Bugün gösterime giren filmlerden, 2.5 saatlik ABDAlmanya ortakyapımı “A Cure for Wellness-Yaşam Kürü”, New York’taki bir büyük şirketin terfi bekleyen hırslı, genç elemanı Lockhart’ın (Geçen yıl “Life-Hayat” filminde oynadığı James Dean rolüyle hatırladığımız Dane DeHaan) başkahramanı olduğu sürükleyici, oyalayıcı ancak pek de ikna edici olamayan, çorbamsı bir senaryodan beceriyle çekilmiş ama gişe kaygısına dayanan beylik klişelerle tıklım tıkış doldurulmuş, vasat bir fantastik- gerilim denemesi.

Lockhart, icra kurulundaki ensesi kalın amirlerince, sağlık nedenleriyle izin alarak İsviçre’ye gitmiş eski yaşlı CEO’yu acilen New York’a geri getirmekle görevlendiriliyor filmin başında. (CEO malum, Chief Executive Operational-icra kurulu başkanı demek) Kıtalar, okyanuslar aşarak İsviçre Alpleri’nin ıssız bir bölgesindeki ormanlarla çevrili, yüksek bir dağın tepesinde 200 yıl önce kurulmuş olan, suyla tedavi yöntemlerini kullanarak yaşlı zengin müşterilere hizmet veren, modern kaplıcamsı bir sağlıklı yaşam merkezine varan Lockhart, ilk bakışta huzurlu ama oldukça esrarengiz görünen bu şato gibi spa (Sanus Per Aquam-suyla gelen sağlık demek spa) otelinde bir şeylerin ters gittiğini seziyor, tedavi görmekteki baba arkadaşı CEO’ya kolayca ulaşamayınca.

Nazik ama dediğim dedikçi doktor Volner’in (Jason Isaacs) yönettiği spa’daki mucizevi tedavilerin pek de göründüğü gibi olmadığından kuşku duymaya başlayan Lockhart, sık sık karşılaştığı ve otoriter Volner’in kanatları altındaki Hannah (Mia Goth) adlı, hep çıplak ayak gezen, tuhaf ama çekici bir genç kızla yakından ilgilenirken hallerinden memnun görünen bayan Watkins (Celia Imrie) gibi diğer yaşlı müşterilerle de tanışıp görüşüyor. Ancak doktor Volner tarafından ötekilerle aynı hastalık tanısı konulan genç Lockhart giderek bu lüks sağlık merkezindeki birtakım ürkütücü sırları keşfetmeye başladığındaysa akıl sağlığı gitgide tehlikeye girecektir..

Daha çok Johnny Depp’li “Karaip Korsanları 1-2”, “Halka”, “Maskeli Süvari”, “Fırtınalı Hayatlar”, vb. gibi maceradan korsan ve korku filmine kadar her türden olan ve yediden yetmişe hitap eden, popüler filmleriyle tanınmış, demirbaş Hollywood sinemacısı Gore Verbinski’nin senaryosunu Justine Haythe ile birlikte yazıp yönetmenliğini de beylik klişelere başvurarak üstlendiği “Yaşam Kürü”, dekor- mekân kullanımından teknik becerilerine ve şablonumsu ama sürükleyici kılınmış, yer yer göz alıcı anlatımına kadar ilgiyle seyredilen, ancak mantığı pek de umursamayan birtakım ucuz senaryo zaafları ve kısır karısının tedavisi için gizli gizli sürdürdüğü denemeleri geçmişten günümüze sürdüren vampirimsi ‘kötü’ doktor Volner karakterinin karikatürümsülüğüyle, sonuçta epeyce irtifa kaybeden ve hiç iz bırakmayan bir fantastik film izlenimi bıraktı bende.

İşini bilir, bezirgân yönetmen-senarist Gore Verbinski’nin süresi oldukça uzun tutulmuş, sülük-virüs takıntılı bir merak ve gerilim sosuna bulandırılmış, orta karar bir fantastik- serüven seyirliği niteliğindeki son filmi “Yaşam Kürü” kanımca ancak bu türün tiryakisi seyircinin beklentilerini karşılayabilir , o da belki .

Bitirirken, sinemaseverlerin çeyrek asır önceki Hector Babenco klasiği “Örümcek Kadının Öpücüğü”nden anımsayacağı Sonia Braga’nın canlandırdığı, yıkılmak istenen bir binada yalnız başına yaşayan, 60’lı yaşlarındaki Clara adlı emekli bir müzik eleştirmeninin hikayesini anlatırken Brezilya’daki sınıf ilişkilerine, kentsel dönüşüm çalışmalarına ve genel yozlaşmaya da kamera tutan, Kleber Mendonça Filho’nun yönettiği “Aquarius” filmini, basın gösterimini kaçırmama karşın gönül rahatlığıyla meraklısına salık verebilirim haftanın filmi olarak. Diyeceğim “Yaşam Kürü”nü bırak “Aquarius”a bak!

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr