T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

E. 2010/7465

K. 2011/16239

T. 28.11.2011

• ÖDEME EMRİNİN İPTALİ (Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı'nın Prim Borcunun Tahsili Amacıyla Koruma Meclisi Üyesi Olan Davacının Üst Düzey Yönetici Sıfatı Bulunmadığı Gerekçesiyle Prim Borcundan Sorumlu Tutulamayacağına Karar Verilemeyeceği)

• ÇİFTÇİ MALLARI KORUMA BAŞKANLIĞI (Sandığın Mevcudunun Devlet Malı Hükmünde Olduğu ve Haciz Konulamayacağı - Koruma Meclisinde Yönetim Kurulu Üyesi Olan ve Ödeme Emrinin İptalini İsteyen Davacının Prim Borcundan Sorumlu Olacağı)

• PRİM BORCUNDAN SORUMLULUK (Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı'na Ait Prim Borcundan Koruma Meclisi Üyesi Olan ve Ödeme Emrinin İptalini Talep Eden Davacının Sorumlu Olacağı - Koruma Meclisinin Yetkili İcra Organı Olduğu)

• KORUMA MECLİSİ (Çiftçi Malları Koruma Başkanlığının Yetkili İcra Organı Olduğu - Koruma Meclisi Üyelerinin Üst Düzey Yönetici Sıfatı Bulunmadığı Gerekçesiyle Prim Borcundan Sorumlu Tutulamayacağına Karar Verilemeyeceği)

4081/m.4, 6, 7, 15, 22

6183/m.35, Mük.35

506/m.80

5510/m.88

ÖZET : Dava, ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı'na meclis asil üyesi olarak seçilen davacının, üst düzey yönetici veya kanuni temsilci sıfatıyla, anılan Başkanlığın prim borçlarından sorumlu tutulup tutulamayacağıdır. 4081 sayılı Yasanın genel düzenlemesine bakıldığında, Koruma Meclisinin, Çiftçi Malları Koruma Başkanlığının yetki ve görevlerini yerine getirebilmesini sağlayan yetkili icra organı olduğu anlaşılmaktadır. Çiftçi Malları Koruma Başkanlığının en yetkili organı olan Koruma Meclisi üyelerinin, üst düzey yönetici sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle, zamanaşımı dolmayan sürelere ilişkin prim borcundan sorumlu tutulmamış olması hukuka aykırıdır.

DAVA : Dava, ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalı Kurum Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Ayşe Barutçu tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanunun 22.maddesi uyarınca, Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı'na ait mallar devlet malı hükmünde olması nedeniyle haczedilemeyeceğinden, Develi Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı'nın prim borcunun tahsili amacıyla, koruma meclisi üyesi olan davacı aleyhine, 2009/12,13,16 2004/10600, 2009/12949, 2008/11647, 2006/17400 ve 2006/17401 sayılı takipler ile 6183 sayılı Yasa kapsamında icra takibi yapıldığı, ödeme emirlerinin 25.09.2009 tarihinde tebliğ edildiği, davacının 7 günlük yasal süre içinde işbu davayı açarak; 2004 - 2009 yılları arasında yönetim kurulu üyesi olmasına karşın, tahakkuk ve tediye ile görevli üst düzey yönetici olmaması, ayrıca çiftçilerden borçlarının tahsil edilememesi nedeniyle "haklı sebep" unsurunun sözkonusu olması ve 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle, ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesi talep edilmiştir. Mahkemece; 2003 yılı öncesi prim borçları yönünden 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan, 01.01.2004 sonrası dönem yönünden ise, Çiftçi Malları Koruma Meclisi üyelerinin üst düzey yönetici sayılamayacaklarından, davanın kabulü ile ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir.

Tüzel kişi işverenlerin ortak ve yetkililerinin kamu alacaklarından sorumluluğu, 6183 sayılı Kanunun 35, mükerrer 35, mülga 506 sayılı Kanunun 80. ve bazı maddeleri dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde düzenlenmiştir.

506 sayılı Kanunun 80/12 maddesi, "Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur." hükmünü öngörmüş, 5510 sayılı Kanunun 88/20 maddesi de ufak farklar dışında anılan maddeye paralel düzenleme getirmiş olup, "Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. " hükmünü öngörmüştür.

6183 sayılı Kanunun mükerrer 35.maddesine göre ise; amme alacakları ve bu bağlamda davalı Kurumun işveren tüzel kişilerden prim ve diğer alacaklarının, tüzel kişinin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde kanuni temsilcilerin mal varlıklarıyla sorumlu olacağı öngörülmüştür.

Yukardaki düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, prim alacağının tahakkuk ettiği ve ödenmesi gereken dönemde, işveren ile birlikte müteselsilen sorumluluk koşullarının oluşması için, işveren kamu kurum ve kuruluşu ise, kamu görevlilerinin tahakkuk ve tediye ile görevli olması, tüzel kişiliğe haiz diğer işyerlerinde ise üst düzey yönetici ya da yetkilisi ve kanuni temsilci sıfatıyla işveren tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili bulunması gerekir.

Somut olayda, çözümlenmesi gereken husus, 1999-2004 ve 2004 - 2009 tarihleri arasında Belediyesi Meclis Kararı ile, Develi Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı'na meclis asil üyesi olarak seçilen davacının, üst düzey yönetici veya kanuni temsilci sıfatıyla, anılan Başkanlığın prim borçlarından sorumlu tutulup tutulamayacağı hususudur.

506 sayılı Kanunun 2.maddesi, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna göre sigortalı sayılacaklarını, 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması hakkındaki Kanuna göre çalıştırılan Koruma Bekçilerinin de bu kanuna tabi olacağını hükme bağlamıştır. Anılan Kanunun 4.maddesi ise; 2.nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişilerin "İşveren", işveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimselerin ise "İşveren vekili" olduğunu, bu kanunda geçen işveren deyiminin işveren vekilini de kapsayacağını ve işveren vekilinin bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumlu olacağını, çiftçi mallarını koruma bekçileri hakkında, işverenlerin bu kanunda belirtilen yükümlerinin, bunları tayine yetkili makam tarafından yerine getirileceğini, hükme bağlamıştır.

4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanunun 22.maddesi, Korunma Sandığının mevcudunun devlet malı hükmünde olduğu ve korunma Sandığındaki paraya haciz konulamayacağını, öngörmüş olup, anılan hüküm uyarınca, işveren Develi ÇMKB'dan prim alacağının tahsilinin SGK yönünden imkansız hale geldiği görülmektedir.

4081 sayılı Kanunun 4.maddesi, Murakebe Heyeti ve Koruma Meclisi üyeleğine seçilme koşullarını, 6.maddesi, kararların ne şekilde alınacağını, 7.maddesi, Koruma Meclisinin yetki ve görevlerini düzenlemiştir. Buna göre, köy ve kır bekçiliğine ehil gördüklerini seçerek tayinlerini vali ve kaymakamın tasdikine arzetmek, bekçilerin adedlerini, çalışma müddet ve şartlarını tespit etmek, vazife görecekleri mıntıkaları ayırmak, bunlara para veya mal olarak verilecek aylık veya yıllığı kararlaştırmak, vazifelerini iyi görmeleri için lüzumlu tedbirleri almak, hayvanlar için müşterek çoban tutmak Koruma Meclisinin görevleri arasındadır. Öte yandan, anılan Kanunun 15.madde hükmüne göre de, yıllık koruma tarifelerini belirlemek, koruma ücretlerini, Tahsili Emval Kanununa göre tahsil etmek, bekçilerin maaşının yıllık artış miktarını belirlemek vs. gibi görevleri vardır. 4081 sayılı Yasanın genel düzenlemesine bakıldığında, Koruma Meclisinin, Çiftçi Malları Koruma Başkanlığının yetki ve görevlerini yerine getirebilmesini sağlayan yetkili icra organı olduğu anlaşılmaktadır.

Yukarda belirtilen açıklamalar ışığında, somut olay değerlendirildiğinde, icra takibine konu prim borçlarının 1999/12 - 2008/1 dönemi arasında olduğu anlaşılmaktadır. Yerel mahkemenin, zaman içinde değişiklik gösteren mevzuat hükümleri uyarınca zamanaşımı sürelerine ilişkin değerlendirmesi yerindedir. Ancak, 4081 sayılı Kanuna göre, Çiftçi Malları Koruma Başkanlığının en yetkili organı olan Koruma Meclisi üyelerinin, üst düzey yönetici sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle, zamanaşımı dolmayan sürelere ilişkin prim borcundan sorumlu tutulmamış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.11.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

E. 2009/29889

K. 2010/11388

T. 6.5.2010

• HACZEDİLEMEZLİK ( 506 S.K.'un Geçici 20.Maddesi Kapsamında Kurulan Sandıklarca Bağlanan Aylıklar - 5510 S.K.'un 93/1.maddesi Uyarınca Haczinin Mümkün Olmadığı )

• YARDIMLAŞMA SANDIKLARI ( 506 Sayılı Kanun'un 128.Maddesi Uyarınca Kurulan - Alınan Maaşların Haczinin Mümkün Bulunduğu )

• BANKALAR SİGORTA ŞİRKETLERİ TİCARET VE SANAYİ ODALARI VE BORSALAR ( Sandıklarca Bağlanan Aylıkların 5510 S.K.'un 93/1.maddesi Uyarınca Haciz Edilemeyeceği )

506/m. 128, Geç.20

5510/m. 93/1

ÖZET : 506 Sayılı Kanun'un geçici 20.maddesi kapsamında kurulan sandıklarca bağlanan aylıkların 5510 Sayılı Yasa'nın 93/1.maddesi uyarınca haczi mümkün değildir. Ancak 506 Sayılı Kanun'un 128.maddesi uyarınca kurulmuş olan sandıklardan alınan maaşların ise haczi mümkündür.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :

KARAR : 506 Sayılı Kanun'un geçici 20.maddesi kapsamında kurulan sandıklar, 09.03.1983 gün ve 1983/1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça belirtildiği üzere, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve TC.Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kuruluşlarındandır.

Geçici 20.madde kapsamında olan sandıklar; bağlı bulundukları kuruluşların personeli ile ilgili olarak, 506 Sayılı Kanun'un sistematiği içinde Sosyal Sigortalar Kurumu'nun yüklendiği görevleri ve sağladıkları hakları yerine getirmek üzere kuruldukları için, sosyal güvenlik hukukunun temel ilkelerinin bu sandıklar için de geçerli olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle 506 Sayılı Kanun'un geçici 20.maddesi kapsamında kurulan sandıklarca bağlanan aylıkların 5510 Sayılı Yasa'nın 93/1.maddesi uyarınca haczi mümkün değildir.

Ancak 506 Sayılı Kanun'un 128.maddesi uyarınca kurulmuş olan sandıklardan alınan maaşların ise haczi mümkündür.

O halde borçlunun maaş aldığı vakıf sandığının statüsü incelenerek, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda haczedilmezlik şikayeti hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 06.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2011/3109

K. 2011/10387

T. 29.6.2011

• TAZMİNAT İSTEMİ ( Taraflar Arasındaki Kredi Kartı Sözleşmesinin "Kart ve Şifrenin Kullanımından Sorumluluk" Başlıklı 89. Md.sinde de Kart Şifresinin Gizli Tutulması Gerektiği Aksi Halde Kart Sahibinin Sorumlu Olduğunun Belirtildiği )

• KART VE ŞİFRENİN KULLANIMINDAN SORUMLULUK ( 89. Md.sinde de Kart Şifresinin Gizli Tutulması Gerektiği Aksi Halde Kart Sahibinin Sorumlu Olduğunun Belirtildiği )

• KREDİ KARTININ HAKSIZ KULLANIMI ( 3. Kişi veya Kişiler Tarafından Davacıya Ait Kredi Kartının İnternet Yolu İle Haksız Kullanımından Doğan Zararın Oluşmasında ve Artmasında Tarafların Kusur veya Varsa Müterafik Kusur Durumunun Bilirkişi Heyeti Marifetiyle Belirlenmesi Gerektiği )

5464/m.12,16,18,20

ÖZET : Dava, davacıya ait kredi kartının, hukuka aykırı olarak üçüncü kişiler tarafından kullanılması sebebiyle ödemek zorunda kaldığı bedelin tahsili istemine ilişkindir. Hukuka aykırı kullanımın, hamilin ağır ihmaline veya kastına dayanması veya bildirimin yapılmaması hallerinde bu sınır uygulanmaz." hükümleri bulunmaktadır. Yine taraflar arasındaki kredi kartı sözleşmesinin, "Kart ve Şifrenin Kullanımından Sorumluluk" başlıklı 89. maddesinde de, kart şifresinin gizli tutulması gerektiği, aksi halde kart sahibinin sorumlu olduğu belirtilmiştir. Açıklanan Yasa ve sözleşme hükümleri gereğince, üçüncü kişi veya kişiler tarafından davacıya ait kredi kartının internet yolu ile haksız kullanımından doğan zararın oluşmasında ve artmasında, tarafların kusur veya varsa müterafik kusur durumunun, alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi heyeti marifetiyle taraf ve yargı denetimine uygun şekilde belirlenip, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalı banka tarafından kredi kartı güvenlik şifresinin üçüncü kişilere bilgisi ve izni dışında verilerek internet ortamında 2.179.00.TL'lık kontör alınmasına sebep olunduğunu, yapılan harcamalardan davalı bankanın kusurlu ve sorumlu olduğunu belirterek 2.179.00TL'nın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davacıya ait kredi kartının, hukuka aykırı olarak üçüncü kişiler tarafından kullanılması sebebiyle ödemek zorunda kaldığı bedelin tahsili istemine ilişkin olup, davacı, rızası ve bilgisi dışında kullanılan kredi kartı harcamalarından sorumlu olmadığını ileri sürerken, davalı ise, kredi kartına ilişkin bilgi ve şifrelerin saklanması ve korunmasında gerekli özenin gösterilmediğini belirterek, yapılan harcamalardan davacının sorumlu olması gerektiğini savunmaktadır. Her ne kadar Mahkemece, davacının google'dan eriştiği rastgele bir internet sitesine kart ve bilgilerini vermek suretiyle davaya konu alışverişin yapılmasına kendi kusuru ile sebep olduğu ve taraflar arasındaki sözleşmeye göre de şifrenin ve kartın başkaları tarafından kullanılmasından doğacak her türlü sorumluluğun davacıya ait olduğu olayda davalı bankaya yüklenebilecek bir kusur ve sorumluluğun bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; davacının google'dan eriştiği rastgele bir internet Sitesine kart ve bilgilerini vermesinin yanında davalı bankanın müşteri hizmetleri tarafından 8.6.2009 tarihinde saat 00:48.14. sıralarında davacı olarak kendisini tanıtan üçüncü kişiye davacının müşteri numarasının verilmesinden sonra "kontoryolla, com" sitesinden 4 kez 150.00.TL'lık kontör alındığı ve aynı gün kredi kartının banka tarafından geçici olarak bloke edildiği ancak davacının haberdar edilmediği, 13.6.2009 tarihinde saat 16:37.20. sıralarında üçüncü kişi tarafından davacıya ait kredi kartındaki blokenin müşteri hizmetleri aracılığıyla kaldırılmaya çalışıldığı ancak başarılamadığı akabinde 16.6.2009 tarihinde 12:45.05. sıralarında yine üçüncü kişi tarafından davalı bankanın müşteri hizmetleri aranarak davacıya ait kredi kartına konulan blokenin kaldırtıldığı ve "kontoryolla, com" internet sitesinden 11 kez 150.00.TL'hk ve 1 kez 79.TL'lık kontör alındığı bu işlemlerden davacının ancak 17.6.2009 tarihinde banka yetkilileri tarafından aranılarak haberdar edildiği ve böylece üçüncü kişi tarafından davacının kredi kartının internet yolu ile haksız olarak kullanıldığı anlaşılarak davacının kartının iptal edildiği dosya kapsamı ile sabittir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için, 5464 Sayılı "Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu'nun, konu ile ilgili hükümlerinin incelenmesinde; "Kart Hamillerinin Yükümlülükleri" başlıklı 15. maddesinde, "Kart kullanımından doğan sorumluluk, sözleşme imzalandığı ve kartın zilyetliğine geçtiği veya fiziki varlığı bulunmayan kart numarasının öğrenildiği andan itibaren, kart hamiline aittir... Bu Kanunun 20. maddesi uyarınca harcama belgesi düzenlenmeksizin çeşitli iletişim araçları yoluyla veya sipariş formu vasıtasıyla yapılan mal ve hizmet alımlarındaki hukuka aykırı kullanımlardan kaynaklanan zararlardan kart hamili sorumlu tutulamaz."; "Bildirim Zorunluluğu" başlıklı, 16. maddesinde, "Kart hamili, kendisine tevdi edilen kartı ve kartın kullanılması bir kod numarası, şifre veya kimliği belirleyici başka bir yöntemin kullanılmasını gerektiriyorsa bu bilgileri güvenli bir şekilde korumak ve başkaları tarafından kullanılmasına engel olacak önlemleri almak, kartın kaybolması, çalınması veya iradesi dışında gerçekleşmiş herhangi bir işlemi öğrenmesi halinde kart çıkaran kuruluşu derhal haberdar etmek zorundadır."; "Bilgilendirme ve Sistemin Güvenliğinin Sağlanması" başlıklı 18. maddesinin 2. fıkrasında ise, "Üye işyerleri, 20. madde uyarınca harcama belgesi düzenlenmeksizin çeşitli iletişim araçları yoluyla veya sipariş formu vasıtasıyla işlem yapılmasına olanak sağlamak üzere kuracakları sistemlerin güvenli bir şekilde çalışmasını temin etmekle yükümlüdür."; "Kartın Haksız Kullanımı ve Sigortalanması" başlıklı 12. maddesinde ise, "Kartın ya da 16. maddede belirtilen bilgilerin kaybolması veya çalınması halinde kart hamili, yapacağı bildirimden önceki yirmi dört saat içinde gerçekleşen hukuka aykırı kullanımdan doğan zararlardan yüzelli Yeni Türk Lirası ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Hukuka aykırı kullanımın, hamilin ağır ihmaline veya kastına dayanması veya bildirimin yapılmaması hallerinde bu sınır uygulanmaz." hükümleri bulunmaktadır. Yine taraflar arasındaki kredi kartı sözleşmesinin, "Kart ve Şifrenin Kullanımından Sorumluluk" başlıklı 89. maddesinde de, kart şifresinin gizli tutulması gerektiği, aksi halde kart sahibinin sorumlu olduğu belirtilmiştir. Açıklanan Yasa ve sözleşme hükümleri gereğince, üçüncü kişi veya kişiler tarafından davacıya ait kredi kartının internet yolu ile haksız kullanımından doğan zararın oluşmasında ve artmasında, tarafların kusur veya varsa müterafik kusur durumunun, alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi heyeti marifetiyle taraf ve yargı denetimine uygun şekilde belirlenip, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükümün davacı yararına BOZULMASINA, 29.6.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.