ANAMED (Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi), bu ağustos ayında sonlanacak Çatalhöyük Araştırma Projesi’nin 25. yılını önemli bir sergiyle kutluyor: ‘Bir Kazı Hikâyesi: Çatalhöyük’. Arkeoloji meraklılarını 9 bin yıllık yolculuğa çıkaran sergi, kayıtsız olanları bile arkeoloji sevdalısı haline getireceğe benziyor. Çünkü sergi kazı çalışmalarından çıkan buluntular üzerine değil, 25 yılda bu proje için çalışan arkeolog ve araştırmacılar üzerine kurulmuş. Kazının başladığı andan buluntuların gün yüzüne çıkartılmasına, hazırlık ve kayıt çalışmalarından laboratuvar analizlerine kadar tüm sürecin nasıl işlediğine tanıklık edebileceğiniz bu interaktif sergi, izleyiciyi de bir araştırmacı gibi konumlandırıyor.

Teknolojinin nimetleri

Sergiye açılan koridoru adımladığınızda solunuzda meslektaşı David French ile 1958’de Çatalhöyük’ü ilk keşfeden, 1961- 1965 yılları arasında ilk kazıları yapan İngiliz arkeolog James Mellaart ve 1993’te yeniden başlayıp bugüne kadar süren kazı çalışmalarına başkanlık eden Ian Hodder’ı tanıtan bir bölüm yer alıyor. Sağınızda ise Can Candan ve Ayfer Bartu Candan’ın arşivlerinden alınmış dialar, fotoğraflar ve videolarla zenginleşen, yıllara göre kazı ekiplerini ve yaşanan önemli gelişmeleri gösteren bir başka bölüm. Ardından Çatalhöyük’le ilgili kaç tabaka saptandı, kazılarda kaç araştırmacı çalıştı ve kaç ziyaretçi geldi gibi rakamsal verileri öğreniyorsunuz. Bu kısımda 3D yazıcı teknolojisiyle Çatalhöyük’ün bugünkü görünümündeki yerleşme modelini gösteren bir video çalışması da yer alıyor. Burada farklı ekiplerin çalıştığı çeşitli kazı alanlarını seçerek hem o bölge hakkında bilgi alabilir, hem de kazılarda çekilmiş fotoğrafları görebilirsiniz. Ayrıca yine bu bölümde lazer tarama yöntemiyle modellenen kazı alanlarının görüntülerini inceleyebiliyorsunuz, ki kazı alanına gitmiş olsanız bile hiçbirini bu kadar yakından görme imkanı bulmanız mümkün değil.

Ian’a sor

Geldik serginin gövde bölümüne ki en zevklisi de bu kısım, zira interaktif yapısıyla ziyaretçileri birer ‘izleyici’ olmaktan çıkarıp araştırmacı gibi konumlandırıyor. Bu kısımda Çatalhöyük kazılarında kullanılan reflektif yani yorumsal metodoloji ile kayıtlama çalışmaları hakkında bilgi sahibi olabilir, dijital ekranlarda kazı günlüklerinin sayfalarını karıştırabilir, kazılarda kullanılan alet edevatı inceleyebilirsiniz. Ayrıca Duygu Tarkan küratörlüğünde hazırlanan serginin ekibi Kazı Başkanı Ian Hodder’ı bir koltuğa oturtup karşısına da bir kamera yerleştirmiş. Sosyal medyadan gelen sorulardan yaptıkları bir seçkiyi yönelttikleri Ian Hodder ‘Kazılar neden bu kadar yavaş ilerliyor’dan ‘Kazılarda hiç altın buldunuz mu’ya varan çeşitlilikteki sorulara tüm ciddiyetiyle cevap verirken, siz de bir karşısında oturmuş, merak ettiklerinizi öğreniyorsunuz. ‘Ian’a Sor’ adlı bu bölümde basıyorsunuz merak ettiğiniz sorunun düğmesine, Ian Hodder tane tane anlatıyor.

Çatalhöyük’e ışınlanmak

Buluntu örneklerinin olduğu tabletlerden seçtiklerinizi yerleştirdiğinizde o parçanın tarihçesini, nerede bulunduğunu ve özelliklerini anlatan ekranların yer aldığı bir bölümün de bulunduğu sergide araştırmacıların kullandığı gerçek laboratuvar masalarına da yer verilmiş. Laboratuvar masalarında yer alan mikroskoplarda Çatalhöyük’ten getirilen toprağı veya tohumları inceleyebiliyor, kazılarda bulunan insan ve hayvan kemiklerinin yine 3D yazıcı teknolojisiyle üretilmiş birebir kopyalarına yakından bakabiliyorsunuz. Finalde de gözünüze taktığınız bir sanal gerçeklik gözlüğüyle kendinizi birdenbire Çatalhöyük yerleşkesinin ortasında buluyorsunuz. İster açık alanda dolaşın, ister odalara girip çıkın, ister karşınıza çıkan objeler hakkında bilgi toplayın, orası size kalmış… Son olarak, ANAMED’in ikinci katındaki kütüphanede bugüne kadar Çatalhöyük’e dair yayımlanmış 500’den fazla makale, tez ve yayını bulabileceğinizi de buraya not düşelim. ‘Bir Kazı Hikâyesi: Çatalhöyük’ 25 Ekim’e kadar ziyarete açık kalacak. Yolunuzu bu sergiye mutlaka düşürün.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr