NURCAN GÖKDEMİR
[email protected]

Türkiye siyaseti, Recep Tayyip Erdoğan’ın, başkanlık hedefine ulaşmasını kolaylaştıracak yollardan biri olarak ortaya çıkan dokunulmazlıkların kaldırılması ve parlamentonun zayıflatılması girişimlerine ilk kez tanık olmuyor. 1958’de Adnan Menderes’in, 12 Eylül askeri cuntası döneminde de Kenan Evren’in “tek adam”lık hevesleri öncelikle parlamenterleri siyaset yapamaz hale getirmek ve buna yargı yoluyla itirazın engellenmesi ile kendini gösterdi. Türkiye, 2016’da da Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ısrarı ile birlikte yine yasama dokunulmazlığının kaldırılması ve böylelikle siyasetin kilitlenmesini tartışıyor.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ayak sürümelerine karşın selefi Erdoğan’ın ısrarlı açıklamaları sonucu imzaya açılan, ardından TBMM’ye sunulan yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması ülke gündemini uzun süredir meşgul ediyor.

Siyaset, “kürsü dokunulmazlığı” ile sınırlı olmasına karşın uzun yıllardır kötüye kullanıldığı için “suç işleme özgürlüğüne” dönüşen milletvekili dokunulmazlığı ve beraberinde parlamentonun etkisizleştirilmesini her “tek adam” arayışı döneminde yaşadı.

Öncülü tahkikat komisyonları

Erdoğan’ın, muhalefet milletvekillerini, itiraz yolunu da fiilen kapatarak yargı önüne çıkarma arayışı akla 18 Nisan 1960’da dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in kurdurduğu ve tamamı Demokrat Parti (DP) milletvekillerinden oluşan “Tahkikat Komisyonu”nu akla getirdi. Menderes, muhalefeti yok edip tek parti sistemine geçişin yolunu bu komisyon ile açmaya çalıştı.

İktidarın TBMM’deki CHP Milletvekillerinden kurtulmak amacıyla çalışacağı açık olan ve bir Türk yargı görevinin verildiği bu komisyonun görevleri şöyleydi:

- Muhalefet ve basın aleyhinde ortaya atılan tüm iddiaları soruşturmak,

- Siyasi faaliyetler hakkında önleyici karar almak; mitingleri, toplantıları yasaklamak,

- Her türlü yayını yasaklamak, yayın organlarının basım ve dağıtımını durdurmak.

Komisyonun alacağı tüm kararlar kesin kabul ediliyor ve itiraz da edilemiyordu.

Komisyonun kurulması ile yasama dokunulmazlığının kaldırılması tehdidiyle muhalefeti bugün siyaset yapamama tehlikesi ile karşı karşıya bırakan dolaylı girişimler, 1960 öncesi doğrudan yapıldı. Partilerin kongreler dahil tüm siyasal etkinliklerine yasak getirildi.

Evren’in ilk emirlerinden

Türkiye’nin 12 Eylül 1980 darbesi ile içine sürüklendiği kaos dönemi de tüm “tek adam” dönemlerinin bugünü de çağrıştıran karakteristik özelliklerini taşıyordu. Cuntanın 12 Eylül 1980 günü saat 03.59’da TRT’den okunan ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren’in imzasını taşıyan 1 No’lu bildirisi ile yapılan ilk işlerden biri parlamentonun feshi ve milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması oldu. Ardından genel başkanları ve milletvekillerini de kapsayan büyük bir av başladı.

1960 ve 1980’i yaşayan duayen gazeteci Orhan Erinç ile YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, geçmiş ile bugünü ve benzerliklerini BirGün’e şöyle yorumladı:

‘Meşrutiyetten bile geriye gittik’

Orhan Erinç: “27 Mayıs’ı da 12 Eylül’ü de gazeteci olarak yaşadım. DP bütün çabalarına karşın muhalefeti yok edemediği yargıyı ele geçiremediği için kendi milletvekillerinden 15’ine yargıç, savcı yetkisi verdi. Büyük bir baskı dönemi yaşandı.

Bundan ders almadığımız için tarih tekerrür etti, 12 Eylül’de de ilk iş olarak Meclis kapatıldı, milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları kaldırıldı.

Benim en çok dikkatimi çeken Türkiye de hukukun topluca yok sayılmaya başlandığı bir sürece girmiş olmamız, bunun en somut örneği de yasama dokunulmazlığı ile ilgili tartışmalar. Bu çok tehlikeli sonuçları olabilecek bir uygulama. Örneğin milletvekilleri tutuklanabilir…

Cumhurbaşkanı’na hakaret davası açılabilmesi için Adalet Bakanı’nın izni gerekiyor. Ancak bu arada ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ nedeniyle tutuklamalar yaşanıyor, cezalandırma başlıyor.

Meslek hayatımda 59 yıla ulaştım, baskı dönemlerini gördüm, yaşadım ancak bugün yaşadıklarımızı bir gazeteci olarak ne yaşadım ne haberleştirdim.

Bugün, Abdülhamit’in Meclis’ i tatile soktuğu ve kendi istediği yasaları çıkarttığı dönemi de hatırlatıyor. Meclis açık ama iktidarın canının istediğini yaptığı bir yasama dönemi… Meşrutiyet döneminden bile geriye gittik, demek abartı olmaz.”

‘12 Eylül’ün yeni görünümü’

Ömer Faruk Eminağaoğlu: “Geçiş dönemi için dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme getirildi.

Bunu yapmanın, en kolay yolu da her zamanki gibi, terör sömürüsü. Dokunulmazlıklar kaldırılırsa sözde terör sona erecek. Anarşi ve terörü çözme iddiasında bulunan ilk yönetim bugünkü değil. 12 Eylül’de de zorla iktidarı eline alan bir darbe yönetimi yaşandı. Onların da ilk işi TBMM’yi feshetmek, dokunulmazlıkları kaldırmak oldu. Ve tıpkı bugün gibi yasa ile yargı yolu da kapatıldı.

Dokunulmazlıklar, bu anayasa değişikliği ile değil de TBMM kararı ile kaldırılsa, milletvekillerinin Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı söz konusu. Milletvekilleri kendileri hakkındaki bu işleme karşı yargı yoluna, yani Anayasa Mahkemesine başvuramıyor.

Aynen 12 Eylül yönetiminin tüm dokunulmazlıkları kaldırması ve bu konudaki işlemlere karşı yargı yoluna başvurulamaması gibi…

Terör ve anarşi sömürüsü ile yola koyulan ve o dönemde halktan da destek bulan, baskı ile de desteğini sürdüren 12 Eylül, yeni görünümle karşımızda.”

Kaynak: Birgun.net