Dünyanın, Sovyetlerin çöküşünden, Soğuk Savaşın bitmesinden, ABD liderliğinde girilen Küresel dönemin başlamasından sonraki düzenlenmesi devam ediyor:

Yeni devletler üretiliyor, yeni sınırlar çiziliyor, yeni gerginlikler, yeni savaşlar yaşanıyor

Önce Sovyetlerin çöküşünden sonra ortaya çıkan yeni devletlerle, Doğu Avrupa ve Balkanlar yeniden düzenlendi:

Kurulan yeni devletler

Çizilen yeni sınırlar

Soykırımlar

Savaşlar

Renkli devrimler

Ayaklanmalar

Değişen rejimler

Şimdilik Doğu Avrupa ve Balkanlar göreli bir istikrara kavuşmuş görünüyor.

Sıra, Arap Baharı adı aldatmacası altında, Genişletilmiş Ortadoğu Bölgesine yani Kuzey Afrikaya ve Ortadoğuya geldi

Her şey önceden ilan ediliyor

ABDnin hedefi belli:

Afganistan ve Irakın işgali

Libyaya doğrudan müdahale

Daha Bush döneminde Dışişleri Bakanı Condeleezza Riceın Ortadoğuda sınırlar değişecek demesi

Obama döneminde, Libya, Suriye gibi yerlerde Başkanlık emriyle görevlendirilen CIA ajanları

Türkiyede, olaylar Suriyeye sıçramadan önce yapılan sınır tetkikleri, hazırlıklar

Bugün artık bütün dünyanın gözlemlediği Türkiye-Suriye sınırındaki geçişli savaş provaları

İranın pozisyonu

İsrailin tutumu

Esadın eylem ve söylemleri

Ve bütün bunların üstüne, yaygınlaşan, sıklaşan, Şemdinlide alan hâkimiyetine soyunan, Egeye inen, Gaziantepi vuran, karakol saldırılarında ve mayın patlatmalarında neredeyse her gün bir şehit alan PKK terörü

Hüseyin Aygün olayı, BDP-PKK karşılaşması; böylece PKK eylemlerinin sivil siyasete ve uluslararası düzeye taşınma çabaları!

Ve biz daha soruyoruz: Türkiye baharı mı?”

***

Dün, Cumhuriyette, Anayasa Profesörü ve eski Dışişleri Bakanı Mümtaz Sosyal bu süreci şöyle özetlemişti:

Önce, ajanlar eliyle toplumda huzursuzluk yaratan olaylar; şurada burada patlamalar, kim vurduya gelen insanlar.

Sonra, huzursuzluk çıkardığı çok belli kişilere ya da odaklara halktan gelen tepkiler, resmi önlemler, genellikle ölçüsü kaçırılan yaptırımlar.

Ardından, yaptırımlara direniş, baskıya karşı kuvvet, şiddete karşı dehşet.

Terör böyle gelince, büyük dış projelerin sahipleri daha fazla beklemez:

İnsan haklarından söz ediş, uluslararası mekanizmaların devreye sokuluşu, tek başına sorumluluk almak istemeyen devletlerin başkalarını ateşe sürmesi, maşalara sıkışıp kalan kestanelerin yanması.”

Yine de, umutsuzluk tuzağına düşmemiş, yazısını çıkış yol ve yöntemlerine işaret ederek bitirmişti!

***

Mustafa Sönmez de dünkü yazısında çok önemli bazı tespitler yapmıştı:

1) PKK-BDP ilişkileri için:

Kürt siyasetinin legal partilerinin hiçbiri PKK ile aralarında mesafe olduğunu, ayrı düşünüp ayrı davrandıklarını söylemediler ki... Bundan dolayı milletvekillikleri düşürülüp içeri atılanlar olmadı mı? Oldu.

Ardı ardına kurulan ve artık bir çırpıda isimlerini hatırlamadığımız Kürt siyaseti partisinin hangisi PKKden ayrı, onun yaklaşım ve yöntemlerini eleştirdiğini söyledi ki? Hiçbiri.

Siz başkasınız, sivil siyaset yapıyorsunuz, PKK silahlı terörist, onlarla aranıza mesafe koyun, onları kınayın, onlardan uzak durun diyenler ve böyle olmasını isteyenler, hep ağaçla uğraşırken ormanı gözden kaçıranlar oldu.

Bu devekuşu tutumu sağdan sola, tüm ana akım siyasete hâkim olurken, Kürt siyaseti de bildiği yoldan şaşmadı. Hem dağda silahlı külahlı kadrolarını korudu hem de ovada siyasette yol aldı. Yapılan yerel ve genel seçimlerde ağırlığını duyurdu.

2) Kürt siyasetinin Türkiyedeki ağırlığı için:

Kürt siyaseti, bugün, irili ufaklı 100 dolayında belediyeyi yönetir vaziyette ve 2007, 2011 genel seçimlerinde artan oy oranları ile -yüzde 10 barajlarına rağmen- TBMMde grup oluşturacak kadar milletvekili ile temsil edilir durumda.

3) Ve mevcut durum eleştirisi:

2009’da Haburda silah bırakmış üniformalı PKKlileri karşılayan AKP iktidarı, yönetemediği bu açılım sürecinin ardından güvenlikçi politikalaradönüş yaptı. KCK operasyonları altında 7-8 bin Kürt siyasetçi kadrosu gözaltına alındı, tutuklandı. Bunların aralarında milletvekilleri, belediye başkanları da var.

Kürtlerin önder gördükleri Abdullah Öcalana uygulanan tecrit politikası ile de güvenlikçi politikalarkoyultuldu. Mesele, Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin sorunları vardır çizgisine kadar geriletildi.

Bütün bu saptamalarına karşın, Mustafa Sönmez de yazısını umutla, barış, demokrasi, müzakere çağrılarıyla bitiriyordu.

***

Ve biz daha soruyoruz: Türkiye baharı mı?”

23 Ağustos 2012 - Cumhuriyet