İşi yüzünden hapiste olan Türkiye’deki tüm gazetecilere,

Basın özgürlüğünün önemini vurgulayan ve devletlere, 1948 İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi’nin 19. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü hakkına saygı göstermelerini hatırlatmayı amaçlayan Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarınız, yalnız olmadığınızı ve unutulmadığınızı bilmenizi istemektedir.

15 Temmuz darbe girişimi ve cumhurbaşkanına yeni yetkiler veren referandumun ertesinde, Türkiye’de basın özgürlüğünün içler acısı halde olduğunu biliyoruz. 150 kadar gazeteci ve medya çalışanının demir parmaklıklar ardında olduğunu, 170’ten fazla medya kuruluşunun süregelen OHAL kapsamında kapatıldığını biliyoruz. Türkiye’de yüz binlerce insanın, bu gelişmelere eşlik eden tasfiyeler kapsamında gözaltına alındığını yahut işlerinden atıldığını da biliyoruz.

Türk hükümetinin hapisteki tüm gazetecilerin “terörist” olduğunu iddia ettiğini, size yöneltilen suçlamaların gazetecilikle ilgili olmadığını savunduğunu duyduk. Buna karşın savcıların, bu iddiaları kanıtlamak için hiç delil sunmadığını, bu yüzden birçoğunuzun uzun bir süredir haksız yere hapiste olduğunuzu ve adil bir yargılama konusunda pek az umut taşıdığınızı not ettik.

Savcıların yaptığınız haberlere ve eleştirel köşe yazılarınıza bel bağlamasının, geçmişte bu tür aşırılıkları bizzat ne kadar sık ve sert eleştirmiş olursanız olun, hükümeti eleştiren herkesin şiddet yanlısı aşırılıkçılar olduğunu savunmasının absürtlüğünün farkındayız.

Meslekleri nedeniyle hapsedilen gazetecilerin davalarının, eleştirileri susturmak ve hesap verebilirliği engellemek için Türk hükümetinin bir çabası olduğunu, keyfi kısıtlamalarla süren uzun tutukluluklarınızın, konuşma cesaretini gösterdiğiniz için size verilen bir ceza olduğunu biliyoruz.

Dünya da giderek bunu daha iyi öğreniyor. Kendisini medya özgürlüğüne adamış önde gelen editör, medya yöneticisi ve gazetecilerden oluşan küresel bir ağ olan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) durumunuzun vahametine dünyanın dikkatini çekmeye ve Türk hükümetini insan hakları taahhütlerine bağlı kalmaya çağırmaya devam edecek.

Yalnız değiliz. Bizler sadece, onlarca yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası basın ve ifade özgürlüğü savunucularından oluşan bir hareketin parçasıyız. Dünyanın dört bir yanında demokratik bir Türkiye’ye ve Türk halkının temel insan haklarına destek talebimiz için yorulmaksızın çalışıyoruz. Bu konunun geçici güvenlik ve ekonomik çıkarlarına feda edilmemesini istiyoruz. Sizler gibi biz de bu tür bir tavrın, Türkiye ve tüm komşuları için taşıdığı muazzam riskin farkındayız.

Sizler sayılardan ibaret olmadığınızı, bireyler olarak durumunuza dikkat çekerek dünya kamuoyuna duyurmak ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde gazetecileri davalarında desteklemek için dünyanın dört bir yanında çalışan insanlarla beraberiz. Davalarınızı izlemek ve dünyaya gerçekte ne olduğunu anlatmak için seferber olan bu insanlar, ailelerinizle ve Türkiye’deki diğer meslektaşlarınızla da buluşup onlara, size ve hükümetinize, yanınızda olduğumuza dair net bir mesaj veriyor.

Bu suçlamaların siyasi olduğunu görüyoruz. Cumhuriyet’in hapisteki gazeteci ve yöneticileri de dahil, gazetecilik yaptıkları için hapsedilen herkesi destekliyoruz. Ve bir kez daha sizi temin ederiz ki ne yalnızsınız ne de unutuldunuz.

Bilgiyi paylaşma ve bilgilenmenin önemini idrak ettiğimiz, bu yolda yapılan fedakârlıkları andığımız bugünde bir hükümeti eleştirmenin, ona muhalif olan birine destek vermekle eş tutulamayacağını vurguluyoruz.

Ne de tek başına eleştiri, şiddete destek veya angajman anlamı taşır... Bu temel bir ilkedir ve bizler -dünyanın dört bir yanındaki ortaklarımızla birlikte- Türkiye’de gazetecilik yaptığı için hapiste olan her gazeteci serbest kalana kadar bu yolda mücadele etmeyi sürdüreceğiz.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr