KADİR İNCESU

Kirkor Yeteroğlu ile 20 yıllık tanışıklığımız var. Cağaloğlu'nda çalıştığım dönemlerde Eminönü-Üsküdar vapurunda karşılaşırdık sık sık. Hayatın ağırlığından çok kültür sanattan, edebiyattan söz ederdik. Bazen notlarının arasından çıkardığı, küçük kâğıtlara, inci gibi harflerle yazılmış şiirlerini okurdu sessizce.

Uzun yıllardır yazıyordu yazmasına fakat şiirlerini dergilere bile göndermiyordu. Biraz çekiniyordu sanki. Çok kırılgan bir yapıya sahip olmasıydı belki de sebebi. Sanki tepeden tırnağa hüzün yüklüydü. Duruşu, bakışları, konuşması...

Sık sık, yıl, ay, gün, hatta saat vererek son 40 yılın olaylarını anlatırdı. Öncelikle yaşamını etkileyen, sonra da edebiyat olaylarını, sevdiği kişileri...

"Kitap çıkartmak benim için çok zor?" derdi. Şiirleri beğenilirdi. Duyardım.

"Kırık Çan" adlı şiir kitabı Kıyı Dergisi Yayınları tarafından yayımlandığında coşkusu, mutluluğu görülmeğe değerdi.

Kitabını okuduktan sonra bir düşüncem kesinleşti: Yeteroğlu, her hücresiyle anılara bağlı. Onu hayatta tutan anılar sanki... "Anıların kıyısız sularında" yol alarak çocukluğunu, annesini, babasını, kardeşlerini, Arapgir'i, Torkom ve Yusuf öğretmeni, Bedri Rahmi'yi, eşini, çocuklarını, köyünü arıyor.

Hüzün, yalnızlık, keder, ölüm, hasret var şiirlerinde. Geride bıraktıkları, belki de bir daha göremeyecekleri...

"yazsan da geri gelmez o günler
yaşadıklarımız buruk bir anı
kırgın bir rüzgâr eser
dağıtarak düşleri" diyen Yeteroğlu "Yitik bir adanın son kuşu" olarak anıların peşinden gitmeye devam edeceğe benziyor.

» 50 yıla yakın bir süredir şiir yazıyorsunuz. Şiirlerinizi kitaplaştırmak için neden bu kadar beklediniz?

Birçokları gibi şiir kitabım yayımlansın, tanınıp, ünlü olayım gibi bir düşünce olmadı hiç. Beğenilmek elbette güzel bir duygu, insanın doğasında olan bir şey. Yayımlanan bir yapıtın sanat değeri, estetiği olması gerekir. Dergilerde seyrek de olsa çıkıyordu şiirlerim. Yine de içimde bir korku vardı. Olgunlaşmamış, sığı dizelerden oluşuyorsa yazılanlar yayımlanmıyordu. Buna hep özen gösterdim. Yakın dostlarım bu yönümü bilirler. Sevgili dostum, yazar Esen Yel’in kimden esinlendiğini anımsamadığı, “Okuyucunun karşısına pijamayla çıkılmaz” sözü beni hep düşündürmüş, dikkatli olmamı sağlamıştır. Elbette şiirlerim mükemmeldir gibi bir idam yok. Onca şairin içinde böyle bir iddiada bulunmak çizmeyi aşmak, haddini bilmemek olur. Eskilerin deyimiyle ifrata kaçmamak gerekir. Her zaman haddini bilme erdemine sığınmışımdır. Kaldı ki günümüzde şair ve yazarlar kitap yayımlamak için olanaksızlıkla karşılaşıyorlar. Şair ve yazar Ahmet Özer ile Şair Ali Mustafa’nın özendirmesiyle kitabım Kıyı Yayınları tarafından yayımlandı. Kendilerine teşekkür ederim.

» Yalnızca bir kitabınızın olması az yazdığınızı da gösteriyor. Bu tercihinizin nedeni nedir?

Bu sorunuzun yanıtı yukarıdaki açıklamam içinde saklı sanırım. Yaşamın ağır koşulları, üretmenin coşkusunu sınırlayıp, istenen, beklenen başarıyı kısıtlıyor. Benim kuşağımdan, genç şairlerden çoğu kişinin veriminin üst düzeyde olduğunu, birçok kitaba imza attıklarını biliyorum. Başarıya giden yolun çok çalışmaktan geçtiğini de… Bu durumun ekonomik, sosyal, yapısal sorunları var. Arapgir’den gelip İstanbul keşmekeşinin içine girip, yaşama tutunmak hayli yıpratıcıydı. Ekonomik sorunların başat öncelik taşıması, sanat uğraşına sekte vurur. Her ne kadar “Sanat acıdan doğar,” düşüncesine katılsam da yaşadığım güçlükler yadsınamaz. Orhan Kemal Usta'nın dediği gibi, “Önce ekmek, sonra sevişmek…" Sanat alanında da böyledir kanısındayım. Belirtmekte yarar var, düzyazılardan oluşan dosyam da yayımlanmayı bekliyor.

» Şiirlerinizde ölüm, keder ve hüznün öne çıktığı görülüyor. Şiir anlayışınızın temelinde neler var?

Çok kırılgan bir insanım. Kalabalıktan, görgüsüzlükten, vefasızlıktan hep kaçınmışımdır. Bu tür özellikleri taşıyanları sevmez, uzak dururum. Birisini üzüntülü gördüğümde çabuk etkilenir, keşke yardımcı olabilsem derim. Birçokları gibi, “Bana ne, beni ilgilendirmez” diyemem. Son yıllarda insan kişiliği erozyona uğradı. Çıkarcılık, yabancılaşma, yoz kitle kültürü yaşama egemen oldu. Düşünen her insan bu durumdan rahatsızdır. Özellikle de şairler. Teknolojinin, bilimin, geliştiği bu çağda hâlâ savaşlar, haksızlıklar ve mutsuzlukların sürmesi beni üzüyor. Bu durum da şiirinize istemeseniz de keder olarak yansıyor. Bu kısacık ömürde dirlik, düzenlik olsaydı, “Dünya hepimize yeter”di…

Çocukluğumun, Çemişgezek’te dedemin, nenemin yanında geçirdiğim ilk 12 yılı -ki mutlu yıllarım- diyorum. Arapgir’de ailemin yanında kısa süre kalmam, Üsküdar’daki yatılı Surp Haç Tıbrevnak Lisesi Ortaokulu'nda, Arapgir Ortaokulu'nda okuma, annemin 37 yaşında aramızdan ayrılması, 3 yıl Diyarbakır’da çalışma yaşamı, askerlik, Mayıs 1974'te İstanbul’a yerleşmek derin izler, hüzünler, çalkantılar, bırakarak kişiliğimi biçimlendirdi.

Savrulmalar, “dağılmış Pazar yerine” döndürdü yaşamımı. Her insan olumluluk ve olumsuzluklardan farklı şekilde etkilenir. Kırılgan duygusal yaşamdaki gelgitler, inişli çıkışlı durumlar, mükemmeliyetçi olmak, hüznü öne çıkarıp yaşama egemen oldu. Yakından tanıdığım bir dergi editörü sohbet sırasında, “Korku ruhuna, kemiklerine sinmiş, biraz da direnmenin şiirini yaz!” demişti. Doğruydu belki söylediği ama yaşamın acımasız çarkları arasında kendimi yenileyemedim. Acıyı arabesk anlamda değil, insanın olgunlaşmasını sağlayan bir öğe olarak da yorumlayabilirim. Ölüm konusuna gelince: Yaşadığımız evrenin talan edilmesi, bir türlü durmak bilmeyen savaşlar, kıtlıklar, insanın kendi yarattığı puta-paraya tapması hepimizi karamsar kılıyor. Kimse yarınından emin değil. Gelecekte, “Ne olacağız?” korkusu var herkeste…

Belki Cahit Sıtkı Tarancı ile Ziya Osman Saba’yı erken yaşta tanımam, çok etkilenmem bazı şiirlerimdeki ölüm düşüncesini öne çıkartmış olabilir. Her ikisi de hâlâ sevdiğim şairler arasındadır.

» Şiirin sizin için anlamı nedir?

Şiirde öz ve biçim birbirine uyum sağlamalı, şair de, şiir de kendini yenilemeli… Şiir, yaşamın içinde her zaman vardır; acıda, sevinçte, mutluluk ve mutsuzlukta… Yarası olan yazar. Olmayan ya da farkına varmayan neden yazsın ki? Edebiyatın üstündedir şiir, söz sanatları içinde kristalize sözcükler yumağıdır. Yaşamı derinlemesine duyumsayanlar, daha çok şairlerdir, sanatçılardır. İyi, sağlam şiir yazmak için kendinden önceki ve yabancı şairleri de okumak gerekir.

Kaynak: Birgun.net