Anlatı 1

Duruşmada ismimim okununca hakim firarda dedi, ben hayır buradayım dedim. O zaman CMK’da gıyabı tutuklama(aleyhte tutuklama) vardı ve sanık duruşmaya geldiğinde karar vicahiye çevrilir yani sanığın yüzüne karşı okunurdu, duruşmada karar yüzüme karşı açıklandı. Duruşmada bu kez tahliyeme karar verildi. Ancak usul gereği hapishaneye götürüldüm. O zaman Cezaevi Sultanahmet’teydi. Cezaevi girişinde kovuşlara giden bir koridor vardı, beni tahliye kararının gelmesi için o koridorda beklettiler, ne cezaevine girebiliyordum, ne de dışarı çıkabiliyordum, ne tutukluydum ne de serbest, garip bir durumdu. Saatler sonra tahliye kararı geldi ve serbest bırakıldım. Dışarıda bize destek için gelen öğrenciler vardı, sarıldık, hasret giderdik.

Ne ki artık hapishane yolu açılmıştı, bir yol sonra tekrara cezaevine geri dönecektim.

http://www.muhalefet.org/haber-odtuyle-ugrasanlara-hatirlatma-6-ocak-1969-komerin-arabasi-odtude-0-18098.aspx

İlk Protesto Yeşilköy Havaalanında

“Komer’in Türkiye’ye ayak bastığı dakikalarda ilk protesto gerçekleştiriliyordu. Komer’ın uçağının Yeşilköy’e ineceğini haber alan devrimci gençler, havaalanına giderek çürük yumurtalarla Komer’i protesto ediyordu. Bu protestonun ardından aralında Deniz Gezmiş’in bulunduğu devrimci gençler gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan 18 öğrenciden Deniz Gezmiş, Mustafa Zülkadiroğlu, Toygun Eraslan, Rahmi Aydın ve Mustafa Gürkan eylem nedeniyle tutuklanmıştı. Cumhuriyet”

Yine Sultanahmet Cezaevi.

Cezaevinde birgün bizim ölümle burun buruna getiren ciddi bir olayla karşı karşıya kalacaktık. Biz 5 öğrenci iki yatağı paylaşıyorduk. Bitişikte bir katil oldukça geniş bir yatakta yatıyordu. Suçu adam öldürmekti. Katil bana “ sıkışık yatıyorsunuz, sen benim yatağıma gel dedi ben ilke kararımız var kimseyi rahatsız etmemek konusunda dedim. Bunun üzerine katil zulasından bıçağını çıkarıp bize saldırmaya teşebbüs edince döviz kaçakçılığında yatan Sürmeneli Helim bir teneke gaz yağını kovuşa döktü ve onların kılına dokunursanız yakarı bu hapishaneyi diye bağırdı, katil geri adım attı, yerine oturdu. Aklımda kalan 20 gün sonra tahliye olduğumuzdu.

12 Mart Darbesi

12 Mart 1971 günü ordu hükümete muhtıra verdi, hükümet istifa etti yerine Nihat Erim hükümeti kuruldu ve bütün ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim başlangıçta yumuşak geçiyordu ancak giderek sertleşti ve Balyoz Harekatı başladı. TRT de ismim arananlar arasında 7inci sırada okununca bulunduğum yeri terk edip bir süre saklanmaya karar verdim, daha da önemlisi 06 Mayıs günü nikahım vardı. Bir akşam 7 civarı polis evi bastı ve beni aldı, Sansaryan Hanın 7inci katında gözaltındayım. Ertesi gün bizi sıkıyönetim komutanlığı adli müşavirliğine götürdüler. Hatırladığım bir saate yakın otobüsün içerisinde bekledik. Sonra komiser geldi, otobüsün kapısını açtı ve sıkıyönetime ana avrat küfrederek bizi serbest bıraktı. 8 kişiydik o gün sıkıyönetime sevk edilen.  Polis 1 Mayıs günü önüne gelen almıştı, aralarında piknik yapanlar da vardı. Adli müşavir listeyi inceliyor, durumu anlayınca polisleri azarlıyor, polislerde yedikleri fırça kızgın gelip otobüsün kapısını açıp bizi öylece serbest bıraktılar. Adli müşavir bir şeyi atlamıştı, ben arananlar arasındaydım ve 38 kişinin arasında kaynamıştım.

06 Mayıs 1971 Nikah

Serbest kaldıktan 5 gün sonra, 06 Mayıs günü Beşiktaş Evlendirme Dairesinde Serap ile nikâhımız vardı. Ben durumun farkındaydım ve yeniden polis tarafından alınabileceğimi biliyordum, sakinleşmek için güne kanyak içerek başladım ve korktuğum gibi oldu, ben gelen arabasında inip gelinin kapısını açmak için kapıya yöneldiğimde iri yarı, izbandut gibi adamlar beni paket edip bir arabanın içine soktular. Dün gibi gözümün önünde, büyük kayınbirader polis arabasını yumruklamıştı. Serap’ın ailesi evlenmemize karşıydı, o komüniste verecek kızım yok diyormuş babası ...

Gözaltı

O dönem gözaltına alınanlar en azından dayak yiyordu. Ben dayak yemekten bana minnet borcu olduğunu düşünen bir komiser sayesinde kurtuldum diyebilirim. Gözaltı bölümüne götürüldüğümde nöbet değişimi vardı, nöbeti devreden komiser beni tanımış ve bana hoş geldin demişti. Bu polis ona yaptığım iyiliği unutmamış ve bana hoş geldin demiştin.

İyiliğim neydi?

O zaman henüz komiser değildi, Cerrah Paşa Tıp Fakültesinde sağlık personelinin boykotu vardı, bu polis memuru asistan elbisesi giyinmiş öğrencilerin arasına sızmıştı, öğrenciler onu tanıyıp silahına el koymuştu. Bana geldi, çok üzgün bir hali vardı, bana ne olur ya silahımı versinler ya da kafa sıksınlar, bana yardım et diyordu. Gittim silahını alıp kendisine iade ettim ve bir daha böyle bir şey yapma, her zaman beni bulamazsın dedim. İşte şimdi komiser olmuştu ve bu iyiliği unutmamıştı. Giderken bana bir isteğin olursa arkadaşlara söylersin dedi. Bunun üzerine hücreye atılmadığım gibi dayak da yemedim.

Bir gece yarısı kapımız çalındı, gelenler asker ve polislerdi. Polis eller havaya diye bağırdı, ben ne oluyor işgal ordusu gibi davranıyorsunuz dedim. Evin içine daldılar, her yeri altüst etmeye başladılar, yatağı orayı burayı kaldırıp silah arıyorlar, ya da yasak başka bir şey. Ne bu soğukkanlılık diye çıkıştı polis, ben de neden korkayım, devletin polisinden mi diye cevap verdim. Serap ev askerlerle sarılıydı, balkona çıktığımda askerlerle yüz yüze geldim ve korktum demişti.

Selimiye kışlasında 9 gün göz altıdan sonra adli müşavir beni çağırdı ve yakalandın mı teslim mi oldun diye sordu, kendi teslim olanları genelde serbest bırakıyorlardı. Benim cevabı ne teslim oldum ne de yakalandım oldu. Adli müşavir dalga geçiyorum sanarak azarlayarak ne demek o dedi, ben de ben arandığımı bilmiyordum, beni yakalayıp serbest bırakıştınız dedim. Ha o sen misin dedi, neden o kadar çok suç işledin dedi. Ben de ne yaptım ki dedim, boykot, işgal, İsmet Paşa boykot ile işgal aynı şey demedi mi dedim. Seni bırakıyorum ama bir daha buraya gelirsen çıkamazsın dedi ve bunun karımın hatırı olduğunu ekledi. Serap’ın anne tarafında dedesi Hüseyin ağa kurtuluş savaşında Atatürk’ün yakınında biri ve kod adı İslam. Bu yüzden soyadı kanunu çıktığında Atatürk Hüseyin Ağaya senin kod adın yani İslam soyadın olsun demiş ve böylece soyadları İslam olmuş. Adli müşavir sanırım bu bilgiye ulaşmış, ruhu şad olsun Hüseyin ağanın sayesinde serbest kalıyordum.

9 gün Selimiye Kışlasında kalmıştım, bu yüzden saçlar üç numara maine ile kesilmişti. Eve asker traşlı olarak dönmüştüm.

Sultanahmet Cezaevindeyken babam Trabzon’dan beni ziyarete geldi, söylediğini hiç unutmam:

“Burası çiftlik gibi “ demişti. Sultanahmet Cezaevi konumu, koyu sohbetlere dalıp volta attığımız bahçesi ile çok da bir cezaevine benzemiyordu, sonradan yapılan L tipi ceza evleri gibi diri ölüler mezarlığı gibi değildi.

Hatırladığıma göre 20 gün sonra tahliye oldum. Şimdi önümdeki büyük sorun işsizlik ve geçim sıkıntısı idi. Cezaevinden çıkmış solcu birine ne kimse iş verirdi, ne de iş bulmasına referans verirdi. Derin düşüncelere dalıyor, çare arıyordum. Aklıma kırtasiye dükkanı açmak geldi, hem mahalle muhtarı hem de emlakçı olan Ayhan Altuğ’a gittim.  Ne tesadüf ablasının kırtasiye dükkanı satılıkmış, koştum dükkana gittim, 5 bin lira peşin 18 bin lira istiyordu dükkan için. Sıra 5 bin lirayı bulmaya gelmişti. Gece yarılarına kadar yakın arkadaşım Aykın Özer; Serap ve ben çare aradık. Aykın bir ara kızdı, hayal kurmayın bu iş bizi aşıyor dedi, Altınları bozdursak bile yetmiyordu, aklıma o sıra deri ihracatı yapan arkadaşım Fikri Barut geldi. Fikri sık sık yurt dışına çıkardı, içimden inşallah buradadır diye dua ederek Cağaloğlu’ndaki iş adresine gittim, Fikri’nin yurt dışında olduğunu öğrenince sırtımdan aşağı kaynar sular döküldü. Kardeşi Fethi Barut bir isteğin varsa söyle dedi, ben umutsuzca 5 bin liraya ihtiyacım vardı dedim. Fethi kasayı açtı, 5 bin lirayı saydı ve bana uzattı, ben şaşkınlık içinden çekingen parayı aldım, Fethi’nin benimle oyun oynadığını düşünmüştüm. Ve kırtasiye dükkanını satın aldım.

Sıra kırtasiye dükkanındaki eksik çeşitleri tamamlamaya gelmişti, kayınbirader kırtasiye toptancısında çalışıyordu, bana param olup olmadığını sordum ben de var dedim, gerçekte ise yoktu. Kayınbirader kalktı geldi, eksikleri tespit etti ve ertesi gün eksik kırtasiye çeşitleri geldi. Toptancının patronu aradı, gönderdiğini kırtasiyenin parasını istiyor, ben de ona herkese vadeli bana peşin mi diye sordum. O da  ama Mehmet parası var dedi, ben  yok demiyorum ki dedim. Böylece zoraki bir kredi oluşmuştu, paran var mı sorusunu yok yanıtı verseydim kayınbirader işinden olma riskini göze alamayacak ve büyük ihtimalle dükkanın çeşidini tamamlayamayacak, işi devam ettirmem riske girecekti.

 Unutmadığım bir anı da Kırtasiye dükkanına bir gün Harun Karadeniz gelmişti, beni ziyarete.

İflas

Liberal sisteme geçiş amacıyla 24 Ocak Kararları yürürlüğe konmuştu Bu kararlar tolumda mevcut çelişkilerin bir sonucuydu. Bir kesim batacak, zenginler daha da zengin olacaktı. 24 Ocak Kararlarının demokrasinin açık olduğu bir ortamda halka dayatılması zordu. Kararların eksiksiz uygulanması için demokrasiye bir süre ara verilmesi gerekiyordu ve beklenen oldu; 12 Eylül askeri darbesi toplumun ve emekçilerin üzerinden buldozer gibi geçti.

24 Ocak Kararları ile banka faizleri serbest bırakılmıştı, en yüksek % 30 olması gereken faziler faizlerin serbest bırakılması ile yüzde yüzleri geçmişti. Serbest faiz kararnamesinde yeni faiz oranlarının mevcu kredi müşterileri 6 ay uygulanamayacağı yazılıydı. Ertesi gün ilk arayan İstanbul Bankası Sirkeci Şubesi müdürü Yalçın oldu. Yalçın arkadaşımdı, Yalçın dedim bu kararname nevcut müşteriler 6 ay sonra uygulanır diyor kanunda. Yalçın, ben bunu genel müdüre söyledim dedi, o da böyle diyenlere söyle bankanın krediyi dilediği zaman geri çağırma hakkı var bu husus kredi sözleşmelerine açıkça belirtilmiş dedi.

Bir taraftan aşırı yüksek kredi faizlerine diğer yandan patlak veren ekonomik krize uzun süre dayanmak mümkün değildi. Bu konuda da öncü olduk, ilk batan bizim firmamız oldu, bizi diğerleri takip etti.

Firmanın iflası sonrası Trabzon’a memleket döndüm. Trabzon’da Eba iş Hanında bir kafemiz vardı ama zarar ediyordum.  Kafenin para kazanması için bir oyun salonu ile takviye edilmesi gerektiğini düşündüm. Kafe birçok bağımsız bölümden oluşuyordu, bu bğımsız bölümleri birleştirmiştik, ancak bir bağımsız bölümü birleştirememiştik çünkü bu bölüm kafe ile aynı tarafta değildi. Bu bölümü kahve olarak işletmek için Belediye ve Emniyet başvuru yaptım, başvurum ret edildi. Kahveye olumsuz rapor var mahalli  karakol amirine neden bu talebimizi ret ettiklerini sordum.

Cevap:

Orası bodrum kat, orda oğlanlar kızları elleyebilir oldu.

İdarenin bu kararının iptali için idare mahkemesine başvurdum, mahkeme talebimizi kabul etti ve idarenin kararını iptal etti. Böylece mahkeme kararı ile kahve ruhsatı almış olduk, belki de mahkeme kararı ile kahve ruhsatı alan ilk bizdik. Artık işletmemiz para kazanıyordu.

İşletme üç bölümden oluşuyordu; kahve, kafe ve okuma salonu, kafede seçkin filmler gösteriyordu, okuma salonunda günlük gazeteler, haftalık dergiler ve az sayıda olsa da kitaplar bulunuyordu.

Etkinlikler

Dilay Kültür Merkezinde birçok etkinlik düzenledik; kitap fuarı, şiir geceleri, imza günleri. İmza günlerinde aziz nesin, Rıfat İlgaz gibi ünlü yazarlar katıldı. Şiir gecesine birçok şairin yanı sıra Refik Durbaş katılmıştı. İmza günlerinde söyleşiler yapılıyordu. Aziz Nesin’İn söyleşisini toplantı izni yok gerekçesiyle polis dağıtmak istedi. Sıkıyönetim şube müdürünü aradık, durumu anlattık, şube müdürü devam edin dedi, ancak komiser toplantının dağıtılmasında ısrarcıydı, yazılı emir istiyorum dedi, durumu şube müdürüne artardık, küfretti ve hemen yazılı emri gönderiyorum dedi, böylece Aziz Nesin’in söyleşisi devam edebildi. Söyleşiden sonra, otel restoranında yemek yerken övünerek olanları Aziz Nesin’e anlattım, ben aferin beklerken Aziz Nesin beni eleştirmez mi. Aziz Nesin bıraksaydın dağıtsalardı toplantıyı, onları dünyaya rezil ederim dedi. Böyle iki kitap fuarı düzenledik.

Not etme gereğini duydum; Gazeteci Musa Alioğlu toplantının dağıtılmaması için epey gayret göstermişti.

Hasan Kıyafet

Hasan Kıyafet imza günü için Trabzon’daydı, ilginç şeyler oluyordu, eve gidiş gelişlerimizde polis bizi takip ediyordu. Bir gün polise çıkıştım, ne bu dedim karımız, çocuğumuz var neden bizi takşp edip huzursun ediyorsunuz. Polisin cevabı:

Hasan Kıyafet’in öldürüleceği ihbarını aldık korumak için sizi takip ediyoruz oldu.

Ben de polise o zaman bizi takip edeceğinize Hasan Kıyafet’in transferini siz üstlenin dedim, kabul ettiler ve o günden sonra Hasan Kıyafet polis arabası ile gideceği yere gitti,

Şirketin iflası nedeniyle Trabzon’a dönüş yapmıştım, Serap ve çocuklar İstanbul’u özlüyorlardı ben de içimden bekle bizi İstanbul diyordum.

“Ey sen ne güzelsin kavgamızın şehri İstanbul”

Ve bir gün Trabzonda’ki işletmeleri karşılıksız kardeşime bırakarak İstanbul’a döndüm. Ne yapacağımı düşünüyordum. Geçmiş yıllarda sokaktan alıp iş adamı yaptığım bir dostum vardı, bir başka dostum bana ona git dedi, doğru fikirdi, kalktım gittim, hayatımda ilk defa birisinin işçisi oldum ama uzun sürmedi. Ömer benim gibi birçok arkadaşını yanında çalıştırıyordu. Ömeri’n iki firması vardı, bir gün Ömer’e neden böyle yapıyorsun, bu kadar adamı besliyorsun dedim, küçük firmayı adamlarına devretmesini önerdi, Ömer ikna ve Bilge Kağıtçılığı bize devretti.Bir süre Ömer’e bağlı çalıştık.

O günlerde Toprak Kağıt tek özel kağıt fabrikasıydı ve ürünleri piyasada çok rahat alıcı buluyordu. Toğrak kağıttan kağıt almak için ya ipotek ya da banka teminat mektubu gerekliydi. Ben bir inşaatçı dostumda vadeli, ipoteksiz, senetle daire alıyordum ve toprağa ipotek veriyordum, Böylece 50 ye yakın dairem olmuştu ama diğer taraftan da o zamanın parası ile birkaç milyar borcum vardı. Hiç unutmam, birgün evde rahatsızlandım ve beni hastaneye götürmesi için Zafer’i çağırdım, Zafer koştu geldi, bana ilk sözü abi yapma böyle, sağlığına dikkat et , bana 4 milyar borcun oldu.

Toprağın genel müdürü patrona, Halis toprağa kırgın ve kızgındı, Çünkü Toprak Bank’dan isteği küçük bir kredi ret edilmişti.

Genel müdür ile buluştuk ve işbirliğine karar verdik.

Yan firmalar oluşturdum ve Toprak Kağıttan avantajlı mal almaya başladım. O zaman enflasyon dönemiydi ve sürekli fiyatlar artıyordu, ben uzun süre eski fiyattan kağıt almaya devam ederdim.

Ekonomik kriz geldi çattı, mali sıkıntı başlamıştı bu arada müfettiş bizim hesapların farkına varmış ve patrona rapor etmişti. Bu kez borcun tasfiyesi için Toprak ile sözleşme yaptık.. Sonra sözleşmenin 8 inci maddesinde bir hata gördüm  ve düzeltilmesi Toprak’a gittim, hata düzeltildi, sıra imzaya gelince vekil olarak imza için avukata gidildi, ben avukatın sözlşemeyi imzalamasına itiraz ettim, oysa esas sözleşmeyi avukat imzalamıştı, bunun üzerine ek sözleşmeyi Halis Toprak’ın kızı Ayla Toprak imzalamak durumunda kaldı.

Neden böyle yaptım? Çünkü Halis Topak kurnaz ve acımasız biriydi, ileride bu suitimalleri yargıya taşıyabilirdi, nitekim öyle oldu, bir süre sonra savcılığa suç duyurusunda bulundu, Şeref Yazıcı ve kardeşim gözaltına alındı. Ben bunu üzerine savcıya gittim ve gözlatının nendenini sordum, savcı genel müdürle birlikte emniyeti suiistimal dedi.