Bir tv programında ‘istem dışı körlük’ denebilecek bir deneyimin belgeselini izledim. Sunucu elindeki bir gazeteyle birlikte mikrofonu uzattığı kişilere 45 saniyede gazetede kaç fotoğraf olduğunu sorar. Yapacakları iş basittir, sayfaları çevirip fotoğrafları sayacaklardır. Verilen yanıtların hepsi yanlıştır, ama asıl önemlisi; doğru yanıtın aslında gazetenin ilk sayfasında görünür yerinde yazılı olarak var olmasıdır ve buna rağmen görsellere kilitlendiği için kimsenin yazıya bakmamasıdır. Aynı programda bir başka örnek ise; kurgulanmış bir soyguna tanık olan kişinin soygunu izleyen kişilerce manipüle edilmesi. Soygun bitip polisler gelince marketteki herkes oldukça kısa boylu adam için 1.80-1.90m gibi tarifler yapar. Sürüye karşı gelmek zordur ve çok geçmeden kahramanımız adamın uzun boylu olduğuna kendini ikna eder. Mahalle baskısına maruz kalıyorsunuz ve bu gerçekten çok güçlü. Sunucu programında bu tür tasarımları planlayan kişileri ‘zihin kontrol ustaları’ olarak nitelendiriyor..

‘İstem dışı körlük’ ve ‘toplum baskısı’ insanın düşünsel yetisinin, eleştirel bakışının kontrolünü teslim alıyor.

Eleştiri ise iradi bir başkaldırı. Eleştirinin tanımına, buradan yapmak için lafı uzattığımın farkındayım. Çünkü eleştirinin özü iktidar, hakikat ve özne arası birbirine bağlı bir demet ilişkiden oluşuyor. Çünkü eleştiri, öznenin hükmedilmekten kurtuluşunun temin edilebileceği bir alandır/alan olmalıdır.

Kant ise bilme cesaretinden bahseder, iktidar ve hakikat bağlamında özneyi hükmedilmekten kurtarma girişimini, aydınlanma ile tanımlar. Eleştiriyle ilgili esas sorumluluğun bilgiyi bilmekten geçtiğini söyler. Onun aydınlanma dediği şey yani. “...Nesneyle ilgili bilgimizin sınırlarını ve koşullarını arayan eleştirel bir felsefe değil de; öznenin, kendimizin dönüştürülmesinin sonsuz olanaklarını arayan bir eleştirel felsefe.” (Michel Foucault, The Politics of Truth)

Eleştiri herşeyden önce derinlemesine bilgi, kavrama, analiz gücü gerektirir, açıklayıcı, inceleyici, göstericidir, eğitim ve araştırma gerektirir, düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde bir haktır. Hiç bir eleştiri korku karşısında gerilememelidir, yoksa zamanla kullanılmaz hale gelir.

Batının ‘critique’ kavramını mübahase, münakaşa, muahaze, takriz, muhakeme gibi sözcüklerde arayıp sonunda ‘eleştiri’de kanaat kılmışız. Ancak bilinçsizce birilerini ya da olayları alkışlamışız, birçok sanatçıyı baştacı ederek sanatı bu hale getirmişiz, kimilerini alkışlayarak ülkenin başına getirmişiz.

Oysa sanat eleştirel bir potansiyel taşıyor/taşımalı. Üstelik sanat yalnızca eleştiriden menkul değil, sanatın kendi sınırlarının dışında, dünyayı ve yaşamı eleştirme ve hatta bunu yaparak her ikisini de değiştirme yetisine sahip/olmalı. “Sanat yapıtının meydana gelme ve üretim koşullarına dair eleştirel bir bilince sahip olmak, sırasıyla, modern eleştirinin iki alanına işaret eder: teorik ve pratik siyasal alan. Fransız Devrimi, sadece mutlakıyetçi sistemi eleştiren burjuvalar tarafından hazırlanmamıştı. Aslında burjuvaların etkisi neredeyse önemsizdi çünkü asıl devrimi etkileyen şey, eyleme dönüşen eleştiriydi. Eleştirinin en uç eylemi olarak devrim fikri, en radikal anlatımını Marksist teorik ve politik kavramlarda buldu. Hatırlamak gerekirse: genç Marks kendi devrimci felsefesine açıkça ‘var olan her şeyin eleştirisi’ adını verdi. Marks burada, bugün çok basite indirgenmiş haliyle ekonomi alanı olarak algıladığımız, sosyal yaşamın en temelini ‘yönlendiren’ madde üretimi ve yeniden üretim anlamıyla, radikal eleştiriyi kastetmekteydi... Eleştiri bu haliyle modernitenin temel niteliklerinden biri haline geldi. Neredeyse iki yüzyıl boyunca, ahlaki olduğu kadar felsefi sorunlarda da; sanatta olduğu kadar politika ve sosyal yaşamda da, modern olmak basitçe eleştirel olmak anlamına gelmekteydi.” (Boris Buden)

Örneğin bir grup kişi için; Elia Kazan’ın, Amerika’daki komünistleri ihbarcılığının -ülkemizde de şu sıralar yürütülen cadı avcılığı gibi- ya da Leni Riefenstahl’ın Nazi propagandisti olduğunun bir önemi yoktur. Onlar sanatçının sanatını, yalnızca estetik değerleri içinde saf sanat olarak görmekteler. Oysa eleştiri, geçmiş ve bugün sosyal-politik durumun farkındalığına işaret eder ya da bunun tam tersi, geçmiş ve bugün sosyal-politik durumun teşhisi, eleştirinin gerekliliğini gösterir. Bu eleştiri nihayetinde zihnin kendine yönelik eleştirisini de kapsar.

Kaynak: Birgun.net