Arzu Sena Topuz, hukuk fakültesi öğrencisi iken patron avukatı S.K.’ya karşı açtığı cinsel saldırı davasında gelinen süreci soL'a anlattı.

Hukuk Fakültesi öğrencisi iken patron avukatı S.K.’ya karşı açtığı cinsel saldırı davası ile PE Stajyer Avukat ve Hukuk Öğrencisi Dayanışma Ağı’yla tanışan Arzu Sena Topuz, içinden geçtiği zorlu süreci ve dayanışmayı anlattı.

Hukuk fakültesinde okurken gönüllü staj yaptığın büroda patron avukatına karşı açtığın cinsel saldırı davasında 4. duruşma görüldü. Bugüne kadar süreç nasıl gelişti, neler yaşadın?

Hukuki sürecin işleyişinden ziyade bizzat tecrübe ettiğim değişim ve dönüşümden belki bahsedebilirim. Hukuki süreci başlattığım sıralarda uzun süre hazımsızlığını yaşadığım şey şahsıma yönelen eylemin, severek icra edeceğime inandığım avukatlık mesleğini yapan bir kişi tarafından gerçekleştirilmiş olmasıydı. Yaşadığım şeyin münferit olduğunu sanmıştım. İlerleyen süreçte davanın karşı tarafının hem olay sırasında hem de olaydan sonraki tutumlarındaki cesaretin(!) yerleşik bir cezalandırılmama, olayın ortaya bile çıkmaması inancından kaynaklandığını fark ettim. Bunu besleyen şeyin temelinin irdelenmesi ve eleştirilmesi gerekiyordu. Hayatın her yerinde başımıza gelebilecekse bu nevi olaylar, hayatın her alanında mücadeleyi büyütmek ve ses çıkartmak gerekiyordu. Zamansal olarak bunları fark ettiğim nokta da mücadelemin asıl dönüm noktası olan dayanışmayla tanıştım. Bahsettiğim tüm bu farkındalık sürecini yaşayan ya da gözlemleyerek bu mücadele enerjisini içinde taşıyan bir çok arkadaşla tanıştım. Mücadeleyi ortaklaştırdığım oluşumlardan biri de Patronların Ensesindeyiz Stajyer Avukat ve Hukuk Öğrencileri Dayanışma Ağıydı. Dayanışmayla yola devam etmenin güçlendirici yanını tecrübe ettim. Mücadele motivasyonunun asla düşmesine izin vermeyen ve enerjiyi sürekli yüksek tutmamızı sağlayan arkadaşlarımla omuz omuza süreci bugüne kadar getirdim.

Bu davadan gelecek sonuç işyerlerinde benzer sorunları yaşayan kadınlar için ne ifade edecek sence? 

Bu cesaretin sebeplerinden birinin bu olayların açığa çıkmayacağının sanılması olduğu aşikar. Aile içindeki şiddettin aile içinde çözülmesine teşvikin, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda karşılaştırdığımız mağdur suçlayıcılığın, örneklerini arttırabileceğimiz tüm bu gizletme, saklatma, mağdur cesaretini kırma eylemlerinin bir yerde failleri cesaretlendirdiği de aşikar. Mağdur suçlayıcılıkla gerçekleştirilmeye çalışan sindirme politikasının örneğini benim duruşmalarımda da yaşıyoruz. Son duruşmada sanığın tarafıma ‘’pornoları var’’ diyerek yapmaya çalıştıkları şey bu gerçekliğin kendisinden geliyor. Toplumda yerleşmiş örf ve adetin bu olayları yorumlarken yarattığı çatışmadan doğan, topluma yerleşmiş mağdur suçlayıcılıktan doğan öfkeyi üzerimize yöneltmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla tüm bunların davasını sürdürmek de kadınlar için neredeyse suçluluk olarak öğretilmiş oluyor. Sevgi Soysal der ki: ‘’Demek bizler de, giderek suçluluğumuza inandırılmışız. Bir şeyler yapmak suçmuş gibi. Yapmamak suçsuzlukmuş gibi. Kavgayı ne zaman suçluluk, bir şey yapmamayı ne zaman suçsuzluk ve alın aklığı sanır olduk?’’ Bu söz tam bu anlattıklarıma denk geliyor bence. Ancak artık kavganın suçluluk olmadığını hatırladığımız yerde biz bu zinciri kırmaya başlayacağız. Mücadele gücünü kendimizde buldukça, benim davamdan ve benzeri davalardan adil sonuçlar aldıkça güçlenen umudumuzla, biz dayanışmayla, biz mücadeleyle bu dönüşümü sağlayacağız.

Bir sonraki duruşman 27 Mayıs günü görülecek. Buradan 27 Mayıs günü için söylemek istediklerin var mı?

Evet, bir sonraki duruşmam 27 Mayıs günü görülecek. Bahsettiğim gibi şimdiye kadar süreci dayanışmayla hep birlikte yürüttük. Davanın sonucunu dinlemek için de 27 Mayıs’ta hep beraber orada olup hukuki mücadeleyi sonuna kadar götürmeliyiz.

https://haber.sol.org.tr/haber/cinsel-saldiri-davasinda-stajyer-avukattan-dayanisma-cagrisi-331096