Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın Ankara’daki karargahının ele geçirilmesine ilişkin arasında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç’in bulunduğu 15 kişiye dava açtı. Başsavcılık ayrıca 33 askeri yargı üyesine de FETÖ üyeliği iddiasıyla ayrı bir dava açtı.

İddianamede, 15 Temmuz gecesi derdest edilen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı Ömer Şevki Gençtürk, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargah ve Destek Kıtaları Grup Komutanı Tuncay Polat, Kara Kuvvetleri Denetleme ve Değerlendirme Başkanı Ali Doğan müşteki olarak yer aldı. Şüpheliler arasında Kuvvet Geliştirme ve Teşkilat Daire Başkanı Tuğgeneral Erhan Caha, Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Cari Harekat ve Komuta Kontrol Daire Başkanı Adem Boduroğlu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargahında Harbe Hazırlık ve Eğitim Daire Başkanı tuğgenaral Ali Rıza Çağlar, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Harekat Daire Başkanı İbrahim Tuğgeneral Lütfi Nuhoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tayin Daire Başkanı Mücahit Tamer, Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç.

İddianamede, KK Komutanlığı Karargahı’nın ele geçirilmesi şöyle anlatıldı:

“Yukarıda açık kimlikleri yazılı bulunan ve KKK.’lığı personeli olan şüpheliler olay günü sabah saatlerinden itibaren darbe hazırlıklarına başlamışlardır. İlk olarak olay günü itibariyle yıllık izinde bulunan ve örgüt üyesi olan kişiler sabah saatlerinden itibaren acil olarak mesaiye çağrılmışlardır . Yıllık izin kullanan ancak örgüt üyesi olmayan kişilere yönelik olarak herhangi bir çağrı yapılmamıştır.

Olay günü FETÖ mensubu olmayan askeri personel saat 17:00-18:00 sıralarında servislerle ve özel araçları ile mesailerini tamamlayarak kışlayı terk etmişlerdir. Darbe hazırlığında olan şüpheliler ise mesaiye kalarak karagah binasında darbe saatini beklemişlerdir. Saat 20:00 sıralarında evlerinde bulunan bir kısım şüpheliler ise telefon açılarak KKK’ lığına çağrılmışlardır. Saat 21 : 00 sıralarında şüpheliler darbe girişimine karşı geleceklerini düşündükleri müştekileri ellerini ve ayaklarını koli bantları ile bantlayarak etkisiz hale getirmişlerdir. Darbe girişimine iştirak etmeyeceklerini düşündükleri nöbetçi personeli ise nöbetlerinin bittiğini ve idari izinli olduklarını belirterek kışla dışına çıkartmışlardır. Saat 22:00 dan itibaren KKK’ lığı Karargah binası ve kışla şüpheliler tarafından tamamen ele geçirilmiştir.

Darbe girişimine katılması planlanan ancak kışlada bulunmayan şüphelilerden , eğitim elbiselerini ( kamufulajlarını ) giyerek ve silahlarını yanlarına alarak kışlaya gelmeleri istenmiştir. Silahları bulunmayan şüphelilere ise erlere ait silahların muhafaza edildiği silahlığın kapısı kırılarak G-3 piyade tüfekleri dağıtılmıştır. Şüpheliler KKK. ‘lığı karargah binasını ve kışlayı ele geçirdikten sonra darbe karşıtı sivil halkın ve polislerin kışlaya girişlerine engel olmak amacı ile tüm giriş kapılarında 16/07/2016 günü sabah saatlerine kadar silahlı olarak nöbet tutmuşlardır. Normal şartlarda birkaç er ve bir uzmançavuş ile nöbet tutulan giriş kapılarında, olay günü yüksek rütebli şüpheliler 15-20 kişilik guruplar halinde nöbet tutmuşlardır. Giriş kapılarına gecenin ilerleyen saatlerinde gelen askeri personel örgüt mensubu değil ise kesinlikle kışlaya alınmamıştır. Örgüt mensubu olan şüpheliler ise giriş kapılarında bulunan rütbeli kişiler tarafından isimleri kontrol edildikten sonra kışlaya kabul edilmişlerdir.

KKK’ lığı Karargah binasının ve kışlanın şüheliler tarafından ele geçirilmesi esnasında veya şüphelilerden geri alınması sırasında herhangi bir çatışma yaşanmadığından Karargah giriş kapılarında veya kışlanın genelinde ölümle veya yaralanmayla neticelenen herhangi bir olay yaşanmamıştır. 16/07/2016 günü sabah saatlerinden itibaren ülke genelinde darbe girişiminin başarısız olduğunun anlaşılması üzerine şüphelilerinden büyük çoğunluğu sivil kıyafetlerini giyerek kışlayı terk etmişlerdir. Kışlayı terk etmek istemeyen çok az sayıdaki şüpheliler ise polis memurlarınca veya sabah saatlerinden itibaren kışlaya gelen darbe karşıtı askeri personel tarafından gözaltına alınmışlardır.”

ÜST DÜZEY İSİMLERİ KURTARAN KORGENERAL SANIK OLDU

İddianamede sanık olarak en dikkat çeken isim ise Korgeneral Yıldırım Güvenç oldu. Darbe gecesi Akıncı Üssü’ne giderek dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’in arasında bulunduğu üst düzey generallerin kurtarılmasında aktif rol oynayan Yıldırım Güvenç, darbecilerin atama listesinde TRT Genel Müdürü olarak gözüktüğü için sanık oldu.

İddianamede, Güvenç’in 21 Temmuz 2016 tarihli ifadesi şöyle:

“........ Halen Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı olarak görev yaptığını, Eşi Meryem Esin GÜVENÇ ‘in emekli öğretmen olduğunu, oğullarımdan Ali Bilge GÜVENÇ’in Aselsan'da Nano Teknoloji üzerine araştırma görevlisi olarak çalıştığını, Hamza Kaan GÜVENÇ’in ise Serdar Plastik'te Ankara Sanayi Bölgesinde Teknik Müdür olarak çalıştığını, Vakıfbank ve Akbank'ta hesaplarının bulunduğu, 1973 yılında Kara Harp Okuluna girdiğini, 1976 yılında Topçu Teğmen olarak mezun olduğunu, 2002 yılında YAŞ kararıyla Tuğgeneral, 2007 yılı YAŞ kararıyla Tümgeneral, 2011 yılındaki YAŞ kararıyla da Korgeneral olduğunu, 2011-2013 yılları arasında Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı olarak görev yaptığını, 2013-2015 yıllarında 2. Kolordu Komutanı olarak görev yaptığını, 2015 Ağustos ayından beride Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı olarak görev yapmaktığını,

15 Temmuz 2016 tarihinde izinli ya da raporlu olmadığını, Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı karargahı Etlik kavşağında bulunduğunu, olay günü saat 20:30 sıralarında görev yerinden ayrılarak merkez orduevinin arkasında bulunan Türk Ocağı Caddesindeki lojmanına gittiğini, ikamet ettiği evde askeri telefon hattı bulunduğunu, akşam 22:00 sıralarında bu hattan Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığında Kurmay Başkanı vekili olarak görev yapan Kurmay Albay Ömer Faruk isimli şahsın aradığını, bu kişinin soyismini hatırlamadığını, kendisine bir mesaj geldiğini ve bu mesajda görevlendirmeler olduğunu, sıkıyönetim ilan edildiğinin belirtildiğini, mesajda kimin imzası olduğunu sorduğunda, Genel Kurmay Karargahında çalışan Tuğgeneral Mehmet PARTİGÖÇ'ün imzasının olduğunun söylendiğini, kendisinin de "s.tir et" dediğini ve arabayı lojmanın ana giriş nizamiyesine değil, arka tarafındaki tali nizamiyesine gönderilmesini istediğini, bu sırada lojmandan bağırtı sesleri geldiğini duyduğunu,

Hava Korgeneral Genel Kurmay Lojistik Başkanı Tayfun ERBİLGİN'in eşinin bağırması nedeniyle eşinin balkona çıktığını, eşinin balkona çıkması üzerine Tayfun ERBİLGİN'in iki kişi tarafından yaka paça zorla bir yere götürüldüğünü söylediğini, kendisinin de bu yüzden arabanın arka tarafındaki nizamiyeye yani mobil deskoma gönderilmesini istediğini, şoförünün sivil olduğunu, Ömer Faruk Albayın talimatıyla şoförünün evinden önce karargaha gelip, makam aracımı alıp daha sonrada lojmana geldiğini, şu an saat kaçta geldiğini hatırlamadığını, sonrasında makam aracının filamasını ve yıldızlarını söktürdüğünü, aracına arka taraftan bindikten sonra Çetin Emeç Bulvarı ve Konya Yolu üzerinden nizamiyeye hatırlamadığım bir saatte geldiğini, yolda giderken Ankara Emniyet Müdürlüğünün önünden de geçtiğini, o sırada emniyetin henüz bombalanmadığını, nizamiyeye varınca harekat merkezine gidip emir komutayı devraldığını, gelen mesajlara bakmaya başladığını, bu arada Genelkurmay ve Kuvvet Harekat merkezini aradığını, maalesef hiçbir yerin cevap vermediğini, diğer kuvvet harekat merkezlerinin de aynı durumda olduğunu anladığını, daha sonra cep telefonlarıyla temas kurmaya çalıştığını,

4. Kolordu komutanını aradığını ancak ulaşamadığını, etrafta tanklar olması nedeniyle zırhlı tümeni ve 28. Tugayı aradığını, onlardan da cevap alamadığını, Ankara Garnizonda Eğitim Doktrin Komutanı Orgeneral Kamil BAŞOĞLU'nu aradığını, ona da ulaşamadığını, yaptığı temaslar sonucunda Ankara Garnizonunda ki en kıdemli generalin kendisinin olduğunu anladığını, hemen sıfatını silahlı kuvvetler komuta harekat merkezi ve kara kuvvetleri harekat merkezini deruhte eden komutanlığa çevirdiğini, tekrar zırhlı tümeni ve 28. Tugayı aramaya başladığını, 28. Tugay komutanı olan Tuğgeneral Ali KALYONCU'nun görevi bıraktığını, Ali KALYONCU'nun da asıl Tugay Komutanı Tuğgeneral Cüneyt'in makamına oturduğunu, Tuğgeneral Cüneyt'i cep telefonundan aradığını, kışlasına dönmesini, sağda solda salak salak dolaşan zırhlı araçları kışlaya döndürmesini emrettiğini, nerede olduğunu sorduğunu, evde olduğunu söylediğini, askerlikte alarm durumunda bütün askeri personelin birliklerine dönmesi zorunlu olduğunu, bu yüzden ona bağırdığını ve kızdığını,

Cüneyt'in kışlaya gidememesi üzerine, kışladaki en kıdemli personeli bulduğunu, ismini hatırlamadığını, ancak ceride de yazılı olduğunu, ceridenin bir suretinin Kara Kuvvetleri Komutanlığında, bir suretinin de Genel Kurmay Başkanlığında olduğunu, bir suretinin de Genel Kurmay 2. Başkanlığ’ında, bir suretinin de Kara Kuvvetleri Komutanlığı lojistik komutanlığında bulunduğunu, 28. Tugay ile görüştüğünde Yarbaya emir komutanın onda olduğunu Ali KALYONCU'yu bulup yakalamasını, zırhlı araçları bulup kışlaya çekmesini emrettiğini, ilerleyen saatlerde darbeci Tuğgeneral Ali KALYONCU ile beraber bir Albay ve bir Yarbayın bizim tutuklama girişimimiz nedeniyle 28. Tugayın arka tarafından araziye kaçtıklarını, ancak tugayın ön tarafındaki darbeci ekibin yakalandığını, ayrıca Etimesguttaki Zırhlı Birlikler Eğitim Tümen Komutanlığını da hem askeri hattan, hemde cep telefonundan aradığını, orada da darbeci Kara Kuvvetleri Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Ahmet Bican KIRKER'in tümen komutanlığına geçtiğini öğrendiğini, onunla telefonla görüşmek istediğini, telefona çıktığını, ona derhal komutayı bırakıp teslim olmasını, fakir milletin parasıyla alınan tank, zırhlı aracın milletin üzerine doğrultulmasının hesabının sorulacağını anlattığını,

Ahmet Bican KIRKER’in de kendisine konseyin kararı olduğunu söylediğini, kendisininde ona bunun ölüm fermanı olduğunu söylediğini, Ahmet Bican KIRKER ise kendisine "Vatan Sağolsun" dediğini, bu zaman zarfında 2010 yılında Özel Kuvvetler Komutanlığı yaptığını, bu sırada maiyetinde Tuğgeneral olarak görev yapan ve halen Özel Kuvvetler Komutanı olan Tümgeneral Zekai AKSAKALLI ile de telefonla görüştüğünü, oda kendisine Ankara'da ki bir düğünden çıkıp evine giderken yolda derdest edilmeye çalışıldığını, eşinin yaralandığını halen Özel Kuvvetler Komutanlığına gitmeye çalıştığını söylediğini, ayrıca darbeci Semih TERZİ'nin adamlarıyla beraber Özel Kuvvetler Komutanı makamına gittiklerini ve artık Özel Kuvvetler Komutanının kendisi olduğunu söylediğini anlattığını,

Özel Kuvvetlerdeki olaylarda şehit olan Ömer isimli emir astsubayı ile Zekai AKSAKALLI telefonda görüşerek, ona darbeci ekibin engellenmesi konusunda gerekli talimatları verdiğini, o çocuğunda gereğini yaptığını, ancak şehit olduğunu, sonra ki görüşmede ise Zekai ‘nin kendisine bulundukları faaliyetler nedeniyle darbe girişiminin sıkıntıya girdiğini, bu nedenle kendisine dikkat etmesi gerektiğini söylediğini, karargahın lambalarını söndürdüğünü, uçakların ses duvarını aşarak ve alçak uçuşla karargahın üzerinden gözdağı vermek amaçlı geçişler yaptığını, Ankara Valisi ile Ankara Emniyet Müdürü Mahmut KARSLAN ile de telefon görüşmeleri yaptığını, Mahmut KARSLAN ile asker ve polis arasında irtibat kurmak için karşılıklı ekip gönderilmesi gerektiğini anlattığını, darbeye karışmayan masum askerlerin halk tarafından olumsuz olaylara maruz kalmaması için tedbir alınması gerektiğini de söylediğini,

Mahmut beyle gün boyu akşama kadar defalarca telefonda görüştüklerini, Ankara Merkez Komutanı olan Tuğgeneral Nevzat'la da defalarca konuştuklarını, darbecilere müdahale konusunda emirler verdiğini, Tuğgeneral Nevzat'la, sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Hakan ve yanındaki Albay ile Yarbay veya Binbaşının yakalanması konusunda da görüşmeler yaptığını, Zekai ile komutanların nereye götürüldüğünü anlamaya çalıştıklarını, Gece 24:00 ile 03:00 arasında üç helikopterin değişik zamanlarda Genel Kurmay karargahından komutanları bilinmeyen bir yere götürdüklerini öğrendiklerini, Genel Kurmay karargahına darbecilerin 15 tank, 3 zırhlı araç 1 tanede cobra soktuklarını, bunlara karşı güçlü bir tedbir alınması gerektiğini, bu amaçla zırhlı eğitim tümen komutanlığındaki yarbay ile görüştüğünü,

Zırhlı tümenin bağlı olduğu komutan olan Korgeneral Metin İYİDİL ile onun devre arkadaşı olan ve EDOK'ta çalışan Korgeneral Faruk ŞENGÜL’ün sabaha karşı sivil kıyafetle Kara Kuvvetler Lojistik Komutanlığı harekat merkezine geldiklerini, Metin İYİDİL'e zırlı tümene gidip sorunu çözmesini söylediğini, bu arada zırhlı tümendeki Erkan Başkana emirler vermeye devam ettiğini, Metin İYİDİL'in de darbenin sonlandırılması için girişimi ve gayretlerinin olduğunu, bu çalışmalar sonucunda zırhlı tümene atanan darbeci tümen komutanı Ahmet Bican KIRKER teslim olduğunu, Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığında çok sayıda asker yok olduğunu, genelde işçilerin ve sivil memurların, subay, astsubayların olduğunu, bakım komutanlığına bağlı fabrika ve önemli mühimmat birliklerinin var olduğunu, 54 il ve ilçedeki mühimmat birliklerinden darbeye katılanların olmadığını, olaya müdahale ettiğinde bütün birliklere dışardan içeriye kimseden sokulmaması,

dışarıya mühimmat çıkarılmaması gibi konularda detaylı resmi mesajlar gönderdiğini, ancak Sincan ilçesi yenikent mevkiinde bulunan İnsani Yardım Tugayı Komutan vekili Kurmay Albay Ali ERASLAN’ın darbe gecesi saat 21:00 sıralarında sivil kıyafetle kışlaya geldiğini, bu durumun bu kişinin önceden emir aldığını gösterdiğini, başta nizamiyeden içeriye almak istemediklerini, Ali ERASLAN’ın ben kışla komutanıyım diye bağırıp çağırarak kışladan içeriye girdiğini, İnsani Yardım Tugayına girerek 4 tane Land Rover hazırlattığını, yanına aldığı silahlı rütbeli personel ile birlikte Akıncı Kışlasına giderek, darbecilere yardım için lojman nizamiyesinin emniyetini aldığını, Ali ERASLAN'ın ekibinde bulunan askerlerle İnsani Yardım Tugayının Erkan Başkanı Albay Erkan ile bakım komutanı Tuğgeneral Sıtkı VARLI irtibat kurarak teslim olmalarını istediklerini, bir kısmının teslim olmak istediklerini, ancak darbeci ekibin onları ayaklarından vurduklarını, Zırhlı tümendeki darbeci ekibin teslim olmasından sonra kendisinin Genelkurmay Karargahı ve Akıncılar Kışlasına operasyon yapılması için hazırlık maksatlı olarak tank çekicileri zırhlı tümene gönderip, tankları yüklettiğini, gece boyunca 1. Ordu komutanı ile de istişareler yaptığını,

1. Ordu Komutanının kendisine sayın Genel Kurmay Başkanını emri olduğunu, Akıncı Üssünün çok hassas olduğunu, Akıncı kışlasına giderek orada rehine olarak bulunan komutanların kurtarılmasını emrettiğini, bunun üzerine yüklettiği tankları Akıncı Üssüne göndermeleri için Erkan Başkana emir verdiğini, tankların ve zırhlı araçların yola çıktığını, kendisininde karargahından sivil plakalı ve flaması çıkarılmış makam aracı ile yola çıktığını, ancak eğitim kıyafeti ve silahının üzerinde olduğunu, yolda iken Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai AKSAKALLI ile telefonla ile görüştüğünü,

Zekai paşanın da kendisine Albay Murat YİĞİT komutasında bir grup Özel Kuvvet mensubunun Akıncı Üssüne gönderdiğini söylediğini, kendisininde nizamiye de kendisini karşılamalarını söylediğini, çünkü bütün komuta heyetinin orada rehin durumda olduğunu, Nizamiye de Albay Murat Yiğit’in kendisini karşıladığını, ayrıca zırhlı araçları götüren grup komutanına araçların taşıyıcıdan indirilerek, ateşe hazır edilmeleri ve emre hazır olmalarını emrettiğini,

Albay Murat YİĞİT’in kendisini kontrollerinde olan ve polis özel harekat daire başkanının da bulunduğu binaya götürdüğünü, Akınca üssünde 300-350 civarında Özel Harekatçı polisin olduğunu gördüğünü ve bunların amiri olan Turan isimli emniyet müdürü ile görüştüğünü, gittikleri binada bütün sorumluları toplayarak kendisini tanıtıp onlarla görüştüğünü, emir komutayı aldığını söylediğini ve kendisine mevcut bilgileri arz etmelerini istediğini, ancak halen komutanların nerede olduklarını bilmediklerini, Üssün çok büyük olduğunu ve birçok binanın olduğunu gördüğünü, ancak muhtemelen olabilecekleri yerleri kendisine tahminen söylediklerini, müzakereci olarak Albay Murat YİĞİT'i görevlendirdiğini, çünkü durumun çok kritik ve net olmadığını,

Albay Murat YİĞİT'e müzakere yöntemini anlatarak ona zırlı tümendeki darbeci ekibin teslim olduğunu, 28. Mekanize tugayındaki darbeci ekibin büyük bir kısmının teslim olduğunu, Genel Kurmayın teslim olduğunu, PARTİGÖÇ denen darbecinin Zekai paşa ile görüşerek bir savcı ve bir generalin gelmesi halinde teslim olacağını beyan ettiğini anlatmasını söylediğini, böylece ekibin direncinin bitmesini sağlamak istediğini, ayrıca aksi halde tankların arkada olduğunu burayı dümdüz edeceğini bilmelerini söylediğini ve Albay Murat YİĞİT'e 1 saatlik vakti olduğunu söylediğini, Akıncı Kışlasının fakir milletin milyarlarca lirasıyla yapılan çok önemli bir tesis olduğunu, tesisinde zarar görmemesini istediğini, Albay Murat YİĞİT’in gittikten sonra önce Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Fahri KASIRGA‘nın serbest bırakıldığını, daha sonra pist başındaki kuleye ekibi ile birlikte çıktığında, komutanların yerini nokta nokta görmeye başladığını, ancak içinde kimin olduğunu seçemediğini, darbeci ekibin aldıkları önlemler sonucunda direncinin kırıldığını, komutanların etrafındaki darbeci ekibin yavaş yavaş çekilmeye başladığını, komutanlarında gözlerini açıp etrafa bakacak duruma geldiklerini, bu fırsattan istifade ile telefonla kendisine ulaştıklarını,

kendisininde etraflarında kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra tarif ettikleri yere ekibi ile gittiklerini, gittikleri yerde Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER, Yüksek Askeri Şura üyesi Akın ÖZTÜRK’ün ayrı ayrı yerlerde bulunduklarını, üstlerinin ve başlarının oldukça perişan vaziyette olduğunu gördüğünü, Akıncı Üssüne gitmeden önce Akıncı Üssündeki rehin konumda olan ancak telefonla görüşebilen ismini cerideye yazdırdığım ancak hatırlayamadığı bir subaya "uçağı kaldıranda, mühimmat yükleyende, ikmal edende suçludur," dediğini, konuştuğu subayın ise kendisine bu konudaki emirleri Akın ÖZTÜRK'ün damadı olan ismini bilmediğim Yarbayın verdiğini söylediğini,

Yaşar GÜLER ve Akın ÖZTÜRK'ü aldıktan sonra, başka bir yere geçerek şu anki Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin ÜNAL ile çevredeki diğer binalarda rehin tutulan Tuğgeneral, Korgeneraller ve Tümgeneralleri kurtardıklarını, ancak Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki ÇOLAK ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan UYAR ve Kara Kuvvetleri Personel Başkanı Şevki GENÇTÜRK ile buluşamadıklarını, ancak bu kişilerin kendilerinin intikal etmeye başladıklarını, bu faaliyetlerden sonra Milli Savunma Bakanı’nın kendisini telefonla aradığını, onunla görüşerek durumu anlattığını, ayrıca Başbakanlık Özel Kaleminden kendisini arayan kişi ile de görüştüğünü ve mutlu haberi verdiğini, daha sonra kurtarılan komutanlar ile birlikte bir kortejle saat 17:30 sıralarında Akıncı Kışlasından Ankara'ya doğru E5 yolu üzerinden harekete geçtiklerini, polis kontrol noktalarından geçerek yola devam ettiklerini,

Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargahına gidince Akın ÖZTÜRK’ün orada indiğini, kendisinin de Genel Kurmay 2. Başkanı Yaşar GÜLER'i evine bıraktığını, orada eşi ile görüştüklerini, daha sonra kuvvet komutanları ile görüşmek amacıyla Kara Kuvvetleri karargahına döndüğünü, bu esnada Genel Kurmay ve Kara Kuvvetleri Karargahları’nın da kurtarılmış olduğunu, olayın bütün detaylarının hazırladığı ceridede yazılı olduğunu, kendisinin darbe girişimine katılmadığını,

bu kapsamda kimseye emir vermediğini, kimseden emir almadığını, aksine darbeye karşı hayatını ortaya koduğunu, müdahale ettiğini, bu konuda Zekai paşanın da kendisine dikkat et şeklinde söylediği sözler önemli bir delil olduğunu, darbeci ekip tarafından hazırlanan atama listesinde TRT Genel Müdürü olarak isminin yazılı olduğunu bildiğini, ancak bu görevlendirmenin bilgisi ve rızası dışında olduğunu, aksine TRT Genel Müdürlüğünü basan Albay yada Yarbay rütbeli bir darbecinin TRT Genel Müdürünün kendisi olduğunu iddia ettiğini, darbe hazırlığı yapıldığı yönünde olay öncesinde herhangi bir bilgisinini olmadığını, eğer olsaydı gereğini yapacağını, üzerine atılı suçu kabul etmediğini....... ” söyemiştir.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr