Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'barış bildirisi'ne imza atan akademisyenlerin tutuksuz yargılanması gerektiğini söyleyen Başbakan Ahmet Davutoğlu'na gönderme yaptı. Erdoğan, "Son zamanlarda efendim işte neymiş, akademisyenler tutuksuz yargılansınmış. Suçluysa, yardım ettiyse tutuklu yargılanacak. Diğerinden onun ne farkı var?" dedi.

DAVUTOĞLU NE DEMİŞTİ?

Davutoğlu, tutuklanan akademisyenler için şunları söylemişti:

"Ben prensip olarak hüküm verilene kadar eğer herhangi bir hukuki zorunluluk yoksa, insanların tutuklu yargılanmalarına karşıyım. Sonunda beraat olursa, özgürlüklerin kısıtlanması geri ödenemeyecek bir haktır. Bana en büyük cezayı versinler, ama konuşma, yürüme özgürlüğümü elimden almasınlar. 28 Şubat’ta baskılar yaşamış bir akademisyen olarak söylüyorum: Düşüncenin hiçbir türüne sınır getirilmesini kabul edemem. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki o akademisyen (Esra Mungan) geçmişte başörtü yasağına da karşı çıkan bir isim. Onunla ilgili olumsuz kanaatim yok. Aksine özgürlükçü tutumunu duymuş olduğum bir isim. O parçalanmış bedenleri gördükten sonra hâlâ bir akademisyen o bildiriyi PKK’yı eleştirmeden okuyorsa, ben onunla ayrı bir düzlemde tartışır, mücadelemi veririm. Hukuki konu ayrıdır."

Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Avukatlık bürosu adı altında terör örgütünün birimi olarak çalışan sözde avukatların bulunduğunu biliyoruz. Hiç şüphemiz yok. Aynı durum gazeteci kimliği, akademisyen kimliği, doktor, öğpretmen kimliği taşıyanlar için de geçerlidir. Şüpheniz var mı? Son zamanlarda efendim işte neymiş, akademisyenler tutuksuz yargılansınmış. Suçluysa, yardım ettiyse tutuklu yargılanacak. Diğerinden onun ne farkı var? Avukatlar, hukukun üstünlüğünü sağlama, adeletin tecellisini yardımcı olma misyonları, bu fotoğrafın içine hiç yakışmıyor. Bizim ülkemizde avukatlar geleneksel olarak toplum lideri, halkın hislerininin tercümanı görevini gören konumu vardır.

Sizleri toplumsal hayatın her yanında görmek istediğimi özellikle belirtmek istiyorum. Merhamet ve adalet o kadar önemli ki biz merhamet ve adalet peygamberinin izinden giden bir milletiz.

Avukatlarımızın çözüm bekleyen sorunları mutlaka vardır.

Benim de danışmanlasrımın ağırlıklı kısmını hukukçular teşkil ediyor. Büyük oranda hukukçu arkadaşlarımdan, akademisyen hukukçular, gerekse avukatlardan oluşan arkadaşlarım, onlardan oluşan bir ekibim var. Buradaki çalışmaların temelini de onun olşuturduğuna inanıyorum. Bugün Türkiye’nin başına musallat olan sorunların ortak noktası bu milletin coğrafyasıyla, geçmişiyle … görürsünüz.

Ülkemiz uzun süre farklı isim ve görüntüler altında faaliyet gösteren, vesayet odaklarının altında duran, milletimizin inancını hedef aldılar, başaramadılar, siyaset ve toplum mühendisliği projeleriyle hapsetmeye çalıştılar, istediklerini elde edemediler. Mezhep farklılıkları üzerinden kurgulara giriştiler, sonuç alamadılar. Hepsi sonuçsuz kalınca 2013’ten itibaren yeni olayları devreye soktular.

Gezi olayları üzerinden şahsıma ve hükümete muhalif olan herkesi mobilize ederek sosyal bir kaos çıkarmayı denediler. Başlangıçta kullanılan kavramların çekiciliğine kapılarak bu işe sempatiyle bakanlar bile, mesele Gezi parkı değil, sen hala anlamadın mı şifresini duyunca…

Ben belediye başkanlığım döneminden tutun başbakanlığım döneminde milyonlarca değil, milyarlarca ağaç dikmiş bir başbakandım, belediye başkanıydım.

İçinde milletin, halkın olmadığı her hareket gibi Gezi eylemleri de söndü gitti. Bu yöntem tutmayınca, daha sinsi, daha ince planlanmış bir operasyonun düğmesine basıldı. Paralel ihanet çetesi harekete geçirilerek şahsımla birlikte bu ülkenin büyük projelerini hedef alan bir saldırı başladı. Dikkat ediniz, burada da işin içinde millet yoktu. Öyle olunca Allah’ın yardımı ve milletimin desteğiyle bu saldırıyı da boşa çıkardık.

Yine durmadılar, önce tüm güçleriyle bölücü terör örgütünün güdümündeki partiye destek verip hedeflerine uygun bir siyasi aktör üretmeye çalıştılar. 7 Haziran seçimlerini bu partinin zaferi gibi gördü herkes, aslında yaşanan büyük bir hezimetti. Keskin bir sonuç hedefleniyordu. Olmasyınca da en aşağılık, en insanlık dışı yöntemi devreye soktu. Yıllar sonra yeniden ülkemize can ve kan pazarı kurdular.

Şu anda da işte bizim bu vatan topraklarımızı ne yazık ki, kendilerine göre operasyon yapıp da oraları tarla haline dönüştürmek isteyenlere karşı onlara gerekli ders veriliyor. Biz bir ölüyoruz ama 10 da, 20 de, 30 da onlardan öldürüyoruz. Terör örgütü yandaşlarını vatandaşlıktan çıkarmak dahil her önlemi almalıyız. Bizim gidecek başka bir vatanımız yok.

Temmuz ayından itibaren eylemlere başladığında, yıllar süren hazırlığı gördük. Bunu arkadaşlarımla da paylaştım. Gezi olayları da aslında içeride planlanmış bir olay değidli. Orada bir yurtdışı seyahatinden gelirken arkadaşlara şunu söylemiştim, bu olay bir üst aklın planlaması dediğimde bana o zaman gazeteci arkadaşlar üst akıl kimdir diye sorudlar. Sizin mesleğiniz bunu bulmaktır dedim.

O üst akıl ortaya çıktı. Bunu dilendirmeye başladılar. Son ABD seyahatimde uygulama çok daha açık ortaya çıktı.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr