Hukukumuzda, bir suç niteliği teşkil eden eylemin mağduru olan kişinin, kendisine karşı suç niteliği teşkil eden eylemi gerçekleştiren faili bizzat cezalandırması yasaktır. Türk Ceza Hukuku’nda, suç işleyen kişilere yaptırım uygulanmasının esas amacı “kişisel öc” alınması değildir. Toplumsal düzenin sağlanması ve korunması bakımından önem arz eden değer ve menfaatleri ihlal edecek niteliği haiz eylemlerin -yani suçların- karşılığında yaptırımlar öngörülmesi, toplumsal düzenin korunmasıyla ilgili daha temel amaçlara hizmet etmektedir.  Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza Kanununun Amacı” başlıklı 1. maddesine göre; Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.” 

            Türk hukukunda 1982 Anayasası ve Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen “af” müessesesi genel itibariyle, bir suçtan ötürü belirlenen ceza yaptırımının kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması ya da hükmolunan cezanın infazının önlenmesi ya da dönüştürülmesi anlamına gelmektedir. Af; ölüm, zamanaşımı (dava zamanaşımı, ceza zamanaşımı) ve şikayetten vazgeçme ile birlikte, ceza ilişkisinin düşmesine sebep olan, -yani ceza ilişkisini ortadan kaldıran- sebeplerden biridir.

            T.C Anayasası’nda “genel af” ve “özel af” olmak üzere iki ayrı tasarrufa yer verilmiş olup genel ve özel affın hukuki sonuçları Türk Ceza Kanunu’nun 65. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; “Genel af halinde, kamu davası düşer, hükmolunan cezalar bütün neticeleri ile birlikte ortadan kalkar.

Özel af ile hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir ya da adlî para cezasına çevrilebilir.

Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen etkisini devam ettirir.”

            Genel af ve özel af arasındaki ayrım, etki doğurduğu kişi ve/veya grupların niceliğine göre değil, affın niteliği ve hükümlerine göre belirlenir. Nitekim suçun yaptırımlarına dair ortaya koyacağı neticenin kapsamına göre genel/özel af ayrımı yapılmaktadır. Özel af ile genel af arasındaki ayrımda en belirleyici nokta, özel affın bir mahkumiyet kararının tüm hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmamasıdır.

GENEL AF:

            Konumuz özelinde genel af; çıkarıldığı suç/suçlar için öngörülen yaptırım ve neticeleri ortadan kaldıran, suç sebebiyle yargılamasına başlanılmış olan kamu davasının düşmesi veya yargılama neticesinde verilmiş olan mahkumiyet kararının tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkması sonucunu doğuran müessesedir.  Hakkında genel af çıkarılan suça dair eğer soruşturma evresi devam ediyorsa, soruşturma dosyası takipsizlik kararı ile kapanır. Eğer kovuşturma evresine geçilmiş, mahkeme nezdinde yargılama faaliyeti başlamış ise davanın düşmesi, bir mahkumiyet kararı verilmiş ise de kararın ve tüm hukuki sonuçlarının ortadan kalkması ile süreç neticelenir. Mahkumiyet kararı kesinleşmiş ise, karara ilişkin tüm hukuki sonuçlar da ortadan kalkacağından cezanın infazına başlanmaz. İnfazına başlanmış ise, derhal sona erdirilir, serbest bırakılır. Ayrıca genel af halinde kişinin adli sicil kaydından da suç silinir ve artık tekerrür hükümleri uygulanmaz (Yani, hakkında genel af çıkarılmış bir suçu işleyen kimsenin, yeniden bir suç işlemesi halinde yeni suç için öngörülen yaptırım ertelenebilir).

            Genel af, bir suç neticesinde öngörülen hapis cezaları için de adli para cezaları için de etki doğuracak niteliktedir ve yalnızca belli bir/birkaç suç hakkında, belirli tarihlere kadar işlenen suçlar bakımından genel af kararı çıkarılması mümkün olduğu gibi, tüm suçlar hakkında da (toplu olarak) çıkarılabilir.

            1922 yılından itibaren siyasi ve toplumsal nitelikte birçok genel af yasası çıkarılmış ve uygulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları’nın tarihini incelemek gerekir ise de; af müessesesi ilk kez 1924 Teşkilat-ı Esasiye ile öngörülmüştür.

            Türk Ceza Hukuku’nda af müessesesinin lehine ve aleyhine birçok görüş mevcuttur. Affın lehine yorum yapan yazarlar, bu müessesenin gerekliliğini en çok da adli hataların giderilmesi, toplumsal barışın sağlanması, suçluların topluma geri kazandırılması yönünden savunmuşlardır. Bu görüşteki yazarlar, af müessesesinin amaçlarını daha çok; kanunların daha genel ve soyut niteliği dolayısıyla somut olaylara uygulanmasında birtakım adaletsizlik ve hatalara sebep olabilmesi ve bu adli hataların geri dönülmez sonuçlara yol açmasının önlenmesine dayandırmaktadır. Bunun yanı sıra, cezaevlerinde yer açılması, aşırı yığılmadan kaynaklı olarak kontrol ve hakimiyetin azalmasının önüne geçilmesi de görüşlerden biridir.

            Lehe olan görüşlere karşılık, af müessesesinin aleyhine olan görüşler de mevcuttur. Aleyhe olan görüşler, özellikle de af kanunlarının toplumu suça teşvik edici nitelik taşıdığı, yaptırımların “caydırma” ve “korkutma” niteliklerine halel getirdiği, toplumda işlenen suçların cezasız kalabileceği izlenimi yarattığı noktasında yoğunlaşmaktadır. Özellikle de affın periyodik olarak uygulanması, vatandaşların bahse konu izlenim ve beklentisini kuvvetlendirir nitelikte olacağından, cezalandırma sistemine olan güvenin azalması, suç oranlarının artması ve dolayısıyla da toplumsal güven ve barış ortamının sarsılması sonucuna yol açabilecektir.

            Genel af, yasama organı olan TBMM tarafından uygulanabilir ve esasen tüm suçlar hakkında çıkarılabilir, ancak Anayasa’nın “Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi” başlıklı 169. maddesinin 3. fıkrasında “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.” düzenlemesi ile hakkında genel af çıkarılabilecek suçlara bir istisna getirilmiştir.

7242 SAYILI KANUN İLE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER:

            Türkiye’de genel af kapsamında en son 2020 yılında bir ceza infaz düzenlemesi (7242 sayılı Kanun) gündeme gelmiş olup, bu düzenleme ile terör, cinayet, uyuşturucu, kadına şiddet, cinsel suçlar ve Milli İstihbarat Kanunu’nda düzenlenen suçlar ayrık tutulmak üzere; cezanın yarı oranında infaza karar verilmiş ve uygulanmıştır.

7242 sayılı Kanun’un 18. maddesinde, hangi hallerde hükümlüler hakkında verilen cezaların doğrudan açık infaz kurumlarında yerine getirileceği düzenlemiştir. 7242 sayılı Kanun’un 18. maddesinin 2. fıkrasının a,b, c ve d bentlerine göre;  “a) Terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları ile örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar ile ikinci defa mükerrir olanlar ve koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle cezası aynen infaz edilenler hariç olmak üzere, kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az hapis cezasına mahkûm olanlar.

b) Taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olanlar.

c) Adlî para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilenler.

d)9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu gereğince tazyik hapsine tabi tutulanlar.”

Kanaatimce, kasıtlı suçlardan “toplam 3 yıl veya daha az süreyle” hapis cezasına mahkum olanlar hakkında uygulama alanı bulan cezanın doğrudan açık infaz kurumunda çektirilmesine ilişkin düzenlemede, taksirli suçlara ilişkin sürenin “toplamda 5 yıl veya daha az süre ile” sınırlandırılması “kasıt” ve “taksir” arasındaki kusur dereceleri göz önünde bulundurulduğunda isabetli olmamaktadır.

            Kanun ile, koşullu salıverilme hükümlerinde de birtakım değişiklik ve düzenlemeler söz konusu olmuştur. Şartlı tahliye olarak da bilinen koşullu salıverilme, genel itibariyle; hakkında hapis cezası verilmiş olan kişinin, cezanın infazı için cezaevinde geçirdiği süre zarfında “iyi” kabul edilen hal ve hareketleri sebebiyle, toplumsal düzeni ve barışı bozmayacak şekilde topluma geri kazandırılmasının mümkün olduğu izlenimi vermesiyle, cezasının kalanını cezaevi dışında geçirmesi için salıverilmesidir. 7242 sayılı Kanun’daki düzenleme ile, cezanın yarısını (½) cezaevinde çekenlerin de (düzenleme öncesi uygulanan oran 2/3 idi) koşullu salıverilmeden yararlanmasına imkan sağlanmış olup, bazı suçlar bakımından oran 2/3 olarak uygulanmaya devam edilecektir.

7242 sayılı Kanun’un 48. maddesindeki düzenlemeye göre;

“-Türk Ceza Kanununun 81, 82 ve 83. Maddelerinde düzenlenen kasten öldürme,

 -87. Maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama,

 -94 ve 95. Maddelerinde düzenlenen işkence ve 96. Maddesinde düzenlenen eziyet,

 -102. Maddesinde düzenlenen (ikinci fıkra hariç) cinsel saldırı, 104. Maddesinde düzenlenen   (ikinci ve üçüncü fıkra hariç) reşit olmayanla cinsel ilişki, 105. Maddesinde düzenlenen cinsel taciz,

 -132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138. Maddelerde düzenlenen özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar,

 -326. Maddede düzenlenen devlet sırlarına ilişkin suçlar ile 339. Maddede düzenlenen casusluk suçları.

 On sekiz yaşını doldurmamış çocukların;

 -188. maddede düzenlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu,

 -102, 103, 104 ve 105. Maddelerde düzenlenen cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçları işlemesi halinde ise yine koşullu salıverilme oranı üçte iki olarak uygulanacaktır.

 -Ayrıca, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek veya örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile terörle mücadele kanunu kapsamına giren suçlardan mahkum olan çocuklar hakkında da koşullu salıverilme oranı üçte iki olarak uygulanacaktır.

 -Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar hakkında da koşullu salıverilme oranının üçte iki olarak uygulanması hüküm altına alınmıştır.

 -5275 Sayılı kanuna eklenen geçici 9. Madde ile 28/06/2014 tarihinden önce işlenmiş cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarından hüküm giymiş mahkumlar hakkında koşullu salıverilme oranı üçte iki olarak uygulanacaktır.”

            TCK’nın 102/2, 103 ve 104/2,3. maddelerinde düzenlenen cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar hakkında, TCK’nın 188. maddesinde düzenlenen uyuşturucu suçlarında ve 3713 sy. TMK uygulanan terör suçlarında koşullu salıverilme için aranan cezaevinde infaz süresi ¾ oranında uygulanacaktır. Bahse konu suçların ayrık tutulması ve cezaevinde infaz oranının diğer suçlardan ayrık biçimde yüksek düzenlenmesi isabetli olmakla birlikte, bahse konu suçların koşullu salıverilme kapsamına hiçbir surette dahil edilmemesi, daha caydırıcı bir izlenim yaratacağı kanaatindeyim.

                                                                                                          Av. Bengisu BOZKURTGİL