Emine Erdoğan’ın enkaz benzetmesini Cumhuriyet’e yapılan bir aşağılama ve hakaret olarak niteleyen Erdem, Anayasa, TCK’nın 301 ve tüm mevzuat çerçevesinde bu açıklamanın açık bir suç teşkil ettiğini söyledi.

Almanya’da Türk-Alman Kulübü’nün düzenlediği panele katılan Erdem, Erdoğan ailesinin ‘enkaz’ diye niteledikleri Cumhuriyet’in nimetlerinden en çok kendilerinin faydalandığını belirterek, “Cumhurbaşkanı olduğu günden bu yana, Erdoğan hep ‘en’lerle anıldı. En çok örtülü ödenek, en çok maaş, en çok yurtdışı gezisi ve masrafı, en çok gider, en çok hakaret davası, en fazla tarafsızlığın yok sayılması, Anayasa’nın hiçe sayılması, devletin kurumlarına saygı duyulmaması, AYM’nin bile bağlayıcı olmasına rağmen kararlarına uyulmayacağı beyanı.. Örnekleri çoğaltabiliriz. Cumhuriyet’in en tepesindeki isim olarak Erdoğan ve ailesi Cumhurbaşkanlığının tüm olanaklarından fazlasıyla yararlandı. Ancak şimdi Başkanlık hırsıyla Cumhuriyet bile ‘enkaz’ olarak nitelendiriliyor. 1 Kasım seçimlerinden beri, başkanlık hırsı uğruna parlamentonun çalışması sistematik olarak engelleniyor. Meclis’in ülkenin ciddi sorunlarını çözmeye yönelik adımlar atması sürekli engelleniyor. Her gün şehit cenazeleri geliyor, ekonomik kriz günden güne derinleşiyor, işsizlik ve enflasyon artıyor, mülteci sorunu gittikçe daha fazla kendini hissettiriyor, ancak Erdoğan’ın tek bir derdi var, o da ‘Parlamenter rejimi, Anayasa’yı ve Cumhuriyet’i aşağılayıp başkan olmak’. Bu beyanlar basit siyasi açıklamalar olarak değerlendirilemez” dedi.



Emine Erdoğan hakkında hazırlanan suç duyurusu dilekçesinde şu ifadeler yer aldı:

“Emine Erdoğan; T.C. Cumhurbaşkanı’nın eşi olma sıfatı ile yaptığı bu konuşmada, 90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’ne enkaz yakıştırması yaparak alenen aşağılamıştır.
Şüphelinin eşi Recep Tayyip Erdoğan, şüpheli tarafından aşağılanan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıdır ve varlığını enkaz olarak nitelenen Cumhuriyete borçludur.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne her genç Cumhuriyet gibi zor zamanlar yaşamıştır ancak içerideki ve dışarıdaki düşmanlara karşı her zaman ayakta durmasını bilmiştir. Ve hatta bir gün, bu düşmanlar devletin üst kademelerinde olsa ve vatansever postuna bürünüp, gerçek vatanseverleri vatan hainliği ile suçlasalar dahi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet varlığını muhafaza edecektir. Varlığımızı borçlu olduğumuz Cumhuriyetin geçirdiği zor zamanların tek sorumlusu mevcut iktidardır. 20. yüzyılda coğrafyamız milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği büyük savaşlardan çıkmışken; açlık, sefalet, cehalet dört yanı kuşatmışken; Türkiye Cumhuriyeti Devleti küllerinden doğmuş, gerek sınırları içerisinde gerekse de civarındaki ülkelerde yapılan büyük devrimlerin öncüsü olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu dönemde yapılan devrimler ile sadece bir toplumu yeniden inşa etmemiş aynı zamanda tüm Dünyaya örnek olmuş ve takdir edilmiştir. Hal böyle iken Türkiye Cumhuriyeti’nin parlak dönemlerinden sonra söz konusu iktidar döneminde yaşanan bu döneme baktığımızda görünen derin uçurum, enkazın Türkiye Cumhuriyeti değil onu bu hale getirenler olduğunu ortaya koymaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan seçim stratejilerini devşirerek algılar üzerinden siyaset üreten Adalet ve Kalkınma Partisi’nin mensuplarının, alt metinlerle Başkanlık fikrini vatandaşa zerk etmeye çalışması olağandır. Ancak bu yapılırken Türkiye Cumhuriyeti’ne hakaret edilmesi asla siyasi bir çalışma kapsamında değerlendirilemez. Özellikle de siyasi herhangi bir görev/sorumluluğu olmayan şüphelinin bu açıklamaları açıkça suçtur.

Bugün her fırsatta şehitlerimize üzüldüğünü ifade eden şüphelinin binlerce şehidimizin akıttığı kanları, feda ettikleri gençlikleri ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne enkaz demesi izah edilmesi mümkün olmayan bir çelişkidir.

Yukarıda arz ve izah olunduğu üzere ve Savcılık makamına Cumhuriyet Savcısı isminin verilme nedenini “Öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı'dır.” sözleri ile açıklayan Mahmut Esat Bozkurt’un, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak için canını vermiş şehitlerimizin, gazilerimizin ve dişini tırnağına takarak Cumhuriyetimizi inşa edip ayakta tutan atalarımızın Cumhuriyet Savcılarımıza duyduğu güven ve atfettiği sorumlulukla, şüpheli Emine Erdoğan hakkında Türkiye Cumhuriyeti’ni alenen aşağılama suçunu işlediği için Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi ve re’sen tespit edilecek diğer suçlar dairesinde cezalandırılması için soruşturma açılmasını talep ederiz.

Müvekkil Eren Erdem Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekili olup Cumhuriyetimizin tanıdığı imkanlar ve milletimizin verdiği sorumlulukla bu görevdedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı ve milletvekili olarak müvekkil, Cumhuriyetimizin kendisine verdiği bu görev ve sorumluluğa her zaman şükran duymuş, hiçbir zaman onun nimetlerinden kendine menfaat yaratmamış, vefasızlık etmemiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ne her zaman gönülden bağlı olmuş bir şahıs olarak şüphelinin Türkiye Cumhuriyeti’ni alenen aşağılaması nedeniyle büyük elem ve ıstırap duymuştur. İşbu nedenle şüpheli hakkında işbu suç duyurusunda bulunma gereği hasıl olmuştur.”

DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI FEZLEKESİ

Dokunulmazlığının kaldırılması için verilen fezlekeye de değinen CHP'li Erdem, şunları dile getirdi:

“Saray, muhtarları dinlediği kadar muhalefeti dinleseydi, bugün ülkemiz daha yaşanabilir ve normalleşmiş bir ülke olacaktı; ancak dinlemek bir yana, muhalefetin konuşmasına bile izin verilmiyor. Şimdi de Saray’daki zatın arzusu doğrultusunda dokunulmazlığımın kaldırılması için Meclis’e fezleke verildi. Onlar 17-25 Aralık’ta dokunulmazlığı bir zırh gibi kullanıp, kaldırılmaması için binbir takla atmışlardı. Ben, birileri gibi hırsızlıkla, yolsuzlukla değil, halkımın çıkarlarını savunduğum için suçlanıyorum. Dokunulmazlığı gayriahlaki suçları örtmek için kullanmıyorum, yargılanmaktan da korkmuyorum; istedikleri gibi dokunulmazlığımı kaldırabilirler, bizim hesap veremeyeceğimiz hiçbir kirli ilişkimiz olmadı. Onların mahkemelerinde haksızca cezalandırılmak, toplumun vicdanında suçlanmaktan, zan altında kalmaktan ve katil/hırsız olarak anılmaktan bin kat daha iyidir. Burada asıl amaç, toplumsal muhalefet baskı ve korkuyla kontrol altına almaktır. TV kanalları kapatılıyor, medya organları basılıyor, gazeteciler tutuklanıyor ve işçi, öğrenci, emekçi herkese gözdağı veriliyor. Cumhurbaşkanına hakaret bahanesiyle 13 yaşındaki çocuklardan, twitter’da yorum yazan kullanıcılara kadar herkese adeta devlet terörü uygulanıyor. Cumhurbaşkanına hakareti Cumhuriyet’e hakaret sayanlar, Cumhuriyet’ten ’90 yıllık enkaz’ diye bahsediyor. Ülkem 13 yıllık bir enkazın altında kalmış çırpınıyor.”


Kaynak: Cumhuriyet.com.tr