Hafta sonu 3. Köprü’de vatandaşlar ‘selfie’ çılgınlığına kapılınca trafik felç olmuştu.

Kuzey Marmara Ormanları, 250 milyon ağaç ve su havzalarına doğru ‘betonlaşma’ ve ‘yeni rant alanı üretme’ tehdidi gibi uzanan 3. Köprü’nün emniyet şeridinde arabalarını durdurup, halay çekenlerin mutluluğu ekranlara yansımıştı.

Son bir haftada ne Antep’te IŞİD saldırısında bedenleri plastik poşetlere doldurulan çoğu çocuk 56 insanımız, ne PKK bombalarıyla şehit onlarca kamu görevlisi, ne de Cerablus üzerinden Suriye ‘küresel vekalet savaşları sahasına’ ÖSO cihatçı milisleriyle giriş yapan TSK, duygu dünyamızı böyle etkilemiş ve taşırmıştı?
Sadece beton ve çelik konstrüksiyon yığını görünce ‘ilahi abide’ muamelesi yapan kitlesel psikoloji, köprüde hareketlenince trafiği durdurmuş hatta arbede bile çıkarmıştı.

Ayrıca Fransız mimar çizimi, üç milyar dolara mal olan ve geçiş ücreti 3 dolar+kdv olarak belirlenen, 900 bin ağacın çatır çatır kesildiği, işletme zararı hazine garantisi altındaki, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra oluşan ‘milli mutabakat ruhunu’ Yavuz Sultan Selim adıyla derinden imleyen köprüde Batılıların kem gözü kaldı mı bilinmezdi...

Ama 2030 yılında tüm sulak alan ve kaynakların ‘yok’ olacağı bilim insanları tarafından uyarılan Türkiye’nin, 2030 yılında suyu pet şişede, ağacı plastik yeşil peyzaj alanında bile göreceği şüpheliydi...

Çevreyi ‘yere çöp atmanın yasak yer olduğunu’ veya ‘milli kalkınmaya feda atıl, bedava kaynak’ sanan ülkemizde yakın zamanda toprağından siyanür ve plütonyum, havasından sülfür, suyundan arsenik ve kurşun fışkıracağına tam ‘milli mutabakat’ sağlayabilirdik.

Sadece beton ve çelik konstrüksiyon yığını görünce ‘ilahi abide’ muamelesi yapan kitlesel psikoloji, köprüde hareketlenince trafiği durdurmuş hatta arbede bile çıkarmıştı

Nasıl olsa daha bir ay önce Alplerden sonra en fazla oksijen üreten, ‘küresel-yerel şirketlerce altına hücum coğrafyasına’ çevrilen, UNESCO’nun dünya mirası saydığı Kaz Dağları’nda çıkan yangını siyanürlü suyla söndürmemiş miydik?

Üstelik 20 Ağustos Cumartesi günü Türkiye’nin neoliberal döneme geçiş miladı sayılan 24 Ocak 1980 kararlarını fersah fersah aşan sermayeye ultra imtiyazlar ve yüklü teşvikler sunan Türkiye Varlık Fonu Yasası ve Madde 80 Meclis’te onaylanmıştı.

Böylece bugüne dek askeri darbelerle eşik atlatılan geç kalmış kapitalist dönüşüm tarihimizde istisnai bir ilk olarak bertaraf edilmiş ‘İslamcı cunta girişiminin’ ardından, bir ay içinde milli vatan haritasını, hazine, tarım arazileri doğa, kültür ne varsa tüm kamusal varlıklarıyla birlikte sermayeye devir ediliyordu.

Mevcut anayasal vatandaşlık haklarını hiçe sayan, orman, mera, çevre, kıyı koruma vb kanunları tasfiye ederek sadece Bakanlar Kurulu’na totaliter yetki vererek yatırım projelerinde lisans, ruhsat, izin, ÇED muafiyeti sağlayarak yargı yolunu kapatan 80. madde ne ironiktir ki Meclis’te oylanarak yasalaşmıştı.

Elbette anayasamız etik açıdan insan gibi doğanın da canlı, yaşayan bir eko-sistem unsuru ve hak öznesi olduğunu kabul eden Ekvador anayasası değildi ve ‘anayasasız bırakılmış’, topyekûn devlet kurumsal iflasını tecrübe eden ülkede sadece olağan, rutin bombalı saldırı ve hak ihlallerine duygusal körleşip, kafasını çevirip sessizce günü tamamlamak bizlere yeterdi.

“Hâkimiyet bundan sonra sermayenindir” mottosuna uygun yasalaşan 80. madde katma değer üretmeyen, 14 yıllık hantal-vandal sermaye birikim modeli artık tekleyen, dış borcu kredi derecelendirme kurumlarını ‘endişelendiren’, içeride ve dışarıda çatışma hatlarını genişleten Türkiye’ye “Ee boğaz manzaralı lüks konuttan başka neyiniz var?” diyen ama 2000’li yıllardaki finansal coşkuyu bulamayan küresel yatırımcı ve sermaye akımını çekmeyi hedeflese de...

Türkiye, Suriye’de beş yıldır açılan derin kan ve uygarlık çukuruna doğru tanklarıyla hareket ederken, 15 Temmuz darbesini okyanus ötesinden ‘internet oyunu’ sanan ABD’ye ‘IŞİD’le mücadele’ adı altında ilk defa bir devletin düzenli ordusunu Suriye’deki savaşa kara gücü olarak dahil etme ‘başarısını’ sevinçle yaşatmıştı.

Ve Türkiye taraf ve ittifakları günü birlik savaşılan mevziye göre kurulan ve dağıtılan bu 21. yüzyıl model süresiz ‘müphemiyet’ savaşının içine doğru saplanırken ne Varlık Fonu ne ülke haritasını küresel/yerel sermayeye doğrudan çitleyen 80. madde ne de yaklaşan ‘ekonomik tsunamiye’ dayanabilirdi!

Ama yeter ki köprüde çekilen selfiemiz eksik olmasındı bizden.

Kaynak: Birgun.net