Maraş katliamında bir oğlu öldürülen Satiye Yıldız, Suriyeliler için yapılmak istenen kampa karşı düzenlenen eylemde biber gazıyla da tanışmış.

Alevi Kültür Derneği Pazarcık Şube Başkanı Hasan Hüseyin Değirmenci, 1978’de Ümit isimli lokantaları kaç senelik ahbabı komşu esnaf tarafından yakıldığında 24 yaşındaydı. Hâlâ uykularından o günlerin kâbuslarıyla uyanıyor. Maraş katliamının ertesinde İsviçre’ye iltica etti. Bir süre mülteci kampında kaldıktan sonra ailesini yanına alışını, aynı işi yapanların dörtte biri kazanarak, sınır dışı korkusuyla her hareketine dikkat ederek hayat kurma çabasını anlatıyor şimdi. Katliamdan canını kurtarmış, sonrası eziyet...

Açıkça soruyorum, İsviçre’de sizin bulunduğunuz kampı yakınında istemeyenler eylem yapsa ne hissederdiniz? “Moral olarak çökerdik” diyor o da açıkça, “ama bu söylediklerime engel değil. Burası kamp için yanlış yer. Ülkelerine dönebilmelerinin koşulları sağlanmalı ya da sınıra yakın yerlerde olmalı Suriyeliler. Bakın bir yangın çıktığında şu ağaç, bu ağaç dinlemez, yakar gider...”

Katliam dolu tarihleri Alevileri zor mültecilik tecrübelerine mecbur kılmış. Kahramanmaraş’ın ovaya açılan ağzında, Suriyeli sığınmacılar için inşaatına başlanan konteyner kente karşı çıkan dört Sünni köyü de var. Ama burası asıl Türkiye’de Alevilerin toplu halde en yoğun yaşadığı bölge. Direniş çadırı etrafında dokunduğunuz hemen herkesin ya bizzat ya akrabaları üzerinden mültecilik tecrübesi var, neye benzediğini biliyorlar. Uzaktan bakınca anlaması güç gelebilir, bu itiraz neden?

O da mülteciydi

70’lerindeki Satiye Yıldız hayatının ilk biber gazını bu eylemlerde yedi. “Önce havai fişek sandım” diyor gülerek. 1978 Maraş katliamında Satiye Teyze’nin bir oğlu öldürüldü; mezarı hemen karşı ormanda. Nefes almadan sayıklar gibi katliam günlerini, elinde orakla, sopayla Alevilere saldıranları, karnı yarılan hamile kadınları, kapılarına kırmızı boya çalınışını anlatıyor. O da Almanya’da yedi yıl mülteci olarak yaşadı; birlikte gittiği bir kızı ve oğlu hâlâ orada. Devletin mülteci olarak ona verdiği evini raflarına kadar anlatıyor.

İçim parçalanıyor

Satiye Teyze Maraş’ta var olan çadır kent dışında, mahallelere sığınmış, sokaklarda yaşayan Suriyeli gördüğünde içinin nasıl parçalandığından bahsediyor. Bir liraysa bir lira, çocuklara gücü yettiğince yardım ettiğinden... Denk geldiğinde Suriyeli Kürtlerle konuşuyormuş da. Zaten ovadaki bazı köylerde yerleşik Suriyeli Kürtler de var. Ama işte her şeye rağmen Satiye Teyze, evinin birkaç yüz metre ötesindeki bu kampı istemiyor. “20 evden korkmam ama 20 bin insandan korkarım kızım” diyor. Suriyeli Arapların yirmişer otuzar bütün köylere dağıtılmasının daha iyi olacağını düşünüyor o. Toprağında “azınlık” olmak istemiyor.

 Bir travma tetiklendi

Müzisyen Ulaş Özdemir, Ezidi katliamından beri Alevilerin endişe dolu ruh hallerini ve bu kamp öncesinde kol gezen IŞİD’li korkusunu anlatıyor. AFAD kamplarıyla IŞİD’i aynı cümleye sokan her haber, diplerine gelen 25 bin kişilik bu kampa bakışlarını etkiliyor gayri ihtiyari. “Bütün o jandarmaları, Akrepleri, TOMA’ları görmek halkta burada askeri bir şey yapıldığı hissi uyandırıyor. Bunların hepsi Aleviler için Maraş olayları demek. Sanki bir travma tetiklendi”. Özdemir, failin suçla yüzleşmesi kadar mağdurun da acısıyla yüzleşmesi gerektiğini ama Alevilerin kendi aralarında dahi o günlerden çok konuşmadıklarını söylüyor. Tıpkı 1915’te Ermenilere ne olduğunun konuşulamaması gibi. Satiye Teyze’nin şimdi birden dökülüşü tetiklenen yüzleşilmemiş travma yüzünden belki de. Diğer yandan hâlâ kent merkezinde katliam anmasına izin verilmiyor; mevzudan konuşmaya kalkan da mağdurken “mezhepçilik” ithamıyla karşı karşıya kalabiliyor. “Kampla bu kadar yakın olmak insanları geriyor, bir gerginlik, bir karşılaşma, neyin neye yol açabileceğini bilmiyorlar çünkü. Baktığınızda Maraş olayları iki Sünni öğretmenin öldürülmesiyle başladı, sonra kaç Alevi öldürüldü” diyor Özdemir. Kaldı ki Sivas gibi Alevilerin yoğun yaşadığı yerlere başka sığınmacı kampları kurulacağı söylentisi endişeleri daha da katmerliyor. Özdemir’in işaret ettiği gibi, “bu insanlar neden korkuyor, anlamaya çalışmak lazım”.

 Kamp kurarak hak savunulmaz

Muhtarlık tecrübesi de olan Hüseyin Sayılır 25 yıl Almanya’da yaşadıktan sonra 2005’te Türkiye’ye kesin dönüş yapmış. “İlk gittiğimde bir buçuk yıl sokakta yattım” diyor. Düzenini oturttuktan sonra 15 yıl yaptığı iş de mülteci gençlere sosyal pedagojik destek vermek. “Savaşın dramını, insana neler ettiğini bilirim. Avrupa’nın Suriyelileri kabul etmeyip parayla buraya yollamalarını görmek lazım. Yapılması gereken, bu insanları Avrupa’da olduğu gibi topluma yerleştirmek, eşit haklar sağlamak, dil kursları açmak, çocuklarına eğitim şansı vermektir. Buraya yapılacak gibi kampları savunduğunda Suriyeli’nin hakkını savunmuyorsun. Her mahalleye dağıtıldığında onlar da entegre olabilirler. Bu haliyle savaş politakasının etkisiyle her an savaşacak bir güç oluyorlar. Ucuz işgücü olarak köleleştiriliriyorlar. Aynı zamanda iktidarın oy oranı düşük yerlerin dengesini değiştirme oyununda kullanılıyorlar.”

 

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr