti.

Tabii bir de yıllardır uzun tutukluluk diyerek davaların içini boşaltmaya çalışanların şimdi de 'bu acele niye, neden davayı bitiriyorsunuz' diyerek karşı eylem yapmalarını unutmamak lazım.
Sahi yaklaşık 30 bin üyesi olan İstanbul Barosu'nun darbeci, cuntacı aşkı nereden geliyor?
Aslında geçmişe dönüp baktığımızda sorunun bizde olduğunu görüyoruz. Zira baro eskiden de böyleymiş. Yani darbecisine aşkı yeni değil. Hatta baronun çıkardığı dergide '12 Eylül Cuntası' ifadesi yerine '12 Eylül yönetimi' bile denmişti.

Ergenekon davalarına karşı tutumları da herkesin malumu. Bugüne kadar davaların uzaması için elinden geleni ardına koymadı baro.

Ergenekon sanıkları ile Taksim'de yürüyüş yapıp mahkemeleri protesto etmişlerdi. O gün zekice eylemleriyle tanınan Genç Siviller 'Darbeci baro Taksim'e hoş geldin' pankartı açıp baroyu karşılamıştı.
Sahi, bir dönem efsane eylemler yapan Genç Siviller ne oldu? Yaşlandılar mı nedir? Gündemde bir sürü muz orta var ama Genç Siviller sessiz.

Baroya dönersek...

Önceki başkan Muammer Aydın, Balbay'ın günlükleri için 'gazetecilik faaliyeti' demişti. Şimdi ki başkan Ümit Kocasakal da mahkemeden çok televizyonlara çıkarak kritik davaları itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Panellerde hızını alamayan Kocasakal 'Artık TSK'dan bir şey beklemeden silahsız kuvvetler olaya el koymak zorunda' demişti. Balyoz tutuklamalarını sert bir şekilde eleştiren Kocasakal, duruşmada olanların anlattığına göre tutuklama kararı çıkınca sinirden titremiş ve sanık avukatları ile yan yana oturmuştu.

Sivile avukat yok ama askere her daim hazır

Bence baronun zihniyetini anlama konusunda en çarpıcı olay yine Ergenekon'da yaşandı. İstanbul Barosu zorunlu müdafi uygulamasında bir dönem emniyete cevap bile vermiyordu. Polisten gelen 10 bin talebe cevap vermeyen baro aynı dönemde 1. Ordu savcılığından gelen tüm taleplere olumlu cevap verdi.
Meslek liselerindeki katsayı uygulamasının iptali gibi ulvi konularda Danıştay'ın yolunu tutan baronun demokrasi sicili pek parlak değil. Üstelik arşivi karıştırdıkça tablo daha da kararıyor.

Biz en iyisi burada keselim ve çağrımızı yenileyelim. Herkes darbeyle hesaplaşmak için mahkemeye gelsin.
İstanbul Barosu sen de gel!..

Kaynak/ Kanal A Haber