ÖMÜR ŞAHİN KEYİF - WASHINGTON
@omursahin

Ortadoğu ve ABD dış politikası konularında uzman olan Gazeteci, Yazar ve Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Soli Özel, geçen hafta Washington’daydı. Özel’le, Suriye denkleminde gelinen noktanın ve ABD-Türkiye ilişkilerinin yanı sıra ABD’nin şu sıralar en sıcak gündemi olan Başkanlık yarışını konuştuk.

» ABD’nin en sıcak gündemi seçim. Siz burada iç siyasete dair nasıl izlenimler edindiniz?

Amerikalılar belki Türkiye’de 2002’de yaşana benzer bir şoku yaşıyorlar. Bundan yedi ay önce hiç kimsenin kampanyasının sonunu göreceğine inanmadığı Donald Trump şu anda Cumhuriyetçi Parti’nin adayı. Parti ‘istemeyiz’ demesine rağmen, taban onun etrafında birleşmeye de hazır. Bu da Amerikan sistemi açısından seçkinlerin kontrolünün yitirilmiş olduğunu gösteriyor.

Yine benzer şekilde Demokrat Parti’de Bernie Sanders mücadeleyi bırakmıyor, partinin seçkinlerine meydan okuyor. Son California önseçimine kadar da devam ettirecek. California’da bir sürpriz ya da kafa kafaya bir yarış ihtimalini küçümsemiyorum.

» Trump’a dair ne tür bir kaygı var?

Duruma kör olmayan seçkinler, düşünürler kesimi için de ‘Trump bizi faşizme götürebilir mi’ diye, muazzam bir kaygı var. Diğer yanda da ‘2008 krizinin ardından doğru tedbirleri almadığımız, krizin sosyolojik etkilerini küçümsediğimiz için hepimiz okkanın altına gidiyoruz ve sistemimiz tehlikeye giriyor’ diye düşünen epeyce de insan var. Bunun bir çoğunluk olduğunu söyleyemem. Ama önemli bir tartışma başladı. Siyaset üretenlerin alttan gelen taleplere sağır olmaları durumunda, bunun sistem açısından bir bedeli olduğu ortaya çıktı. Trump ve Sanders, temelde ortak acılardan kaynaklanan bir haykırışa ya da isyana cevap verebiliyorlar.

Bu dünya açısından da iyi çünkü gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde siyasetin benzer dinamiklerle şekillendiğini görüyoruz. Avrupa’da çok uzun zamandır ‘bu halledilir’ diye bir rehavet vardı. Amerika ise çok çabuk kristalize oldu.

Clinton’un Obama’nın Avrupa ölçülerine göre nispeten daha sosyal demokrasiye yakın diyebileceğimiz politikalarını devam ettireceğini varsayıyoruz, eğer Clinton seçilirse ABD o yolu seçmiş olacak. Eğer Trump’ı seçerse de sadece zenginlerin çıkarına olacak.

» Sonuç Türkiye’ye nasıl yansır?

Türkiye’ye bakışın çok farklı olacağını sanmıyorum. Clinton ya da Trump’ın olması ilişkilerin uslubu üzerinde belki büyük etki yapar. Önümüzdeki dönemde Amerikan dış politikasının genel olarak, dünyayla fazla angaje olmama çizgisinde gideceğini, Amerika’nın daha içe kapalı bir yer olcağını düşünüyorum. Kimse Amerika’dan, dünyanın her tarafına yetişmek için özel gayret sarf etmesini uzunca bir süre beklemesin.

» Türkiye ile olan ilişkileri de büyük ölçüde IŞİD’le mücadele ekseninde şekilleniyor. İncirlik’e ihtiyaçları var ve Türkiye’yi YPG’ye verdikleri destek nedeniyle daha fazla huzursuzluğa sevk etmek istemiyorlar, o nedenle iç meselelerle ilgili susuyorlar… Bu analizlere katılıyor musunuz?

(YPG konusunda) Cambazlık yapıyorlar… (Analizler) Büyük ölçüde doğru. Onlara soracak olursanız hiç de ses çıkarmıyor değiller, Biden’ın ziyaretinde, görüşmeyi tercih ettiklerine baktığınızda, en azından sembolik düzeyde Türkiye’de mağdur edildiğini düşündükleri gruplara yönelik destek mesajı vardı. Şimdi sanıyorum Cizre’de olup bitenlerle ilgili BM’nin soruşturma talebi var, yarın öbür gün Amerikalılar buna destek vermeye çalışabilirler. Türkiye’deki iç politika dinamiklerini çok da iyi değerlendirebildikleri izlenimini edinmiş değilim. Çok şaşırmışlar mesela Sayın Başbakan’ın görevi bırakmak durumunda kalmasına, ama giderek de Türkiye’yi bir ‘Erdoğan land' (Erdoğan ülkesi) olarak görüyorlar.

» Erdoğan’dan başka muhatapları olmadığı söyleniyor…

Türkiye’deki tabloya baktıklarında Cumhurbaşkanı’ndan başka siyasi güç odağı görmüyorlar. Bir ara bazıları galiba Başbakan’ın (Davutoğlu) bunu dengeleyebileceğini düşünmüşler, Başbakan’ın görevden ayrılmak zorunda bırakılması sonucunda artık neyin ne olduğunu daha net görmüş gibi gözüküyorlar ve enteresan şekilde de sanki “Hay Allah bir denge unsuru olsa iyi olurdu” gibi bir şeyler de söylüyorlar, ama bundan sonra ne yapacaklarsa, var olan güç dengesini veri alarak yapacaklar.

» Başbakan değişikliği Türkiye dış politikasında nasıl bir değişikliğin önünü açar?

Hiçbir değişiklik olmaz. Dışişleri Bakanı aynı kalacak. Yeni başbakanımızın dış politikayla çok fazla ilgilendiğine dair bir emare zaten yok. 13,5 yıldır Türk dış politikasında başat aktörlerden biri olarak başlayan sonra da başat aktör olan kişi yani başbakan da ayrılmış olduğuna göre Türkiye’deki dış politika da büyük ölçüde Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenecek ve Dışişleri Bakanlığı tarafından da uygulanacak. Amerikalılar’ın da bunu farklı şekilde değerlendirdiğini sanmıyorum.

» Çavuşoğlu’nun pozisyonu sadece uygulayıcılık mı?

Bugünkü Dışişleri Bakanının bir önceki dışişleri bakanı ya da başbakan gibi bir dış politika doktrinine sahip olduğunu, bunun felsefesini yaptığını sanmıyorum. Dolayısıyla uygulayıcı olacaktır.

» Bugün dış politikanın geldiği noktanın tamamen Davutoğlu’nun sorumlusu olduğuna dair bir söylem de mevcut…

Davutoğlu 13,5 yıldır Türkiye’nin dış politikasında önemli bir aktördür. Türkiye’nin dış politikasını yabancılar tartıştığı zaman onun kavramlarıyla tartıştılar. Onun gitmesiyle elbette farklı bir durumun ortaya çıkacağını idrak edecekler. Türkiye ne kadar değişikliği yapacaktır bilmiyorum ama ben kendi hesabıma Türk dış politikasında ufak ufak değişiklikler yaşanmaya başladığını görüyorum.

Geçen sene Rusya’yla Şanghay İşbirliği Örgütünü tartışıyordunuz, bugün Rusya’yla kanlı bıçaklısınız. En sonunda Cumhurbaşkanı Karadeniz’le ilgili 25 yıllık Türk dış politikasını değiştirerek ‘Karadeniz’in Rus gölü haline döndüğünü NATO’nun buna neden müsade ettiğini’ söyleyerek daha fazla NATO görmek istediğini ima etti. 25 yıllık politika bozuluyor demektir. Bu da Davutoğlu’nun kavramsallaştırdığı dış politika yaklaşımının içinde olan bir unsur değildi. Amerikalılar’la ilişkilerin mümkün olduğu kadar yumuşak tutmaya gayret edildiği kanaatindeyim.

Suriye politikası şu an için değişmedi, dediğiniz gibi Suriye’de bir takım yanlışlar yapıldığı kabul edilecekse önümüzdeki dönemde, bunun politikanın mimarına yüklenmesi ihtimali uzak değildir. O zaman da Türkiye’nin Suriye’de başka ne yaptığına bakmak lazım. Türkiye’nin yakın zamanda bugüne kadar uygulanandan ne kadar farklı davranabileceğini kestiremiyorum. Suudi Arabistan’la bu kadar yakın ilişki içinde olup, Suudi Arabistan’ın bu denli destek verdiği bir hareketin arkasından Türkiye herhalde çekilmeyecektir.

» Kilis’te olanları nasıl yorumluyorsunuz?

Kilis’e ‘atılan’ ve yer çekimi nedeniyle ‘düşen’ füzeler konusunda Türkiye NATO’dan, Amerika’dan destek istedi, nitekim İncirlik kullanılarak koalisyon IŞİD üslerini bombaladı. Bütün bunlar aslında Rus uçağını düşürmenin de sonuçları; Türk Hava Kuvvetleri Suriye hava sahasına giremiyor.

» Economist, IŞİD Türkiye’yi Suriye işgaline itiyor, dedi.

Olmayacak bir şey değil, Türkiye’nin bunu yapmayacağını ümit ederim.

» Rusya'nın varlığı mı engelliyor?

Türkiye’nin sınırı geçip bir kara harekatı yaparsa Ruslar’ın buna seyirci kalmalarını beklemiyorum, o nedenle böyle bir teşebbüs doğru olmaz kanaatindeyim.

» Türkiye’nin bölgede Rusya’nın etkisini yanlış hesapladığını söylüyorsunuz…

Baştan itibaren Suriye meselesinde Türkiye’nin İran ve Rusya’nın rejime verdiği desteği hafife aldığını, rejimi desteklemek için ne ölçüde hareket edebilecekleri konusuda yanlış bir değerlendirme yaptığını o yüzden de kendi politikasının ayarlarını doğru kuramamış olduğunu düşünüyorum. Nitekim de çıktı ortaya, sonunda Esad ‘havlu atmak üzereyim’ dediği dakika Ruslar gelip dengeyi değiştirdi. Siz zaten olayın başından beri Rusya’yla 180 derece terstiniz, Rusya üzerinde, siyasetlerinin değiştirilmesi anlamında bir etkiniz de yoktu. Anlaşıldı ki onlarla aşık atacak haliniz yok, ordunuzu sokamıyorsunuz, Ruslar ise rahatlıkla her şeyi yapabiliyorlar. Eşit bir mücadele değildi bu, şimdi daha da az eşit bir hale geldi. Tamamen denklemin dışında bırakıldınız, Cenevre’de esameniz okunmuyor, bence bundan sonrası için Türkiye’nin bir şekilde Amerikalıları zorlayarak yeniden Cenevre denklemi içine girmeye çalışması lazım.

*****

ABD Ruslara ayak uydurmak zorunda kaldı

Rusya kendi müşterisi ya da müttefiki diye düşündüğü Esad’ı yerinde tutabileceğini gösterdi. Amerikalılar da büyük ölçüde Ruslar’a ayak uydurmak zorunda kaldılar. Şu anda birinci derecedeki hedefleri de IŞİD’le mücadele. IŞİD’i Ortadoğu sınırlarını değiştirme hevesinden vazgeçirme. Yani bu işi var olan sınırlar içinde tutmaya yönelik bir iş yapıyorlar. Başarılı olma ihtimalleri pek de düşük değil.

Kaynak: Birgun.net