Otobüste tacize Yargıtay gerekçesi: Ses etmemiş, tanık yok, yanlış anlama Otobüste tacize Yargıtay gerekçesi: Ses etmemiş, tanık yok, yanlış anlama

SANIĞIN PİŞMANLIK DUYMADIĞI GEREKÇESİYLE HAGB UYGULAMAMASININ HUKUKA AYKIRI OLDUĞU
HAGB KARARININ OBJEKTİF KRİTERLERİ

YARGITAY CEZA GENEL KURULU
15.01.2019 T.
2019/443-4 ESAS KARAR

KARAR ÖZETİ: Yargılama evresinde yalnızca bir oturuma katılan, dosyaya herhangi bir olumsuz davranışı yansımayan ve hakkında takdiri indirim nedenleri uygulanan sanığın adli sicil kaydında herhangi bir hükümlülüğünün bulunmaması, sanığa atılı taksirli eylemin oluşturduğu sosyal etkinin CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca yapılacak subjektif değerlendirmede dikkate alınamayacağının gözetilmemesi, sanığın “inkârcı tutumu ve bakış açısı” olarak görülen hâlinin savunma hakkı kapsamında kalması ve olaydan sonra ölenin eşi olan mağdurun maddi zararlarını gidermek suretiyle etkin bir şekilde pişmanlık göstermesi nedenleriyle Yerel Mahkemece, tüm objektif şartları taşıyan sanığın CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği takdir edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen sanığın pişmanlık duymadığına dair gerekçenin dosya kapsamına uygun düşmediği, “Sanığın yargılama süresindeki müteveffanın yakınlarına maddi tazminat ödenmesinin sanık lehine takdiri indirim nedeni olarak değerlendirildiği...” şeklindeki diğer gerekçelerin ise yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.

KARAR METNİ:

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Mağdur H.D.’nin 13.03.2010 tarihli oturumda; ölenin eşi olduğunu, sanık tarafından maddi ve manevi zararlarının tazmin edildiğini, sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan ettiği,

Sanık müdafisinin 10.11.2010 tarihli oturumda; sanığın beraatine karar verilmediği takdirde ölüm nedeniyle meydana gelen maddi zararların tazmin edilmesi göz önünde bulundurularak sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını talep ettiği,

Sanığın; serbest mimar olduğunu, bir projenin inşaat ruhsatı alabilmesi için şantiye şefinin bulunması gerektiğini, kendisinin de söz konusu olayın meydana geldiği inşaatın şantiye şefliğini üstlendiğini, inşaatta çalışan tüm işçileri dikkatli olmaları, baret ve kemerlerini takmaları konusunda uyarıp iş güvenlikleri ile ilgili bilgi verdiğini, gerekli malzemeleri teslim ettiğini, olayda kusurunun bulunmadığını savunduğu,

19.12.2006 tarihli ve 26381 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile eklenmiştir.

19.12.2006 tarihli ve 26381 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile eklenmiştir.

19.12.2006 tarihli ve 26381 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile eklenmiştir.

08.02.2008 tarihli ve 26781 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 23.01.2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile değiştirilen fıkra metni;

“Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” şeklindedir.

Sanığın adli sicil kaydının bulunmadığı,

Sanığın yalnızca 17.12.2009 tarihli oturuma katıldığı,

Yerel Mahkemece, direnme gerekçesinin; “Sanığın bütün kovuşturma sürecinde mesleki kusurunu kabul etmeyen inkârcı bir tutum gösterdiği, sanığın eyleminin taksirli nitelikte olduğu, sanığın bir daha, taksirli olarak, işinde veya trafikte araç kullanır iken kusurlu bir davranışta bulunmayacağına dair bir inanç veya kanaatin oluşabilmesinin eylemin taksirli olması itibarı ile hukuken mümkün olmadığının düşünüldüğü, bu düşünceyi; sanığın, müteveffanın mirasçısı olan müştekinin şikâyetten vazgeçmesini sağlayacak nitelikte maddi açıdan memnun etmesi hâline bağlayabilmenin de kabul edilebilir bir hukuki düşünce olmadığı, kendisine ait hukuki ve cezai sorumluluğu kabul etmeyen, inkârcı, yargılama sırasında mahkemeye ve gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayan ve sosyal konum ve maddi açıdan muhtaç ve çaresiz durumda olan mağdurun (mağdurun bu durumuna göre memnun edebilecek bir miktar para ile) gönlünü alma durumunun sanığın cezai sorumluluğunun ertelenmesine veya hakkında CMK 231. maddesinin uygulanabilmesine imkân verir nitelikte olmadığı”, sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin ise “Sanığın bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkârcı tutumu ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığa atfedilen eylemin taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir iş kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, aynı nitelikli eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri ile...hakkında hükmün açıklamasının geri bırakılmasının düşünülmediği ve uygun görülmediği, ayrıca yargılama süresindeki müteveffanın yakınlarına maddi tazminat ödenmesinin sanık lehine takdiri indirim nedeni olarak değerlendirildiği” şeklinde gösterildiği,

Anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.

Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” cümlesi, 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;

1) Suça ilişkin olarak;

a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,

b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlardan olmaması,

2) Sanığa ilişkin olarak;

a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,

b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,

c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,

e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması, Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün olduğu hâllerde, maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada kast edilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır.

Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın TCK’nın 85/1, 62/1, 50/4 ve 52/4. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı, ölenin eşi mağdur H.D.’nin 13.03.2010 tarihli oturumda manevi zararları ile birlikte maddi zararlarının da sanık tarafından tazmin edildiğini bildirdiği, sanık müdafisinin 10.11.2010 tarihli oturumda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını talep ettiği, Yerel Mahkemece “Sanığın bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkârcı tutumu ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığa atfedilen eylemin taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir iş kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, aynı nitelikli eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri ile… hakkında hükmün açıklamasının geri bırakılmasının düşünülmediği ve uygun görülmediği, ayrıca yargılama süresindeki müteveffanın yakınlarına maddi tazminat ödenmesinin sanık lehine takdiri indirim nedeni olarak değerlendirildiği” şeklinde gösterilen gerekçe ile sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına karar verildiği anlaşılmakla; yargılama sürecinde sadece bir oturuma katılan, herhangi bir olumsuz davranışı dosyaya yansımayan ve hakkında takdiri indirim nedenleri uygulanan sanığın adli sicil kaydında herhangi bir hükümlülüğünün bulunmaması, sanığın taksirli eyleminin oluşturduğu sosyal etkinin CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca yapılacak subjektif değerlendirmede dikkate alınamayacağının gözetilmemesi, sanığın “inkârcı tutumu ve bakış açısı” olarak görülen hâlinin savunma hakkı kapsamında kalması ve sanığın olaydan sonra ölenin eşi mağdur H.’nin maddi zararlarını gidermek suretiyle etkin bir şekilde pişmanlık göstermesi karşısında, Yerel Mahkemece, tüm objektif şartları taşıyan sanığın CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği takdir edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen sanığın pişmanlık duymadığına dair gerekçenin dosya kapsamına uygun düşmediği, gösterilen diğer gerekçelerin ise yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.

https://www.kararara.com/forum/viewtopic.php?f=44&t=660157