Başbuğ'un açıklamalarından satır başları:

Aslında komplonun ana hedefi TSK. TSK ana hedef olmakla beraber bugün net anlaşılıyor ki, aslında komplolar sürecinin ana hedefinde Atatürk ve Cumhuriyet var. Komplolar 2007 yılında başlıyor, 2014 yılına kadar sürüyor. Bunun bir de yargılama süreci var. İlk gözaltı sürecinden başlatırsak 12 yıl geçmiş. Bugün komplolar çerçevesinde yapılan davalara baktığımızda, hemen hemen hepsinin sonuçlandığını, suçlanan herkesin beraat ettiğini görüyoruz. Pazartesi de Ergenekon davasıyla ilgili olarak mahkemenin kararı netleşti. Bu süreçte komplolardan tam neticelenmeyen sadece Balyoz davasındaki 7 kişinin durumu var. Onların dosyası da Yargıtay'da ilgili dairede yıllardır bekliyor. Temenni ederiz ki o dava da bir an önce beraatla neticelenir ve böylece komploların tümü sonuçlanmış olur.

"GURURUNA YEDİREMEYİP İNTİHAR EDENLER NE OLACAK?"

2007'den bugüne kadarki sürece baktığımızda beraatla sonuçlandı, çeşitli davalar bitti. Bu süreçte hayatlarını kaybeden arkadaşlarımız var. Asker sivil. Türkan Saylan hastaydı belki de ölümünü hızlandırdılar. İlhan Selçuk hasta değildi, belki de Selçuk üzüntüler ve karşılaştığı durumlar karşısında, hatta geçenlerde birisi 'ben artık yaşamak istemiyorum' demişti. Ali Tatar var. Gencecik bir öğretmen, deniz subayımız. Dayanamadı, gururuna yediremedi intihar etti. Abdülkerim Kırca var. Jandarma subayıdır, terörle mücadelede benim yanımda da görev yapan birisi. Alay komutanı iken PKK'lılarla mücadele ederken maalesef yürüyemez hale geldi. Emekli oldu. Ben onu MGK Genel Sekreterliği'ne aldım, sandalyesiyle geliyordu. PKK karşısında kahramanca mücadele eden Abdülkerim Kırca suçlandı. Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından şeref madalyasıyla ödüllendirdi. Gururuna yediremedi, intihar etti.

"HAYATINI KAYBEDENLERE NEDEN OLANLAR CEZASINI GÖRMELİ"

Muzaffer Tekin. Silivri'de hastalandı, kanser oldu. Onurlu bir çocuk. Kaşif Kozinoğlu var. Cem Aziz Çakmak var amiral. Murat Özenak var. Kuddusi Okur var. Şimdi ne olacak? Bu komploları işleyen insanlar aslında bir insanlık suçu işlemişler. Kaç kişinin hayatına malolmuşlar. Özürle bu ölen insanları geri mi getireceğiz? Gereken cezaları görmeliler. Bir noktada şehit olan bu değerli arkadaşlarımız asker sivil bunları ben şehit olarak görüyorum. Bunların acısında özür dilemek hafif kalır. Hayatını kaybedenlere neden olanlar mutlaka cezasını görmeli.

Erdoğan'dan AİHM'e tepki Erdoğan'dan AİHM'e tepki

"GÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ 80'DEN SONRA TSK'YA SIZMAYA BAŞLAMIŞ"

Gerek Ergenekon'dan Çıkış kitabımızda gerek daha önceki kitaplarımız var. Bu komplolar 2007'de başlatırsak, 2014'e kadar sürecek olan komplolarda temel amaç ne idi? Kimin açısından? Tabii ki Fetullah Gülen Terör Örgütü açısından, dış güçler açısından, siyasi iktidar açısından bakacağız. Bence temel nokta Fetullah Gülen örgütü TSK'ya sızmaya başlıyor mu? Başlıyor. Esas ağırlıklı olarak karşımıza çıkan yıl 1980 ve sonrası. İlginç, askeri darbeden sonra. Demek ki 2008'den sonra hızlandığını görüyorsunuz. Askerlerin burada rolü olabilir sivil iktidarı da unutmayalım. Turgut Özal'ın da burada Fetullah Gülen cemaatinin büyümesinde rolü var. Gülen cemaatının sızdırdığı kişiler silahlı kuvvetlerde alt, küçük rütbelerde. 15 Temmuz'da daha ziyade albay, tuğgeneral seviyesinde. Silahlı kuvvetlerin komuta kademesindeki üstünü ele geçirmek burada amaç.

"SONUÇTA TSK'NIN ETKİNLİĞİNİN, SESİNİN KESİLMESİ"

Burada önemli olan TSK'daki kilit görevlere kendi adamlarını getirebilmek. Onların boşaltılması lazım ki, oraların doldurulması lazım. Fetullah Gülen açısından makro hedef bu; kendi elemanlarını üst kademelere getirebilmek. Siyasi iktidtar da FETÖ'nün bu maksadını anlayamadı. Siyasi iktidar da bu süreçte, hatırlayın o yıllarda Türkiye-AB ilişkileri devam ediyor, askeri vesayet, TSK'nın etkinliği vs. Bu açıdan bakar iseniz tabii ki silahlı kuvvetlerin etkinliğinin azaltılması, yani bir dönem özellikle Genelkurmay Başkanlığı karargahı önemli konularda silahlı kuvvetlerin görüşlerini ifade ediyordu. Bazen belki gereksiz olan bazı şeyler olmuş mudur? Neticede ortada askeri vesayet kavramı var. Askeri vesayetten kastedilen TSK'nın kendi alanına giren, ülkenin güvenlik alanındaki etkinliğinin kırılması, TSK'nın sesinin kesilmesi. Sonuçta da bunun gerçekleştiğini görüyorsunuz.

"TSK'NIN SİCİLİ BU BAKIMDAN ZAYIF, VUKUATLI"

1960'lardan başlıyoruz, bu işin milâdını 1960 alırsanız, 2010'a kadar 50 yıllık süreç var. Bu süreçte askeri darbeler oldu mu? Oldu. Siyasete direk müdahale oldu mu? Oldu. 1971 12 Mart muhtırası, 1980. Bunlar siyasete TSK'nın direk müdahaleleri. Biz bunlarla ilgili görüşlerimizi açık seçik kitaplarımızda yazdık. Askeri müdahaleler Türkiye'de demokrasiyi zayıflatmıştır. Bugün yaşadığımız sorunlara ana neden oluşturmuştur. TSK'nın sicili bu bakımdan zayıf, vukuatlı.

"SİYASAL İKTİDAR BEĞENMEZSE SİZİ GÖREVİNİZDEN ALIR"

TSK anayasal bir kurum. TSK'nın görev, yetki ve sorumlulukları anayasa ve yasalarla çizilmiş. Bir kere bu sınırlar içinde olmanız lazım. Aksini düşünmek demokrasilerde mümkün değil. TSK'nın elbette ülkenin kendi yetki ve sorumlulukları alanına giren konular, ki bunlar özellikle güvenlik konularıdır. Görüşleri ve önerileri, teklifleri olması doğal, doğalın da ötesi vazifesi. Bunu elbette ilk önce resmi makamlarla, resmi toplantılar kanalıyla TSK'nın görüşünü ilgili makamlara anlatacaktır. Son karar elbette siyasi otoriteye aittir. Güvenlik konularıyla ilgili ABD Genelkurmay Başkanlığı, İngiltere'de olduğu gibi elbette Türkiye'de tek yetkili makam Genelkurmay Başkanlığı'dır. Görüş ve önerinizi siyasi makamlara arz edeceksiniz. Kabul eder veya etmez. Elbette onların sorumluluğu. Ama konu önemliyse, ülkenin güvenliği açısından, sizin bunu kamuoyuyla paylaşmak göreviniz var. Siyasi iktidar sizin açıklamanızdan rahatsız olabilir, beğenmeyebilir, yasalar çerçevesinde sizi görevinizden alır.

"ÇÖZÜM SÜRECİNDE DÜŞÜNCELERİMİZİ KAMUOUYLA PAYLAŞSAYDIK"

Türkiye çözüm süreci yaşadı. TSK endişelerini siyasi makamlara ilettti. Sonra neler yaşadı Türkiye? Bu konudaki endişelerini uygun bir lisanla kamuoyuyla paylaşsa idi bazı konuların düzeltilmesinde acaba etken olabilir miydi?

"SİLİVRİ'DE BİLE SAVUNMA YAPMADIM BENİM TARZIM DEĞİL"

2008-2010 dönemi FETÖ tarafından yapılan, planlanan, icra edilenlerin en yoğun olduğu dönem. Zor dönem. Yönetilmesi kolay bir dönem değil. Anlamakta zorlandığınız bir olayı yönetmenin ne kadar zor olduğunu kabul edin. Bazı eksiklikler, noksanlar, hatalar olmuş mudur, gayet tabii. Önemli olan hakikaten ilk önce bu özellikle 2008-2010 sürecindeki olayları anlamak lazım? Amaç nedir, ne yapılmak istendi? Bu fevkalade önemli bir nokta. Çok açık konuşuyorum, amacım savunma yapmak falan değil. Neyin savunmasını yapacağım? Silivri'de savunma yapmadım. Savunma yapmak benimsediğim hareket tarzım değil. Eleştiri yapanlar bilgiye dayalı eleştiri yapıyorsa saygı duyarız. Ama hiçbir bilgiye dayanmayan, yani bir şeyi bilmeden bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar. O tip eleştirileri de ciddiye alma durumunda değilim. Özelikle 2008-2010 dönemindeki amaçlarını söyledim. Komuta kademesindeki önemli noktaları ele geçirmek. Bu dönemi anlamak bile zor.

"ERGENEKON DÜĞMESİNE 17 HAZİRAN 2007'DE BASILDI"

FETÖ'nün ilk denemesi Şemdinli soruşturması, 2005. Hedefte Kara Kuvvetleri Komutanı vardır. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasını engellemek. Bazı üst rütbeli subay ve generaller de var hedefte. Siyasi iktidarın bu davaya gerekli desteği vermemesi neticesinde sonuç alınamadı, bir şey yapamadılar. Şemdinli'den sonra 2006 yılında Danıştay cinayeti var 17 Mayıs'ta. Olayların başlaması 19 Ocak 2007 Hrant Dink cinayetiyle başlıyor. Amaç bu cinayetle TSK arasında bağlantı kurabilmek. İşi TSK üzerine yıkmak. Malatya'daki menfur cinayet, Danıştay, Ergenekon'la TSK üzerine yıkmak istemediler mi? Hrant Dink 19 Ocak 2007'de öldürülecek. Onun akabinde Emniyet Başbakan'ın önüne Ergenekon şemasını koyacak. Hrant Dink, Ergenekon bağlantısını göstermeye çalıştılar. Daha sonra 12 Haziran 2007 Ümraniye'deki el bombalarının bulunması. 22 Temmuz'da genel seçim var. 27 Temmuz 2007'de Ergenekon düğmesine basılıyor.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1469566/Basbug__Gururuna_yediremeyip_intihar_edenler_ne_olacak_.html