Dünyanın birçok yerinde şubat ayında gösterime giren ama bizde her ne hikmetse yaz aylarına kadar vizyondan esirgenen “Patriots Day” ya da salonlardaki adıyla “Kara Gün”, oyunculuk kariyerine 2000’li yıllardan itibaren yönetmenliği de ekleyen Peter Berg’ün imzasını taşıyan ve gerçek bir olaydan hareketle çekilmiş dramatik bir aksiyon. 2013 yılının 15 Nisan gününde (ki ABD’de Patriots Day yani Vatanseverler Günü olarak kutlanır) düzenlenen Boston Maratonu sırasında patlayan ve üç kişinin ölümüne, çok sayıda kişinin yaralanıp sakat kalmasına sebep olan bombalama olayını anlatan filmin başrollerinde ise Mark Wahlberg, Michelle Monaghan, John Goodman ve Kevin Bacon gibi isimler var.

Boston Maratonu’ndan bir gece önce başlayan ve yer yer gerçek zamanlı bir anlatımla ilerleyen film olayın faillerinin yakalandığı 19 Nisan gecesi sona eriyor. Tüm kentin kenetlendiği ve adeta saldırılar sayesinde birleştiği bu dört günlük sürecin özellikle başında ve sonunda, yani aksiyonun, kaosun, şiddetin ve gerilimin had safhada olduğu bölümlerde Peter Berg gayet eli yüzü düzgün bir yönetmenlik sergileyerek izleyicinin ilgisini hiç kaybetmemeyi başarıyor. Kadrodaki Mark Wahlberg (polis memuru Tommy Saunders), Kevin Bacon (FBI ajanı Richard DesLauriers) ve Oscarlı J.K.

Simmons (polis memuru Jeffrey Pugliese) gibi aktörlerin filmin bu yönüne sağladıkları katkıya hiç şüphe yok. Her biri de özellikle baskı altında görevlerini yapmaya çalışan karakterleri hakkaniyetli bir şekilde canlandırmayı başarıyorlar. İşin diyalog kısmı çok da önemli olmadığı için (psikolojik bir derinlikten ziyade, gerçek olayların bir tasviri söz konusu filmde) oyuncuların sadece belirli bir ruh halini yansıtıyor olmaları çok daha elzem ve hepsi de bu konuda ustalaşmış isimler. Öte yandan film bir yandan da iki bombacının perspektifinden de hikâyeyi anlatarak daha bütünlüklü bir manzaraya ulaşmayı hedefliyor, ama işte bu noktada da sorunlar başlıyor.

Sıradan kahramanlar

Terör saldırılarında bombacıların tarafından bir hikâyeyi anlatmak her zaman bazı sakıncaları içerir. Özellikle buradaki gibi gerçek olaylardan hareket ediyorsanız bazı bölümleri tanıklıklarla, diğer bazı bölümleri de kafanızdan uydurarak yazmanız işin inandırıcılığını zedeler. Bombacıların ruh halinin nasıl olduğu, kendi aralarında neler konuşup hangi saiklerle hareket ettikleri gibi konular asla tam olarak bilinemez ve bu noktada sadece senaryoyu yazan kişi veya kişilerin bakış açısına tanık olur izleyici. Burada da iki bombacı ve ve bombacılardan birinin eşi hakkında yüzeysel bazı psikolojik çözümlemelerle bizi baş başa bırakıyor film ve o kısımlarda tansiyon da izleyiciyi ilgisi de bir hayli düşüyor. Keşke onları sadece CCTV görüntülerinde izleseymişiz ve işin o yanı esrarını korusaymış, zira dünya 4 gün boyunca tam da böyle izledi Boston hadisesini.

Sıradan insanların kahramanlaştırıldığı filmin özellikle altını çizerek vurguladı “sevgi her şeyi iyileştirir” teması belki çok geçerli bir yaklaşım ama burada o sevginin izlerini görmekte zorlanıyoruz maalesef. Ta ki film bitip de 2 saat boyunca izlediğimiz karakterlerin gerçek halleriyle tanışana dek... Bu bölüm gerçekten çok duygusal ve bir kez daha iyi kotarılmış bir belgeselin zorlama bir kurmacanın çok üstüne çıkabildiğini görüyoruz.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr