Randevuma biraz geç kalıyorum. Melek Baykal gergin ve keskin bir şekilde söyleşinin bitiş saatini söylüyor hemen bana. Af yok! Ek zaman vermiyor. Melek Baykal’ın “Ben tam saatinde buradaydım”, “daha saçım, makyajım var” sitemleri eşliğinde kulisten 60’lı yılların salonuna, sahneye çıkıyoruz. Ardından kırmızı seyirci koltuklarına oturup sohbete başlıyoruz. Zaman az, soru çok! Melek Baykal da sert ve dominant. Turneden yeni dönmüş yorgun. Bir noktadan sonra gülmeye, gülümsemeye sıcak tarafını açmaya başlıyor ama. 8 yıl aradan sonra tiyatroya dönen Baykal bu kez de Ahududu kadını oldu! Joseph Kesselring’in “Arsenic and Old Lace” adlı eseri, “Ahududu” adıyla Nedim Saban tarafından yeniden derlendi. “Ahududu”, insanları huzura kavuşturmak, yalnızlıklarından kurtarmak için zehirleyen Müşfike ile Mürşide’nin odağında geçiyor. Oyundaki ahududu kadınlarını Suna Keskin ve Melek Baykal oynuyor.

-Oyun şiddetin kanıksandığını da gösteriyor. Cinayet işleyen ertesi gün suçsuz! Hatta mahallenin “iyi” insanları. Şiddeti giderek kanıksıyor muyuz?

Günümüzde şiddeti kanıksayabilmek mümkün müdür? Hiç kimse şiddeti kanıksamasın. Bu oyunla kara komedi yapıyoruz. Komik olduğu için de rağbet görmüş, defalarca sahnelenmiş bir oyun.

-Evde onca cinayetler oluyor, ama sadece Zeki borazan öttürdüğü zaman polis geliyor. Burnumuzun ucundakini göremiyor muyuz?

Oyunun konusuyla ilgili çok fazla açıklama yapmak istemiyorum. Oyunun sihri gider.

-Ama oyunu izlediğimiz zaman günümüzden işaretler buluyoruz.

Onları bu kadar açıklarsak o zaman bir hikmeti kalmaz. O kadar gerginim ki... Çok üzgünüm her şeyden.

-İyilik, kötülük kavramlarını da sorgulayan bir oyun. Peki, size göre bugün iyilik nedir?

Acaba iyilik tanımı artık günümüz insanları arasında geçerli mi? Çok üzülüyorum. Bu konuda çok dertliyim. Şurama dokunursan çok ağır şeyler de söyleyebilirim, yutkunuyorum. Buna dokuz boğum diyorum. İyilik çok uzaklarda kalan bir şey toplumumuz için.

-Peki, kötülüğün bugünkü tanımı nedir?

Kötülük var. Kötülüğün içinde yaşıyoruz zaten. İyi insanlar yok mu? Tabii var. Acaba iyi insanlar kabuklarına mı çekildi? Ama her şeyin iyi olacağına dair hep bir umut taşırım. Eğer o umuduzu yitirirsek bittik zaten. O umutla yaşıyorum her şeye rağmen. Bütün olumsuzluklara rağmen bir kâbus görmüşüm de sanki umut dolu bir dünyaya gözümü açmış gibi uyanmaya zorluyorum kendimi. Benim gibi düşünen herkese bunu söylüyorum. Umudumuzu hiç yitirmeyeceğiz. Her şeye karşı ve her şeye rağmen umudumuzu hep yeşerteceğiz içimizde.

-Oyunun içinde bir yazı başlığı var: Kadına yolculuk... Bu başlık sizde ne uyandırıyor?

Adnan’ın sevgilisi Nilüfer’e diyorum ki “Adnan, ‘Kadına Yolculuk’u yazdı da uygun bir kadın bulup koluna takıp yolculuğa çıkamadı evladım. İyi ki sen çıktın karşısına işte yolculuk yapabilecek artık...” Bunu da ben ekledim oyuna. Ben de böyle bir şey çağrıştırıyor. Kadına yolculuk... Güzel bir şey aslında. Acaba erkeklerin birçoğu kadına yolculuk diye bir şey düşünüyorlar mı? Ben hiç zannetmiyorum. Onlar kendi yollarını çiziyorlar. Kadına yolculuk değil de kendi yolunu çiziyorlar, bir kadını da alıp o yola götürmeye çalışıyorlar.

-Eşlikçi...

Evet, çok güzel söyledin, eş değil eşlikçi arıyorlar yanlarına. Halbuki kadına yolculuk kadını bütünüyle algılayıp anlamak ve ona göre kadına doğru yol almaktır... Kaç tane erkek bunu biliyor?

-Adnan, Nilüfer’e evlilik teklif ettikten sonra Nilüfer “Bu bir komedi mi?” deyince Adnan da “Asıl komedi şimdi başlıyor. Oyunun adı evlilik” diyor. Evlilik bir komedi mi?

Mümkün mü? Ben iki kere evlenmiş bir kadın olarak evliliğe dram, komedi gibi bakmanın doğru olmayacağını söylüyorum. Belki de bütün bunların hepsinden birazcık barındıran bir şey evlilik.

-Bir oyun mu peki?

Oyun da değil. Ama gün geliyor melodram da oluyor içinde, eğlendiğin, çok güldüğün anlar da. Bütün lezzetlerden biraz var içinde. Siz evlendiniz mi hiç?

-Hayır.

Evlenince görürsünüz ne olduğunu. Zor iş diyelim evliliğe. Kolay değil

-Paylaşmak mı zor?

Her şeyde paylaşmayı becerebiliyorsak evliliği de becerebiliriz. Ama galiba giderek toplum olarak paylaşmadan vazgeçip bencil ve egoist mi olmaya başladık? Ben çocukluğumu hatırlıyorum. Annelerimiz ve babalarımız tarafından bize hep paylaşmak, bölüşmek öğretildi. Büyük tower’larda büyümedik. Mahallelerde büyüdük. Mahalle kültürünü öğrendik. Mahalle kültürüyle büyürken ekonomik durumu kötü olan ailelerin çocukları da vardı. Annemiz bir dilim ekmeğin üzerine bir şeyler sürüp elimize tutuştururken onu arkadaşlarımızla paylaşmayı da tembih ederdi. Biz böyle büyüdük. Bölüşmeyi, paylaşmayı öğrendik. Şimdi insanlar tower’ların, rezidansların içinde akvaryumdaki balık gibi yaşıyor. Her şeyden habersiz...

‘O kadın milletvekilimizin alnından öpüyorum’

-Anayasa değişiklik teklifi sırasında CHP Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet mecliste darp edildi. Bu haber sonrası siz ne hissettiniz?

Ben, o kadın milletvekilimizin alnından öpüyorum. Yüreğinden öpüyorum o kadar cesur olduğu için. Ama kendimi çok kötü hissediyorum çünkü günümüz Türkiye’sinde kadına değer verildiğini zannetmiyorum. Bilgimiz, aklımız kalkanımız... Bunun dışında savunmamız yok.

-Ses mi çıkarmıyoruz?

Susuyoruz... Belki de korkuyoruz!

-Siz korkuyor musunuz?

Hayır, ben korkmuyorum. Ama sadece benim korkmamam yeterli değil. Beni tam bir Cumhuriyet kadını olarak yetiştirdikleri için aileme teşekkür ediyorum. Cumhuriyet ve laiklik bu ülkenin sigortasıdır. Atatürk’ün çizdiği yoldan gidersek doğruyu bulacağız.

-Bugün bu vurguları yaparken korkmuyor musunuz?

Korkmak nedir? Korkmuyorum çünkü buna ihtiyacımız var. Ülke olarak Atatürk’e ve onun gösterdiği yola ihtiyacımız var.

‘Rüyaların gerçekle ulanmasını isterdim ’

-Oyun bir yandan da da illüzyon toplumunda yaşadığımızın da üstüne gidiyor. Peki biz illüzyon toplumunda mı yaşıyoruz?

Karışık bir toplumda yaşıyoruz.

-Oyundaki gibi düş ile gerçeği karıştırıyor muyuz?

Karıştırdığımız oluyor tabii ki.

-Size göre düş ile gerçek yakın mıdır?

Rüyaların gerçekle ulanmasını çok isterdim. İsterdim ki düşle gerçek birbirine ulansın...

 ‘Yalnızım, mutluyum’

-Bu hayattaki en büyük gerçeğiniz ne oldu?

Hayal kurmayı her zaman çok sevdim ama hayallerimize dalıp yaşarsak mutlu olamayız. Hayata ulanmamız lazım. Bir şeyler yapmamız lazım. Ayaklarımız yere basmalı.

-Oyunda Müşfike ile Mürşide dul adamları yalnızlıktan kurtarmak için öldürüyor. Yalnızlık bu kadar ‘kötü’ mü?

Onlar diyorlar ki yalnızdı, çoluğu çoğu yoktu, karısı yoktu, dayanacak bir şeyleri yok, şu yalan dünyada yaşayıp dert, keder mi çeksinler. Biz buna bir iyilik yapalım. Öldürüp öteki tarafa gönderelim... İyilik yaptıklarını zannediyor o iki kadıncağız. Ben yalnız yaşıyorum ve yalnız olmaktan mutluyum.

-Yalnızlıktan mutlu olmak bir yalan mı?

Gerçekten çok mutluyum. Evde yalnızım. Kendime ait düzenim var. Hayatımda annem var, bir erkek kardeşim var. Babacığımı kaybettik. Yeğenlerim var. Ailem var. “Topik” adlı çok tatlı bir köpeğim de var. Evimde köpeğimle birlikte yalnız bir düzenim var, bundan şikâyetçi değilim ama hayatımda hiç kimse olmasaydı, tek başıma bir insan olsaydım o zaman yalnızlık belki de kötü olurdu.

-Dominant ve sinirli misiniz?

Dominantımdır. Burcumun özelliği. Aslan burcuyum, yükselenim de aslan. Aslanlar böyledir. Aslında kuş kadar da naif bir yüreğim vardır. Merhametliyimdir ama strese girmeyi sevmiyorum. Çok planlı yaşayan bir insanım ve o planlarımın dışına çıkmamı isteyenler olursa geriliyorum. O zaman kalp kırabiliyorum. Ama üç dakika sonra bitiyor öfkem, sürdürmüyorum.

-Yıllarca kadın programı yaptınız. Son olarak o kadar kadını izleyip dinledikten sonra bize ne söylemek istersiniz?

Kadınlar kadın olduklarının farkında olsunlar. Şartlar ne olursa olsun her alanda kadınlar kendilerini kabul ettirmeli. Kadınlar hiç geri durmamalı, çünkü biz toplum olarak erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. Neden? Erkek ve kadın diye ayırmak neden? İnsan olmak varken neden? Kadınlar, yalvarıyorum kendinizi her alanda kabul ettirin, geri durmayın. Atatürk kadına o kadar büyük haklar vermiş ki biz onları kaybetmeyelim. Ve ne olur o haklarımızı korumaya alalım. Bu haklar için de Atatürk’e minnet duyalım.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr