‘Bir insanın hayatını kurtarabileceğinizi bilseydiniz mesai saati geçmesine rağmen kapıyı açmaz mıydınız?’

“Meçhul Kız” yanıtı kendinde olan bu retorik soruyla ilgileniyor ve Adele Haenel’in canlandırdığı genç doktorun hissettiği derin vicdan azabıyla yaşadığı farkındalığı ve ‘meçhul kız’ın kimliğini öğrenme çabasını izliyor. İki Altın Palmiye sahibi Belçikalı Jean-Pierre Dardenne ve Luc Dardenne veya nam-ı diğer Dardenne biraderler bu kez Avrupa’nın orta yerindeki mülteci trajedisine bakıyorlar ama “Mesele sosyal olabilir, lakin bireyi anlatmak önemli” diyorlar. Bu yılın Cannes Film Festivali’ndeki bir yuvarlak masa sohbetinde konuştuk. 

İdealist genç bir doktorun mesai sonrası çalan kapıyı açmaması olayları tetikliyor. Anahtar kelime sessiz kalmak mı?

Luc Dardenne (LD): Hepimiz bir şekilde sessiz kalarak suça ortak oluyoruz, doğru. Ama ayrıca genç doktorumuz soruları sessizce dinleyerek bir polis soruşturmasından daha fazla bilgi toplayabiliyor. Zaten kamera da pasif pozisyonda, kimseyi rahatsız etmeden mesafeli tavırla etrafı kaydediyor. Sessizliğin de kendi sesi olduğu, görüntülerin konuştuğu bir film yapmak istedik. Kurbanların sesi olmak istedik.

Jean-Pierre Dardenne (JLD): Mülteci sorunu senaryoyu yazarken dünyada bu kadar patlamamıştı. Çekimlere başladığımızda Akdeniz’deki korkunç insanlık trajedileri başladı, akıl almaz dereceye ulaştı. Belki de fazla seyirci kalındı. Medyanın gücü sahile vuran çocuk fotoğraflarında zaten. Bilmeyince sessiz kalınıyor.

Kaçak yabancılara, sahte evraklara, onları sömürenlere bakılınca Avrupa’nın orta yerinde yapılanan çok karanlık bir düzen yok mu?

LD: Mülteci kamplarına baktığınızda insanların nerdeyse hiç
bir şeyi olmadığını görürsünüz. Bu nedenle sahte kimlik ve sahte pasaport her yerde mevcut maalesef. Üstelik filmdeki kızın yaşı bile tutmuyor ama insan kaçakçılarının elinde hayatı kararıyor. Evet acı ama gerçek.

JPD: Evet, manzara karanlık. İnsan kaçakçılığı zaten dünyanın sorunu. Savaşlardan kaçan insanları, zor durumdaki mültecileri sömürmek de ayrı bir sorun haline geldi. 

Filmdeki herkes bir şekilde rahatsız ve suçlu gibi ama siz umut görüyor musunuz?

LD: Tabii ki duygusal sorunlarda beden uyarı veriyor, herkes bir şekilde hasta oluyor. Doktor da kendi ruhunu iyileştirmek adına cinayete kurban giden kızı araştırıyor. Gerçeği bularak bunu dünyaya duyurmak iyileşmenin bir parçası.

JPD: Evet, umutluyum! Belçika 20 yıl öncesinden çok farklı artık. Eskiden birkaç Afrika kökenli siyahi öğrenci görebilirdiniz ama şimdi burada yaşayanların sayısı çok arttı. Uyum içinde yaşamak şart. 

Ülkenizdeki terörist saldırıları nasıl karşılıyorsunuz?

JPD: Şu andaki durumumuz çok karışık. Din konusunda hoş bir işbirliğimiz vardı ama bu da değişiyor. Okullardaki birbirimizin kültürünü tanıyalım uygulamasına rağmen son dönemlerde aradaki uçurumun arttığını gördüm şahsen. Küçük yaşlarda gayet uyumlu görünen çocukların 12 veya 14 yaşından sonra kadınlarla tokalaşmaları dahi yasaklanıyor. Bu da ‘biz ‘ve ‘diğeri’ gibi korkunç bir farkın yaratılmasına yol açıyor. Ailelerle işbirliği ve hoşgörü şart.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr