CANAN COŞKUN

[email protected]

@canancoskun

İstanbul Barosu’na bağlı 56 bin avukat bu hafta sonu Haliç Kongre Merkezi’ndeki seçimle yeni yönetimi belirleyecek. Mevcut başkan Mehmet Durakoğlu’nun aday olmadığı seçimlerde sekiz aday yarışıyor. 

Seçime katılacak adaylar ve temsil ettikleri gruplar şöyle:

Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan Filiz Saraç, Önce İlke Yeniden Yükseliş Hareketi’nden Hasan Kılıç, İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’ndan Hakan Çatak, Avukat Hakları Grubu’ndan Gökhan Ahi, Bağımsız Avukatlar Grubu’ndan Gülden Sönmez, Önce Avukat Grubu’ndan Elif Görgülü, Genç Hukuk Hareketi Grubu’ndan Savaş İşleyen ve avukat Mert Er Karagülle 

Seçimlerde öne çıkması muhtemel adaylardan Mert Er Karagülle, Diken’in sorularını yanıtladı.

Mert Er Karagülle

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Toplumsal olaylara hukukçu olarak katkım 1992 yılında Çağdaş Hukukçular Derneği Şube Yönetim Kurulu üyesi olmamla başladı. Daha sonra bu mücadeleyi baro için yürüttüm. 1996 yılında Yücel Sayman döneminde İstanbul Barosu yönetimine girdim. 2000 yılına kadar yönetim kurulu üyesi ve genel sekreter olarak görev yaptım. Daha sonra kendi isteğimle yöneticiliğe bir dönem ara verdim. 2002 yılında Çağdaş Avukatlar Grubu’nun başkan adayı olarak seçime katıldım. O seçimi yüzde 1,9’luk bir oy farkıyla Kazım Kolcuoğlu kazandı. Çağdaş Avukatlar Grubu seçimi kaybetti ve iktidardan uzaklaştık. O yıl şu an hala iktidarını devam ettiren Önce İlke Grubu yönetime geldi.

Bugün aradan geçen 20 yılda baronun özellikle staj eğitim merkezinde aktif olarak yer almakla birlikte yönetim için aday olmadım. Ancak geçen sene grupların fikir birliğine varması sonucu divan başkanı olarak görev yaptım. Divan başkanlığı görevinin sonunda gelen tepkilerden olumlu ve başarılı bir divan yönetimi olduğu konusunda pek çok övgü aldım. Arkadaşlarım, meslektaşlarım aradan 20 yıl geçtiğini ve baro siyasetini bildiğimi söyleyerek tekrar baro başkanlığına aday olmam gerektiğini söylemeye başladı. Bunun üzerine adaylık süreci başladı. 

‘Bugünkü sessizliği hazmedemiyorum’

Baro başkanlığına aday olmaktaki motivasyonunuz nedir? Mevcut yönetimin neyi eksik yaptığını ya da neyi iyi yapmadığını düşünüyorsunuz ki yönetime aday oldunuz?

Baronun birinci işlevi savunmanın örgütü olması. Savunma da yargının bağımsız bir kurumu. Bu yüzden baro, hukuk devleti mücadelesinde, yargının sağlıklı işlemesinde ve halkın hak arama özgürlüğünün hayata geçirilmesinde çok önemli bir işleve sahip. AK Parti iktidarı özellikle son yıllarda kendi ajandasına uygun bir kanunlaştırma, yasal düzenleme oluşturma sürecine hızla devam ediyor. En temeli siyasi rejim değişti. Sansür yasası Meclis’ten geçti. İstanbul Sözleşmesi bir gecede ortadan kaldırıldı. Rektörler bir gecede görevden alınıp yerine iktidarın istediği kişiler rektör olarak atanmaya başladı. Özellikle seçim yaklaştıkça, örneğin toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin kısıtlamalar, engellemelerin de şiddeti artmaya başladı. Zaten engelleniyordu ama bu şiddet daha da artmaya başladı. Tam da bu noktada İstanbul Barosu’nun hukuk kurumu olarak sesini çıkarması, tepki göstermesi gerekiyor. Anayasa değiştiğinde İstanbul Barosu sadece bir tane kapalı alan toplantısı yaptı. Dışarıya sesini gür biçimde çıkaramadı. Halbuki, İstanbul Barosu’nun 144 yıllık bir tarihi var ve çok önemli dönemlerde İstanbul Barosu net bir biçimde tavrını koymuştur. Benim görev aldığım dönemde Susurluk kazasından, F tipleri, ölüm oruçları ve deprem felaketine kadar tepki gösterip organize olan bir baroydu. 

O yılları yaşamış bir yönetici olarak bugünkü sessizliği doğrusu hazmedemiyorum. Bireysel olarak, avukat olarak ne kadar sesimi çıkarırsam çıkarayım, 100 arkadaş bir araya gelip ne kadar basın açıklaması yaparsak yapalım, arkasında kitlesi de olan bir İstanbul Barosu’nun gücüne ulaşamayız. Bizim tam da bu noktada avukat olarak, birey olarak, toplum olarak böyle bir İstanbul Barosu’na ihtiyacımız var. 

Mert Er Karagülle ve grubu.

‘Yüzde 16,37 ile anca bu kadar…’

Sizce İstanbul Barosu özellikle son dönemde, yani özgürlüklerin kısıtlanmasının tavan yaptığı dönemlerde sizce neden gittikçe sessizliğe büründü? 

En önemli nedenlerinden birini güçsüzlüğüne bağlıyorum. Mevcut yönetim, İstanbul Barosu avukatlarının yüzde 16,37’sini temsil ediyor. Yani beşte bir bile değil. Bu nedenle de İstanbul Barosu bir eylem veya etkinlik yaptığı zaman kitlesiyle buluşmuyor. Bunun çok somut bir örneği var. Bundan dört ay önce bir meslektaşımız Bakırköy’deki ofisinde sadece mesleğini yaptığı için öldürüldü. İstanbul Barosu üzerinden 24 saat geçmeden Bakırköy Adliyesi önünde bir basın açıklaması düzenledi. Adliyenin bahçesinde 250 ila 300 arası avukat vardı. İstanbul Barosu’na bağlı 56 bin civarı avukat bulunuyor. Bu sayının yüzde 40’ı gençlerden oluşuyor. Baro ile avukat birbirinden koptuğu zaman avukat dışarıda, adliyede yalnız kalıyor. Baro da hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasında, avukatlara yönelik saldırılarda, diğer bütün toplumsal olaylarda sesini çıkarma konusunda kendini güçlü hissetmiyor, aciz kalıyor. Yüzde 16,37’yle anca bu kadarını yapabilirsiniz. 

‘Adaylar beş ay önce Kozağaçlı’yı yolda görse tanımazdı’

Avukatlara yönelik her türlü baskı yıllardır bitmiyor. Sizin savunmaya yönelik baskıyla başa çıkma formülünüz nedir? Baskıya karşı çıkmak ve engellemek için somut öneriniz var mı?

Avukatların tutuklanması ve saldırıya uğraması ilk kez yaşanmıyor. Daha önceki dönemlerde de oluyordu. Ben ÇHD yöneticisiyken daha vahimleri oluyordu.

Son yıllarda gerek baro yönetimi gerekse yönetime talip meslektaşlar, duruşma salonunun önüne geliyor, dosyanın içeriği hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadan sıralarda biraz oturuyorlar. Ondan sonra kapının önüne bir selfie çekip, sosyal medyada “Yargılanan arkadaşlarımızın yanında olduk” diye tweet atıyorlar. Son iki ayda Can Atalay’ı, Selçuk Kozağaçlı’yı cezaevinde ziyaret eden bazı başkan adayları beş ay önce Selçuk Kozağaçlı’yı yolda görse tanımazdı.

Geçen gün avukat Zeycan Balcı’nın belinin kırılmasına ilişkin duruşma vardı. Üç başkan adayı da oradaydı. Biri bendim. Zeycan’ı yıllardır tanırım. Fotoğraf çektirmeden çıktım oradan. Hatta arkadaşlarım fotoğraf sordu. “Fotoğraf çektirme ihtiyacı hissetmedim” dedim. Bir başkan adayımız orada Zeycan’la fotoğraf çektirdi ama duruşma salonundan içeri girmedi.

Kavala ve Demirtaş kararları

Güncel bir hukuki konudan devam edelim. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutuklanma yıldönümleri yaklaşıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye tarihindeki sayılı kararlarından birine imza atarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18’inci maddenin ihlal edildiğini söyledi. Bu durum totaliter bir rejimin inşaasındaki dönemeçlerden biri mi? İfade özgürlüğüne, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğüne ve savunma hakkına yönelik kısıtlamalar, AİHS 18’inci maddenin ihlal edilmesindeki hazırlayıcılar mıdır?

Kavala ve Demirtaş kararları içinde bulunduğumuz tabloyu özetliyor. Kötü ama gerçek yanı şu: Eskiden iç hukukta ihlallerle karşılaştığımız zaman, özellikle Anayasa Mahkemesi de devreye girmeden önce 90’lı yıllarda herkesin umudu AİHM’di. Ama şimdi bu kararlar gösteriyor ki artık bizi AİHM de kurtarmıyor. Çünkü kararları uygulanmıyor. Yani “Bana ne AİHM’den” denilen bir noktaya geldi. Bu nedenle de bizim esasında o zaman umudumuzu AİHM’e veya AİHS’e bağlamayıp, burada çok ciddi bir hukuk mücadelesi vermemiz gerekiyor. Göstermelik bir tepki mi veriliyor, yoksa dolu dolu, yani altyapısı sağlam, hedeflerini belirli, duraksamadan bu konuda kamuoyunu bilinçlendirmeye çalışan uzun soluklu bir mücadele mi yürütülüyor? 

‘Sokaktaki insana bekçinin görev sınırlarını anlatmak zorundayız’

Bahsettiğiniz mücadeleyle ilgili somut önerileriniz var mı?

Bugün geldiğimiz noktada Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), ne yazık ki birincil işlevi olan insan haklarını güvence altına alan ve şüpheliyi koruyan bir mekanizma olmaktan çıktı. Genç avukat arkadaşlarımız için zaten zor durumdaki ekonomik tablo içinde sadece yaşamlarını sürdürme yolunda bir araç haline geldi. O zaman da işin, eğitimin kalitesi düştü. Hizmetin, verilen hukuki yardımın kalitesi düştü ve kötü muamele iddiaları yoğunlaşmaya başladı. 

Avukatlar halkın hak arama özgürlüğünün temsilcisidir. O nedenle bizim mücadelemiz halkın hak arama özgürlüğünü genişletmeye yarıyor. Bunu baro olarak, örgütlü olarak yapmak durumundayız.

Biz bir dönem CMK’yi tanıtmak için otobüs duraklarına afişler astık, insanlar haklarını bilsin diye ilanlar yayınladık. Sürekli bilgilendirmek durumundayız. Bugün bir bekçi yetki olarak neredeyse il emniyet müdüründen güçlü hale geldi. Sokaktaki insan bekçiyle karşılaştığı zaman tir tir titriyor. Onlara bekçinin görev sınırlarını anlatmak zorundasınız. Bunu öğretmediğiniz zaman bekçi kendini her gün biraz daha yetkili kılıyor. 

Delegasyon adaylarından biri Kaos GL aktivisti

LGBTİQ+ bireylere ayrımcı dil ve nefret temelli saldırılar gittikçe artıyor. Bu bireylerin haklarının korunması için bir çalışmanız var mı? 

İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildikten sonra en büyük tartışma cumhurbaşkanının bunu tek başına yapıp yapamayacağı üzerinden yürüdü. Hatta yargılama da tamamen bu temele dayandı. Geri çekilme gerekçesi, ‘sözleşmenin toplumda eşcinselliği yaymak için manipüle edilmesi’ydi. Sonra da bazı yürüyüşler yapıldı. O yürüyüşlerde nefret söylemi içeren sloganlar atıldı. Böyle bir toplumsal yapay duyarlılık yaratılmaya çalışılıyor. Biz sadece LGBTİQ+ bireylerin değil, herhangi bir nedenle ötekileştirilen herkesin yanında olacağız baro olarak. Duyarlılığımızın bir somut göstergesi de delegasyon adaylarımızın içinde bir Kaos GL aktivistinin yer alması. Eğer seçilirse Türkiye Barolar Birliği’nin Kaos GL aktivisti olan ilk delegesi olacak. 

Ücretsiz HPV aşısı, dava desteği, çocuk destek odası…

Pazar günü oraya gelip oy kullanacak avukatlara, genç avukatlara ne demek istersiniz? Size neden oy versinler?

Şuna inansınlar: Bu bir sözdür, taahhüttür. Bunun hesabını da vermeye şimdiden hazırız, taahhüt ediyoruz. Görevi teslim aldığımız andan itibaren avukatlar, İstanbul’da kendilerini asla ve asla yalnız hissetmeyecek. Her gün ilerleyerek, onlara her gün daha fazla yaklaşarak ulaşacağız ama söylemimizle duruşumuzla şunu bilecekler ki artık İstanbul’da yalnız değiller. Nerede, hangi sorunu yaşıyorsa baro o sorunun çözümü noktasında yanında olacak. Staja başlangıçtan emekliliğe kadar yanlarında olacağız. Bir projemiz daha var. Aşı aralığındaki bütün kadın meslektaşlarımıza ücretsiz HPV aşısı. Bunun yanı sıra HPV aşısının ulusal aşı programına alınması veya aşının ücretinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmasıyla ilgili davalarda da toplumdaki kadınlara destek vereceğiz. Ayrıca Çağlayan Adliyesi’ndeki baro odasını da çocuk destek odasına çevireceğiz. 

İstanbul Barosu başkan adaylarından Kılıç, ‘yarım kalan öyküyü’ tamamlamak istiyor İstanbul Barosu başkan adaylarından Kılıç, ‘yarım kalan öyküyü’ tamamlamak istiyor

https://www.diken.com.tr/