Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın anısını yaşatmak, Türk şiirinin gelişimine katkıda bulunmak ve şiiri hayata daha çok katmak amacıyla Beşiktaş Belediyesi tarafından, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası’nın desteğiyle düzenlenen ve bu yıl İkincisi verilen Dağlarca Şiir Ödülü’ne Ataol Behramoğlu, Arife Kalender, Enver Ercan, Ertan Mısırlı, Doğan Hızlan,  Haydar Ergülen, Tarık Günersel'den oluşan jüri, Yol Şarkıları ile Adnan Özer'i, Harap ile Cenk Gündoğdu'yu “odağına insanı yerleştirdikleri şiirleriyle, savaş ve göç gibi evrensel temalarıyla, Dağlarca'nın şiir evrenini selamlamaları” gerekçesiyle değer gördü. 15 Ekim Cumartesi günü Akatlar Kültür Merkezi’nde yapılan törenle şairlere ödülleri sunuldu.

Sanat ve edebiyat dünyasından pek çok şair, yazar ve yayınevi yöneticilerinin katılımıyla  başlayan kokteylden sonra törende, Dağlarca belgeseli izlenildi ve şair hakkında Arife Kalender bir konuşma yaptı. Dağlarca’nın kendi sesinden şiirlerinin okunmasının ardından  geçen yıl kaybettiğimiz seçici kurul üyesi Sennur Sezer, şiirleriyle anıldı. Ödül alan şairler Adnan Özer ve Cenk Gündoğdu, şiirlerinin okunmasının ardından  ödüllerin gerekçeli kararı okunarak birer konuşma yaptı.

Adnan Özer, kötü günlerden geçildiğini sağduyuya ihtiyacımız olduğunu vurguladığı  ifadesinde kargaşadan çıkılacağını belirtti ve şöyle dedi: “Türkiye ağrıyor. Bugünlerde birliğe daha çok ihtiyacımız var. Bu ağrıya karşı dayanışmamız lazım. Bu ödülü tam 16 yıl bekledim. Seçici kurula kararından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Ödülden alacağım parayla dergi çıkaracağımı buradan belirtmek istiyorum. Bu ödülün iki şaire verilmesinin mesajını ayrıca önemsiyor ve birliktelik, dayanışma ruhu olarak önemseyerek kabul ediyorum.”

Cenk Gündoğdu barış vurgusunda bulunarak hapisteki sanatçılara özgürlük temennisiyle selam gönderip dil merkezli konuşmasında şunları söyledi: “Dilin sürdürücüleri şairler/edebiyatçılar kanında kelimeler taşır. O kelimeler bizi birbirimizi tanımadan, dillerimizi dilmeden, anlamadan tanış kılar, akraba eder. Yeryüzündeki tüm şairler dillerini bilmeden birbirine kardeş olduklarını kanındaki kelimelerle duyar. Sezgi ve hakikatle dünyayı kavrayan hünerli dil sahibi şairleri yakın eden kelimeler, sonsuz bir kardeşlik bağıdır. Sadece bu bile dilin dile düşmanlığını engeller. Tarih de göstermiştir ki devin gölgesine, devletin gücüne değil sözüne inananlar yaşamıştır. Maalesef ki fikirleri ne olursa olsun gözümüz gibi bakmamız gereken şairlere, yazarlara, sanatçılara gözünü çıkarır gibi davranmak, hücrelerde tutsak etmek zorbalıktır, ilkelliktir. Bu kadim tarihe, kültüre, yurda  yakışmaz. Bizi akraba eden kelimelerin kaderi zindan olmamalı artık bu yüzyılda.

         Tüm çirkinlikleri aşmak, kötülüğü yıkmak ve zorbalıkla mücadele için daha çok şiire ihtiyacımız var. Alkışların çoğalttığı onaylı yürütücülere değil bir dili yürüten, görülmez yere götüren, değmeyen yere değdiren şaire, şiire ihtiyacımız var. Yunus Emre'nin yaşadığı yüzyıldaki beyleri, paşaları bilmeyiz ama Türkçenin süt dişlerinin sahibini unutmayız. Sedef kutularda, sırma sandıklarda hediye edilmeyen bu dil, coğrafyamızda bedeli şairlere ödettirilen bir hazinedir.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr