Büyükelçiler Konferansı’ndaki tek eleştirel ses olan Finlandiya Dışişleri Bakanı Timo Soini, müzakerelerin fiilen donduğu AB-Türkiye ilişkileri için arabuluculuk önerdi. Brüksel- Ankara arasındaki ilişkiler için “Şu andaki süreç sahip olabileceğimizin en fazlası” diyen Soini Kürt sorunu için “siyasi çözümün” kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Anayasa görüşmeleri için de sürecin “demokratik ve şeffaf” olması gerektiğini vurguladı. Soini, Türkiye’den ayrılmadan önce Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı:

- 15 Temmuz’da şok olduğunuzu söylediniz. Bu kadar çok kişi tutuklandıktan, yüz binlerce insan işinden olduktan sonra da şok oldunuz mu?

Darbe ile başlarsam; sizin parlamentonuz uçaklar tarafından bombalanırken, 300’e yakın kişi öldürülürken, TRT işgal edilirken bu Finlandiya’da olsa ne düşünürüm dedim; elbette bunu kabullenemezsiniz. Bunu açıkça kınadık. Ama elbette konuşmamda ayrıca demokratik bir toplumda yaşarken, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve bu insanları yargılarken bile orantılı olunması gerektiğini söyledim.

- Anayasa değişikliği tartışmalarını izliyor musunuz? Ayak ısırma hikayeleri bile var..

Duydum hatta Fin tv’sinde de gösterildi. Elbette bu Finlandiya’da olamayacak birşey; Finlandiya’da fiziksel olarak kişilere saldıramazsınız. Biliyorum ki anayasa değişikliği konusunda partiler çok kabaca savunuyorlar. Benim bunun doğru ya da yanlış olduğunu söyleyecek bir deneyimim yok. Bu sizin parlamentonuzun vereceği bir karar. Başkanlık sistemi bir yöntem. Biz Finlandiyada parlamenter demokrasi sistemindeyiz. Diğer ülkeleri de yargılamıyorum. Ama elbette süreç demokratik ve şeffaf olmalı.

- Sizce demokratik ve şeffaf mı ?

endişelendiren şeyleri açıkça söyledim; hukukun üstünlüğü, insan hakları, ifade özgürlüğü... Konu parlamento olunca, bence buna karar verecek olan Türk parlamentosudur. Ama genel olarak dünyanın her yerinde sürecin saygı duyulur olmasını; insan haklarına saygı duyulduğunu görmek isterim. Herhangi bir baskı ya da şiddet olmamalı.

- Brüksel zirvesinde Avusturya müzakerelerin dondurulması istedi. Bunu bekler misiniz”

AP’nin büyük bir çoğunluğunun ve bazı üye ülkelerin müzakereleri dondurmak istediğini biliyorum. Ama birbirimizle konuşmazsak, birbirimizi ziyaret etmezsek bunun bize ne faydası olacak? Ayrıca konular zorlu olduğunda, benim görüşüme göre hukukun üstünlüğü hakim olmalı, ifade özgürlüğü sınırlanamaz. Ama eğer gelip ziyaret etmezsem ya da Türkler Avrupa’ya gelmezse birbirimizle bunu nasıl tartışabiliriz. Türkiye içerisinde AB’ye artan bir tepki var ama aynı zamanda AB’de de Türkiye’yi ülkelerinde oy kazanmak için siyasi bir silah olarak kullanmak isteyenler var.

‘Arabuluculuk yapabiliriz’

- Artan milliyetçiliği mi kast ediyorsunuz?

Evet evet; bazı aşırıcı partiler. Onların odaklanması gereken okullar, refah, ekonomi; Türkiye’ye baskı yapmak değil. Bunu tavsiye etmem. Ama Türkiye’ye de AB’ye ‘biz düşmanız, kimsenin hakkını vermiyoruz’ gibi yaklaşmasını tavsiye etmem. Ben iletişim ile kazan-kazan durumuna sahip olmayı tercih ederim, buna ulaşamazsak iki taraf da kaybedecek. Bence küçük bir ülke olarak Finlandiya köprüler kurabilir; bazen arabuluculuk yapabilir.

- AB ve Türkiye arasında bir arabuluculuk mu?

Genel bir ifadeyle. Pazartesi günü Brüksel’e gideceğim ve meslektaşlarıma buradaki konuşmalarımla ilgili görüşlerimi aktaracağım.

‘Süreci elimizde tutmalıyız’

- Konferansta fasıl açılsın diyorsunuz ama kapansın demiyorsunuz?

Evet evet. Bu bilinçliydi. Çünkü şu andaki süreç sahip olabileceğimizin en fazlası. Ve elbette hedef, çok çok uzak bir gelecekte olabilir. Ama biz hedefin kapısını kapatamayız ve kapatmamalıyız. Şu anda adım atarken, yıllar sonraki süreçlere konsantre olmamalısınız. Adım adım gitmeliyiz; ayak uydurabilir miyiz diye bakmalıyız. Müzakere sürecinde birçok ülkeye kapıyı kapatmamalıyız; AB ülkelerinde ya da Türkiye’de. Bir gün üye olmayacaksınız ya da üye olacaksınız dersek elde ettiğimiz ne olacak? Bir sonraki soru, ‘hangi gün, hangi zaman’ olacak. Bu süreci kendi ellerimizde tutmalıyız.

- Kıbrıs görüşmelerinde ilerleme sağlanmasının AB-Türkiye sürecini canlandırmasını bekler misiniz?

Elbette. Bu yüzden Cenevre’de bir sonuç almamız önemli. Ama bu garanti edilemez çünkü bunun olmasını çok uzun zamandır umut ediyoruz. Biraz sabırlı olmalıyız. Ama uzlaşma olursa bunun etkisi olur. Şu anda bu süreci bozmak isteyen bir sürü güç ve kişi var. Bunu akıllıca bulmuyorum. Ben mayınlı alanda düşünmeye alışkınım. Daha önce dışilişkiler komitesi başkanıydım; şimdi de Dışişleri Bakanıyım. Elbette herşey sadece siyah-beyaz değil. Her konu için için bu geçerli. Çünkü biz de Rusya ile sorun yaşıyoruz. “Nobel kazanırdım”

- Türkiye’nin çözüm sürecine geri dönmek zorunda olduğunu söylediniz. Müzakerelere geri dönülebilir mi?

Ne yazık ki kısa dönem için çok umutlu değilim. Ama biliyorum ki PKK ile görüşmeler vardı ve süreç işledi ve sonra bu süreç kırıldı. Tüm bu korkunç saldırılarla biliyorum ki şimdi durum çok kötü. Ama şunu söylemek istiyorum; şiddet şiddetle alt edilemez. Kazanan olmak için her insanı öldüremezsiniz. Eğer buraya gelip ‘Türkler ve Kürtler ilerleyeceğiniz yol budur’ diyebilseydim Nobel ödülü kazanırdım.

‘Demokrasi ancak muhalefetle güçlü olur’

- Cezaevindeki 160 kadar gazeteciye bir mesajınız var mı?

Ben kesinlikle ifade özgürlüğünden yanayım ve ben hayatım boyunca muhalefette yer aldım. 1,5 yıldır hükümetteyim. Güce sahip olanları hep eleştirdim. Şimdi de evimde eleştiriyorum. Bence bu normal. Demokrasi ancak muhalefet güçlü olduğunda daha güçlü olur. Tüm demokrasilerde muhalefet vardır.

- NATO-AB işbirliğinde TÜrkiye’nin Finlandiya’nın beklentisi ne?

Finlandiya NA TO üyesi değil ama ortaklık anlaşmamız var. Türkiye güçlü bir NA TO üyesi. Finlandiya’nın bazı programlarda; operasyonlarda yer alması bizim çıkarımıza. NA TO’da ortak bir karar olmazsa bunu yapamayız. Bu bizim için çok önemli. Ve Finlandiya’da halkın büyük çoğunluğu üyeliğe karşı çıkıyor.

- Rusya korkusuna rağmen?

Bilmiyorum ben kimseden korkmuyorum. Öyle bile olsa biz kapımızı NA TO’ya açık tutuyoruz ve bence de bu kapıyı açık tutmalıyız ama henüz bunun için tarih yok.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr