Mekânda, hiçbir kimyasal kullanılmadan yetiştirilen sebzeler, salata ve çorba olarak servis ediliyor. Bahçe tasarımı, iç mekân dekorasyonu dahil tam bir permakültür prensipiyle hareket eden girişim, yurtdışındaki bir sanat projesinden ilham alınarak, iki buçuk yıl önce hayata geçirildi. Doğal beslenmeyi lüks olmaktan çıkarmak üzere yola çıkan 10 kişilik ekibin, üç temel kriteri var: Yerel, organik, sürdürülebilir. Üç farklı sistemin çalıştığı mekânda, içire girer girmez, tezgâhta dizili, marul, roka, ıspanak gibi 30’u aşkın farklı salata malzemesi dikkat çekiyor. İsteyen istediği yeşillikle, damak tadına uygun salatayı yapabiliyor.

 

Balık dışkısı gübre

Doğal atıkların gübreye dönüştürüldüğü mekânda, neredeyse hiçbir şey çöpe atılmıyor. Duvarlara sıralanmış raflarda yaklaşık bin 200 bitki yetiştiriliyor. İçerisi yemyeşil, dikey bir tarla halinde. En dikkat çekici yöntem ise balık dışkılarının gübre olarak kullanılması. Burada yetiştirilemeyen malzemeler ise karbon ayak izini en düşük seviyede tutacak şekilde, organik üretim yapan yerel üreticilerden geliyor. Mutfakta genelde hiçbir şey hazır alınmıyor. Mesela, fesleğenli ayran için organik sütten yaptıkları yoğurda, yine mekânda yetişen fesleğeni karıştırıyorlar. Mekânda, turşu, probiyotik içecek yapımı gibi sağlıklı gıdalara yönelik, ekip biçmeyle ilgili atölyeler ve söyleşiler de düzenleniyor. Bazı atölyeler ücretsiz.

Ücretli olanların fiyatları ise 40 - 150 TL arasında değişiyor. Gönüllü programıyla mekâna gelip üretim sistemlerinin işleyişini takip edebilmek de mümkün. Genel Koordinatör Aycan Tüylüoğlu, kurdukları mekanizmayı şöyle anlatıyor: “Bahçemizdeki akuaponik sistemde balıklar, bitkiler ve yararlı bakteriler simbiyotik bir döngü içinde yaşıyorlar. Döngüde, bitkilerin gübre ihtiyacı tatlı su balıkları ya da su canlılarının akuakültür metodlarıya yetiştirildiği balık havuzlarındaki suyla karşılanıyor. Balık dışkıları, dışarıdan bir müdahale gerektirmeden doğal olarak kolonize olan bakteriler tarafından, bitkilerin özümleyebileceği besin haline geliyor. Bitkilerin emerek filtrelediği su ise balıkların yaşamasına olanak verecek temizlikte yeniden havuza dönüyor ve yaşam döngüsü tamamlanıyor. Fesleğen, nane gibi otları yetiştiriyoruz. Bahçede yükseltilmiş yataklarda topraklı üretimimiz de var. Hidroponik sistem ise LED ampuller yardımıyla, sebze ve aromalı otları iç mekânda yetiştirmemize olanak sağlıyor.”

Ödün vermek...

Tüylüoğlu, yerelde organik ürün bulmanın zorluğuna da dikkat çekiyor: “Bazen de organik olunca ekonomik olarak sürdürülebilir olmayabiliyor. Ama biz zaten bunu bilerek yola çıktık, hem kendi sağlığımızı hem de yaşadığımız çevreyi korumaya çalışırken kriterlerimizden ödünler vermemiz gerekeceğinin farkındaydık. Bir ürünün organik olanını İstanbul çevresinde bulamıyorsak, yerelden ödün vererek Ege’ye hatta Akdeniz’e kadar gidebiliyoruz.”

 Tohum mükemmel

Permakültür uzmanı Shaul Shaham, “Bu bir yaşam tarzı. Tüketmekten üretmeye doğru yönelten bir güdü. Balkonda, çatıda, arka bahçede hatta evin içinde yenilebilir birşeyler yetiştirmek hiç zor değil. İlkokullarda öğretilen ıslak pamuk yöntemiyle bile evde verim alabilirsiniz. Tohum mükemmel bir şey ve inanılmaz vitamin deposu” diyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr