Doğa ve İnsan Haklarından Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, TBMM Genel kurulu’nda Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevlerinin 100. Günü nedeniyle HDP'nin verdiği önerge üzerine bir konuşma yaptı.

Sözlerine 4 yıl önce bugün vurulan Berkin Elvan’ı anarak başlayan Altıok, Meclis kürsüsünden Nazım Hikmet’in ‘Bulutlar Adam Öldürmesin’ şiirinden bir bölüm okudu. Altıok “Berkin’in 16 kg bedeninin ağırlığı her geçen gün artıyor ve siz de altında daha fazla eziliyorsunuz” dedi.

Daha sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşüne değinen Zeynep Altıok kendisinin de Adalet Yürüyüşünden geldiğini ve iktidarın demir vicdanının eriyene kadar da barışçıl eylemlerini sürdüreceklerini belirtti.

Nuriye Gülmen kaldığı hücreyi çizdi: Çok tatlı oldu bence                 

Zeynep Altıok’un konuşmasından satır başları şu şekilde;

ADALETİ KALDIRDILAR YERİNE DAMATLARI KOYDULAR

Sayın Kılıçdaroğlu’nun haklı davası ve yürüyüşünü dünya duydu, on binlerce kilometre ötedeki insanlar duydu ama siz umursamıyor, duymazdan geliyorsunuz. Tıpkı Meclis’in 600 metre ötesinde aylarca seslerini duyurmaya çalışan Nuriye ve Semih’i duymadığınız gibi.

Konfiçyus “Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan herşey onun çevresinde döner” diyor. Ama siz adaletin yerine “damatları” koyarsanız o zaman da her şey damatların etrafında döner!

Bugün Türkiye’de adalet sistemiyle Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumu aynıdır değerli milletvekilleri. Bugün adalet sisteminin mağdur ettiği farklı toplum kesimlerinden herkesin sesidir Nuriye ile Semih. Tıpkı Adalet gibi Nuriye ve Semih de can çekişmekte.

NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA EKMEK KAVGASI VERİYOR

Tıpkı Berkin gibi, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da kavgası ekmek kavgasıdır. Berkin’in evine götüremediği ekmekten tam 100 gündür bir lokma yemiyorlar. Onlar adalet istiyorlar.

Bir gün bu iktidar gider, adalet sistemi düzelir ama Nuriye ve Semih’in sağlığı da canı da geri gelmez!

Dünyanın gözleri önünde hak ihlallerinde bir ilk yaşanıyor. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın eylemlerine başladığı İnsan Hakları Anıtı bile abluka altında ve tutuklu! “Türkiye hiç bu kadar özgür olmadı” diyen zihniyet bir anıtı dahi tutukladı. 75 gün boyunca orada oturarak kendi bedeninden başka hiç kimseye zarar vermeden hak arayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça akıl almaz bir vicdansızlıkla önce gözaltına alındılar sonra da tutuklandılar.

SÜLEYMAN SOYLU’NUN AÇIKLAMALARI VİCDANSIZLIK

OHAL fırsatçılığı ile delilsiz, soruşturmasız işinden, ekmeğinden edilen bu insanlar bu ülkenin bakanı tarafından yine delilsiz, yargısız peşin suçlu ilan edildiler. Örgüt üyesi suçlaması ile peşin hüküm giydiler. O da yetmedi mahkemesiz, hukuksuz bu hüküm üzerinden milyonlar önünde hakarete uğradılar, hedef gösterildiler. Bu insan haklarının ihlalinden de öte açık bir vicdansızlıktır. Suçtur!

Süleyman Soylu’nun vicdansız açıklamalarını utanarak izledim.

Söylediklerindeki çelişkiyi görebilecek kadar yaşanmışlık ve deneyim sahibiyiz. Ne diyor bakan? Sayısız kez gözaltına alınmış örgüt üyeleri bunlar. O nedenle suçludurlar diyor. “Uyarılara rağmen eylemi bırakmadığı” için 1 kez, “örgüte yönelik bir operasyon sonrasında” 1 kez ve “Aç kalarak sokakta oturdukları için” 14 kez gözaltına alındıkları için teröristlikleri ve suçları sabitmiş bu iki genç insanın. Madem örgüt üyesi oldukları, suçları yıllardır sabit, neden memur olarak atandılar? Bakan “Kim emanet eder terör örgütü mensuplarına öğrencileri?” diyor. Sormazlar sanıyor “daha önce öğrenciler onlara nasıl ve kim tarafından emanet edildi?” diye. “Gündüz oturuyorlar akşam yiyip içiyorlar” da diyordu bakan. Bu kadar özgüvenle fotoğraflarla kayıtlarla gözler önünde eriyişi sabit bu insanların yiyip içtiğine ancak böyle sahtekârlıklara kafası çalışan ve bu aldatmacaları bilfiil uygulayan birileri inanır. Kabataş yalanında bir türlü bulunamayan video gibi kayıt altında olsa gerek bu ziyafet sofraları! Yoksa bir bakan değil biraz vicdanı olan bir insan nasıl söyler bu sözü? Kasları erimiş, kuş kadar kalmış, ölüme yatmış insanlara “Ölümden çıkarınız ne?” diye sorabilen hastalıklı akıl bile bu kadarını düşünemez. “Böyle kişilere devlet neden maaş verir?” diyorsunuz ya, siz asıl bu iktidarın; horlayan “Fetöcü” sanıkları serbest bırakıp ölüm sınırına yaklaşan iki KHK mağdur insanı tutuklayan, acılı anaları yerlerde sürükleyen, maden cinayetinde ölenlerin yakınlarını tekmeleyen danışmanlarına, yetkililerine, yöneticilerine, kurullarına verilen maaşları sorgulayın…

Bu kadar vicdansız nasıl olunur? Velev ki suçlular, velev ki suçları hukuk yoluyla sabit kılındı onların ölmemesini sağlamak yine devletin görevdir. Adil yargı süreci ve adil tutukluluk, hükümlülük süreçleri de insan hakkıdır.

ADALETİN OLMADIĞI BİR DÜNYANIN SONU GELMİŞ DEMEKTİR

Ben bugün adaletin herkes için eşit uygulanması gereğinin bilinciyle ilkeli ve vicdanlı tüm milletvekillerimizin dikkatine benim de üyesi olduğum Uluslararası PEN Yazarlar Derneği’nin Türkiye Merkezi tarafından 15 Haziran’da yaptığı açıklamayı sunarak sözlerime son vermek istiyorum. Zira bu kürsünün standartlaşan siyaset söylevlerine değil akıl ve vicdana ihtiyacı var.

Adaletin olmadığı bir dünyanın sonu çoktan gelmiş demektir.

Adaletin olmadığı bir toplumu birbirine bağlayan hiçbir şey kalmamış demektir.

Adaletin olmadığı bir yerde ne yazlar güzeldir, ne meyveler lezzetlidir.

Adaletin olmadığı yerde türküler yalan, şarkılar ikiyüzlü, şiirler sahte sayılır.

Adaletin olmadığı bir ülke ne tarihiyle övünebilir ne geleceğini aydınlık görebilir.

Adaletin olmadığı bir gün bile bir yüzyıla bedeldir.

Adaletin olmadığı bir dünyaya tabiat da küser, ağaçlar kurur, sular çekilir, kuşlar susar.

Adaletin olmadığı bir yerde zulüm vardır, haksızlık vardır, kötülük vardır.

Adalet varsa bir uygarlık vardır, bir ülke vardır, şan, şeref, gurur vardır, tarih vardır.

İnsan vardır.

Adalet yoksa hiçbir şey yoktur.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr