İstanbul Üniversitesi (İÜ) Sosyoloji Bölümü öğrencisi  Murat Yıldırım (25) ve İÜ Su Ürünleri Mühendisliği bölümü öğrencisi Deniz Can Sarıkaya (23), ‘Hayır’ kampanyası yürüttükleri ve referandumun şaibeli sonucunu protesto ettikleri için gözaltına alındılar. Haklarındaki suçlamayı öğrenemeden, iki gün boyunca, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tutuldular. Gözaltında toplam 16 kişiydiler. Hepsi de önceki gün serbest bırakıldılar. Haklarında yurtdışı çıkış yasağı var. Gözaltına alınmalarına şaşırdıklarını söyleyen Yıldırım ve Sarıkaya, “Keşke  bize bu demokratik eylemlere neden katıldığımı sormak yerine, YSK üyelerine ‘bu seçime neden şaibe kattınız?’ diyebilselerdi” diyor.


- Referaduma hazırlık süreci nasıl geçti?


Murat Yıldırım:  Halkevleri üyeleri olarak, mahallelerde ‘Hayır Meclisleri’nde çalıştık. Büyük mahalle forumları organize ettik. Sabahları metrobüs duraklarında, motor iskelelerinde bildirilerimizi dağıttık. Akşamları mahalleleri dolaştık. Çalışmalarımız, devlet imkânlarıyla yapılan, ‘Evet’ kampanyalarına kıyasla daha coşkulu, renkli ve yoğundu. Evinden kurabiye yapıp getiren teyzelerden, patates baskısıyla ‘Hayır’ yapan gençlere kadar herkes kendi imkânıyla ne yapabiliyorsa onu katarak, ‘Hayır’ çalışmasına rengini ve emeğini kattı.  Tablo, en az yüzde 54-55 ‘Hayır’ oyunun çıkacağını gösteriyordu. Türbanlı teyzeler, sakallı amcalar, ‘daha önce AKP’ye oy verdim. Ama bu durum başka’ diyen esnaflar ‘Hayır’ vereceğiz diyordu.

Denizcan Sarıkaya:  Öğrenci Kolektifleri olarak çalışmamıza, Beşiktaş-Kadıköy vapurunda “Güzel günler yakında” şarkısını söyleyerek başladık. Polis orada bizi gözaltına almaya çalıştı ancak halk izin vermedi. Üniversitede ‘Hayır’ çalışmaları yürüterek kararsız arkadaşlarımızı ikna etmeye çalıştık. Getirilmek istenen anayasanın içeriği de çok anlatılmıyordu. Mahallelerde, ‘Hayır’ı anlattık. Son iki hafta da üniversitelilere ‘oy ver’ çağrısı yaptık.

 

- Çalışırken sorun yaşadınız mı?

M.Y.: Beşiktaş Belediyesi’nden ilk forumumuz için salon istedik. Foruma saatler kala elektrik tesisatında sorun olduğu belirtildi. Sonra da yer vermeyeceklerini bildirdiler. Karada, yer bulamadığımız için denizde motorda forum yaptık.


D.C.S.: Üniversitelerde polis ve özel güvenliklerin engellemeleriyle karşılaştık. Zaman zaman saldırıya uğradık. Rektörler üniversitelerde, ‘Evet’ etkinliklerine ön ayak olurken, ‘Hayır’ çalışmalarına engel oldular. Anayasa’yı anlatırken üniversitede, Üsküdar’da saldırılara uğradık.

-Sonuç açıklanınca ilk ne yaptınız?

M.Y.: Beşiktaş Meclisi olarak sonuçları beraber takip ettik. YSK’nin skandal bir kararla mühürsüz pusula ve zarfların yarattığı şaibe bize gerçekte ‘Hayır’ın kazandığını açık bir şekilde gösterdi. Beşiktaş’ta bütün mahallelerden insanlar tencere tavalarla YSK’nin kararını protesto etmeye başlamışlardı. Sonra herkes evinden çıktı. Saatlerce Beşiktaş sokaklarında protesto ettik. Beşiktaş İlçe Seçim Kurulu’na yürüdük. YSK sadece bir seçime şaibe katmakla kalmadı, insanların umudunu, hayallerini ve geleceğini elinden aldı.

D.C.S.: Ben de Kadıköy’deki eylemlerde yer aldım. Protestolar kısa sürede kitleselleşti. Binlerce insan YSK’nin açıklamalarına tepki gösteriyordu. Yurttaşlar ‘Hayır’ oylarına sahip çıktı. Sonuçlara itiraz etti. Sorunsuz ve meşru protestolardı.

-Protestoların ardından gözaltına alındınız...

M.Y.: Doğruyu söylemeyi ilke edinmiş bir aile ve toplum içinde büyüdüm. Düşüncelerimi ve doğruyu söylememin suç sayılabileceğini beklemiyordum. Zaten polislerin geldiği ilk 10 dakika ne olduğunu da anlayamadık. Haliyle annem ve babam da çok şaşkındı. Keşke benim evime değilde bu skandal kararı alanların evine baskın yapılsaydı. Bana bu demokratik eylemlere neden katıldığımı sormak yerine keşke YSK üyelerine bu seçime neden şaibe kattınız diyebilselerdi.

D.C.S.:  Eylemler meşru ve itiraz eylemleriydi. Polislerin ellerindeki belgede, “Referandumdan çıkan ‘Evet’ sonuçlarını meşru göstermeyerek, yapılan protestolarda halkı galeyana getirmek” gibi bir suçlamayı görünce, yapılan gözaltının hukuksuz olduğunu anladım.

- ‘Hayır’cılara yönelik operasyonun amacı ne peki?

M.Y.: Hükümetin saldırılarının tek bir anlamı var. Biz kazandık. ‘Hayır’ kazandı. Onlar da kaybettiklerinin farkında.

D.C.S.: Başkanlık sisteminden başka bir çıkar yolları yok. Halk yaşadığı koşullardan hoşnutsuz. Gençlik üzerinden konuşmam gerekirse genç işsiz çok fazla. Üniversite öğrencileri gelecek kaygısı yaşıyor. Üniversitede bilime dair herşey tasfiye ediliyor. Gençler gibi memleketin bir çok yerinde öfkeli insanlar var...

FKF üyesi  Furkan Seyhan: Ajanlık teklif ettiler

İÜ Ekonometri Bölümü öğrencisi, Fikir Kulüpleri Federasyonu MYK üyesi Furkan Seyhan (19), gözaltında Hayır eylemlerinin sürdüğünü duyunca moral bulduklarını söyledi. Operasyonun sokağa çıkanlara yönelik korku ve algı operasyonu olduğunu vurgulayarak, “İktidar Cumhuriyetçi kitleyi konsolde edemedi ve panik halde. Cumhuriyetçi olmak direniş meselesi haline geldi. İzmir Marşı okumak da muhalifliği gerektiriyor artık. Biz ise kaldığımız yerden devam edeceğiz. Hayır’ın sesini yükselteceğiz.

Onlar mühürsüz oylarla bu kitleyi susturamayacaklar. Onlar da aslında kazanamadıklarının farkında” dedi.  Seyhan, gözaltına alınışını ise söyle anlattı: “Sabaha karşı dört buçuk, beş sularıydı. Kapı çok sert vuruldu. Kapıyı açtım, duvara yasladılar ve ilk telefonumu sordular. Beş ya da altı polis vardı.  İlk kez TEM polisi evime geldiği için önce korktum ama sonra rahatladım. Babama, “97 doğumlu çocuk, AKP iktidara geldiğinde 5 yaşındaydı, hangi hükümeti gördü ki protesto ediyor” demiş, beni almaya gelen ekibin amiri. Arama hakları olmadığı halde odamı aradılar. Kitaplarımı incelediler. Annem kalp hastası olduğu için çok da müdahale etmek istemedim. Annem benden sonra fenalaşmış.  İçlerinden biri iktisat okumuş, sonradan polis olmuş. Emniyete giderken yolda onunla iktisat tartıştık. Ön koltukta oturan polis ise ‘bırak bu işleri sen niye isyan ettin onu söyle’ diyordu. Ana yola çıkana kadar da yolu ben tarif ettim. Komediydi bir anlamda. Emniyette de ikna odasına aldılar. Biri kadın 4 polis, burs karşılığı ajanlık teklif ettiler. ‘Neden sola yakınlık duyuyorsun’ diye sordular..."





 

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr