Anadolu’da Belediye Başkanlığı’nın CHP’de olduğu tek il, Eskişehir. Bu, ‘Hayır’ kampanyasının il genelinde rahatlıkla yapılmasına da kapıları açmış. Şehir, adım başı ‘Hayır’ ve ‘Evet’ çadırlarıyla dolmuş. Yan yana çadırları görünce, Ankara’nın nisan ayında buz gibi soğuk ve gergin ortamından sonra ‘Oh be karnaval havası var burada’ diyebilirsiniz. Ancak o çadırlarda aslında ‘bayrakbroşür dağıtmak’, ‘müziği en yüksek sesle çalmak’ için kıyasıya bir yarış yaşandığına tanık olunca, karnaval yerini karmaşaya bırakıyor. Sokakları iki grubun müzikleri inletiyor; Evet ve Hayırcılar birbirlerine nispet yaparak caddelerde oynuyor ve birbirlerini acıtmak için sokak ortası polemiklerinde fırsat kolluyor. Evetçilerin tek tip, su, çay, kahvenin eksik olmadığı, güçlü hoparlörlerle desteklenmiş çadırlarındaki zenginliğe karşın ‘Hayır’cıların çadırında bitmeyen mesajlar var; “kıdem tazminatının kaldırılmasına, taşeronluğa, işsizliğe, kadın cinayetlerine Hayır!”

Korku hâkim

Görüntünün aksine, Ankara’daki baskı, korku, şüphe ile güç sarhoşluğu ve zenginliğin Anadolu’yu da esir aldığını önce öğrenciler anlatıyor. Üniversite kenti Eskişehir’de, bir kahvede okey oynayan gençler, isimlerini söylemeden anlatıyor. Osmaniyeli olan erkek öğrenci söze başlıyor: “Ben Hayır vereceğim ama çevreme söylemiyorum. Facebook’ta da bir şey paylaşmıyorum. Babamın arkadaşları ona iletiyor; sorun çıkıyor.” Sözü tıp fakültesindeki genç öğrenci alıyor: “Hayır vereceğim ama kampanyaya destek veremem, çalışamam. Tutuklanırız. Ben oy kullanacağım ama bazıları sınav haftası diye memlekete gidip oy kullanmayacak. Oysa 1 oy, 1 oy.” Hayır ve Evet stantları arasında arada atışmalar da oluyor. Ben onları izlerken yanımdaki yabancı gazeteci arkadaşım da bir başka açıdan onları fotoğraflıyor. Derken sakallı, uzun boylu bir adam yaklaşıp, “Burada provokatör var, gizli çekim yapıyor” diyerek kalabalığı başımıza topluyor. Hemen ardından da Evet çadırlarının önünde bekleyen polisi çağırıyor. Polisin aksine sakallı adam bize kimlik soruyor. “Sen kimsin” sorumuzu ise yanıtsız bırakıyor. Polise basın kartımı gösterip, duruma müdahale etmesini istiyorum. Fakat o da ne? Çevredeki Hayırcılar da başımıza toplanıp, yabancı meslektaşımın “gizli çekim” yaptığını savunuyor. Kimsenin gizli çekim yapmasını gerektirecek bir ortam olmadığını anlatmak ne mümkün... Bizi şikâyet eden, kimliğimizi soran adamın üzerinde kimlik yok. Ben kimliğimi polise uzatıyorum, yabancı meslektaşım inatla uzatmıyor. Polis sessiz. Ayrılırken polise soruyorum, “Kimdi bu adam?” Yanıt polisin isyanı aslında: “4 gün kaldı, bir bitsin de rahatlayalım. 5 gündür çocuklarımı görmüyorum”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr