MUSTAFA K. ERDEMOL / [email protected]

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Müsteşarı Tuğgeneral Ahmed Asiri’nin, uluslararası koalisyon ile beraber IŞİD’e yönelik yapılacak muhtemel kara operasyonuna katılmaya hazır olduklarını bildirdiğini duyunca insan sormadan edemiyor tabii. “Suudi Arabistan’ın ‘teröre karşı’ kurulmasında öncülük ettiği şu İslam İttifakı’na ne oldu?” diye.

Şunun şurasında daha ne kadar zaman oldu ki? Bir hayli kapsamlıydı da üstelik. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 34 ülke vardı ittifakta. Her ne kadar adı İslam İttifakı olsa da, İran, Irak, Suriye gibi İslam ülkelerini kapsamıyordu. Bu “İslam İttifakı”nın en büyük destekçisinin İsrail olduğunu da anımsatalım. Diplomatik bir yemekte bile Mısır yetkilileriyle oturmayacak kadar ilkeli(!) olan Türkiye’nin bu ittifak içinde Mısır’la beraber oluşu başka bir garabettir elbette. Suudiler bu ittifak öncesi Sünni yönetimi destekledikleri Yemen için de bir koalisyon kurdular biliyorsunuz. En büyük askerleri de ekonomik yardımlar karşılığı Yemen’de sahaya sürdükleri Sudan askeri.

Bu bir alışkanlık

Suudiler için ittifaklar, koalisyonlar kurmak neredeyse bir alışkanlık. Bayılıyorlar buna. Buna benzer her girişimlerinde en büyük destekçisi de ABD tabii. Hem de 70’lerden beri böyle bu. Sadece etkinlik kurmak istediği İslam coğrafyasında değil, en ilgisiz bölgelerde bile ABD’nin en büyük dostudur Suudi Arabistan. 70’li yıllarda adına, adeta dalga geçilircesine “Safari Kulübü” denilen bir koalisyonda Mısır, Fransa, Fas ile birlikte Suudiler de vardır. Finansın kaynağı da kendisidir ebette. Angola’da, Nigaragua’da solcu ya da halkçı hükümetlere karşı uğursuz operasyonlarda Suudi desteği olduğunu bilmeyen yok. CIA’e bölgedeki operasyonlar için sağlanan finansman Kongre tarafından işkence iddiaları üzerine kesilince gizli operasyonlar yapan CIA’e parayı Suudiler verdiler. Sadece petrol zengini olan, bunun dışında “büyük güçler” arasında yer almasına yaracak hiçbir özelliği olmayan Suudi krallığı böylelikle hem kendisini ciddiye aldırabiliyor hem de, asıl neden bu, Ortadoğu’daki emelleri için emperyal desteği de garantilemiş oluyor aklınca.

Ne oldu ittifak?

Baştan sorunluydu zaten. O nedenle bir şey yapamadı. Yapamazdı, yapamayacak da. Türkiye’nin Mısır’la olan sorunlarına rağmen içinde yer aldığı ittifakta gönülsüzlüğü “asker vermeyeceğiz” demesiyle belli olmuştu. Diğer ülkelerin çoğu da zaten “ateşi maşayla” tutmayı seçen ülkeler.

Hatırlayalım.Gelişmeleri izleyenler bilirler. El Arabiya televizyonu Suudilerindir. Oldukça yetkili Suudi prenslerinden biri olan Abdul Rahman’ın Irak’ta ortaya çıkan İslam Emirliği’nin gerçek yöneticisi olduğu, hem de bir marifetmiş gibi övünerek duyurulmuştu bu kanalda. İslam Emirliği de ne ola ki denecekse belirteyim: Irak Şam İslam Devleti, IŞİD. Peki kendisi için de tehlikeli olan bu örgütü neden kursun, desteklesin? Bu bir devlet politikası da ondan. Nerede, kim tarafından kurulursa kurulsun Sünni örgütlere yardım etmek bir cihat politikası Suudi Arabistan için.

Cihat’ın fikir babası: Brezinski

Suudiler’in cihattan anladığı diğer cihatçılardan anladığından farklı. Vahhabi karşıtı olan, başta Şii’lik olmak üzere İslam’ın diğer mezheplerine yönelik bir cihat anlayışı bu. ABD’nin, “Karanlıklar Prensi” olarak da bilinen yetkililerinden Zbignew Brezinski’nin oluşturduğu Ortadoğu’da Cihatçı yapılar kurulması doktrininin en büyük uygulayıcısıdır Suudi Arabistan. IŞİD’e ilk başta verilen destek, en azından büyümesine ilişkin sessizlik bu doktrinin bir parçası.

Bu cihatın bir parçası olarak Suriye’de CIA- Suudi Araistan ortaklığı var. CIA, Suriye’deki tüm operasyonlarını Suudi parasıyla gerçekleştiriyor. Bu bir iddia değil. ABD’li senatör Ron Wyden, CIA’in operasyonlar için neden Suudi arasına ihtiyaç duyulduğunu sormuştu Kongre’ye. Suriye’deki operasyonun Suudi ayağının başı yakınlarda ölmüş olan uğursuz Prens Bender bin Sultan’dı. Bu uğursuz Doğu Avrupa ülkelerinden, AK-47 başta olmak üzere binlerce silahı Suriye’ye geçirdi, CIA’in yardımıyla tabii. Benzeri bir operasyonu yine CIA ile Suudi Arabistan 2012’de Hırvatistan’a yapmışlardı. Suriye’de halen süren CIA-Suudi Arabistan operasyonunun Suudi ayağının şimdiki şefi de önceki adar uğursuz olan Prens Muhammed bin Nayif.

Suudi Arabistan’ın açık desteğini sürdürdüğü örgütler Ceyş ül İslam ile El Nusra. Zaman zaman destek için önceliği değişen örgütler de var.

Bu katılma kararı ne?

Peki ne oldu da, zaten “teröre karşı” kurulmuş olan İslam İttifakı varken Suudiler, IŞİD karşıtı koalisyona katılma kararı aldı? İlk neden elbette İran. ABD/Batı ile anlaşmanın ardından hem petrol piyasasına güçlü bir dönüş yapan, hem de bölgedeki ağırlığı, ektisi özellikle IŞİD’e karşı mücadelede iyice ortaya çıkan İran, zaten “güçler arasında” olamamış Suudiler için büyük tehlike.

Kim ne derse desin, son Cenevre görüşmelerinde Suudiler neredeyse masada yoktu, tıpkı Türkiye gibi. Ayrıca IŞİD’e karşı koalisyonda bölgede güç savaşı veren ABD ile Rusya da var. İran bu koalisyonun kilit ülkelerinden biri. Suudilerin bu koalisyona katlımı İran/Rusya karşıtlığı üzerine kurulu. Yemen’de burnu pislikten kurtulacak gibi görünmüyor. Irak’ta bir Sünnistan kurma hayali gittikçe imkânsızlaşıyor. Sınırları içerisinde bulunan, çoğu da, dne kadar en azından, tuhaf bir biçimde Suudi rejimi destekleyen Şii topluklarını da Şeyh Nemr’in idamıyla karşısına almış durumda.

Koalisyona katılmakla, zaten IŞİD’e karşı onu yok etmek üzere bir hayli mesafe alınmışken bir katısının olamayacağını da biliyor Suudi Arabistan. Bir türlü kabul edilmediği o masada yer almak. Derdi bu.

Ancak bunu yaparken olma olasılığı ortadan kalkmış önerilerle geliyor. Suriye’ye, Yemen’e olduğu gibi uluslararası bir güçle kara harekatı yapılmalı diyor örneğin. Duyan da Yemende başarıya ulaştığını sanır. O kadar aptalca bir öneri ki bu, BM’den asla bu yönde bir karar çıkmamışken, ABD bir hayli mesafeli dururken, kara harekatında İran’ın, Rusya’nın karşısına çıkılacağını biliyorken, Suudi Arabistan intihar etmek istiyor diye düşünüyor insan.

Suriye’de üç ay içinde çok mesafe alındı. Dengeler ciddi anlamda değişti. Sadece IŞİD değil, Suudi Arabistan da yenildi. Ama Suudilerin bunu fark etmedikleri ya da etseler de “kuyruğu dik tutmaya” çalıştıkları çok açık.

***

İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan toplantısından haberiniz var mı?
İsrail gazının Avrupa’ya taşınmasında Türkiye dışı alternatifler aranıyor. İlk adım: Mısır’la koordinasyon komitesi kurulması

Lefkoşa’nın Rum kesiminde Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail arasında üçlü işbirliği toplantılarının sürdüğü, toplantılar sonucu Mısır ile koordinasyon komitesi kurulduğunu Recep bey de duymuştur herhalde.

Konu İsrail doğalgazının taşınması tabii ki. Haberi Rum kesiminde yayınlanan Fileleftheros gazetesi yazdı, yani sır değil bu. İsrail gazının sanıldığı gibi Türkiye değil Yunanistan üzerinden Avrupa’ya aktarılması planları yapılıyor. Burada en ağır basan konu da Mısır’ın rolü. Ayrıca Rum tarafında bir de terminal inşa edilecek.

İsrail, Kıbrıs, Yunanistan arasında gerçekleştirilen toplantılar sonucu oluşturulan teknik komite Mısır’ı da konuya dahil ederek Türkiye’yi devre dışı bırakacak bir alternatif oluşturmaya çalışıyorlar. Güney Kıbrıs hükümeti bakanlar kurulunun, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Mısır üçlü işbirliği çerçevesinde bir komitenin kurulmasına onay verdiği de haberde yer alıyor. Komitenin hedefi, 9 Aralık 2015 tarihinde Atina’da gerçekleştirilen üçlü zirvede kararlaştırıldığı üzere işbirliğini derinleştirmek.

Ürdün de var Bulgaristan da

İşler Recep beyin istediği şekilde gelişmiyor yani. Öyle ki yeni bir üçlü görüşme daha planlanıyor, bu kez Ürdün’le ilişkiye geçildi. İlk temaslar gerçekleşti bile. Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzeye bir yetkili 15 Şubat’ta Ürdün’ün başkenti Amman’a gidecek. Yunanistan ile Güney Kıbrıs bu temasları Doğu Akdeniz’in ötesine taşımayı planlıyorlar. Bulgaristan da görüşmelerin yapılacağı bir diğer ülke.

Fileleftheros’ haberine göre Türkiye’den henüz resmi düzeyde bir tepki gelmiş değil. Recep Bey Ekvador’da protestocu dövdürmekle meşgulken tepki göstermeyi akıl edememiş demek ki. Bir tepki gösterilmesi gerektiğine inandığımdan değil elbette, egmenler arası ilişkilerin kötülüğünden, iyiliğinden bize ne? Sadece “büyük devlet”in hali pür melali ilginçleşiyor gün geçtikçe. O nedenle aktarayım istedim.

Kaynak: Birgun.net