Anayasa Mahkemesi (AYM) aldığı bir kararla 1980 Darbesi sonrası çok sayıda insanın karşı karşıya kaldığı işkence ve işkence sonucu ölüm olaylarıyla ilgili yargı zemininde hesaplaşmanın önünü bir kez daha kapattı. Anayasa Mahkemesi Üyesi Osman Paksüt, zaman aşımı ve delil yetersizliği gerekçesiyle alınan bu karara yüzleşme ve mağduriyetlerin giderilmesi olanağının kaçırıldığını belirterek karşı çıktı.

İntihar iddiası!
Mukadder Aksoy, çocukları Deniz Bayraktar ve Hüseyin Oğuz ile 1982’de Samsun Emniyet Müdürlüğü’nde ölen eşi A.A için AYM’ye başvurdu. Başvuruya konu olan olay, Samsun TÖB DER İl Başkanı olan A.A’nın, darbe sonrası konulduğu cezaevinden sorguya çekilmek üzere emniyete geri götürülmesi ile başladı. A.A. sorgu sürerken emniyetin beşinci katından düşerek yaşamını yitirdi. Olayla ilgili soruşturmada, askeri savcılık A.A’nın intihar ettiği iddiasıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Mukadder Aksoy’un eşinin ölümünü engellemek için önlem alınmadığı gerekçesiyle yaptığı başvuru sonucu soruşturma genişletildi. Ancak bu da reddedildi ve dosya kapatıldı.

Zamanaşımı yargılamayı durdurdu
Aile, 2010’da darbe sorumlularının yargılanmasına olanak sağlayan Anayasa değişikliğinin ardından Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına başvurabildi. A.A’nın işkence gördüğü bildirilerek, şüpheli ölüm olayının aydınlatılması istendi. Tanıklar işkenceyi doğrulayarak, camdan atma ya da atlama konusunda ise kesin bir şey söylemedi. Savcılık, ölümün görevlilerin ihmali sonucu yaşandığını kabul etti ancak zamanaşımı gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verdi.
2014’e kadar süren süreçten sonuç alınamayınca aile, son çare olarak AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. Ancak AYM de başvuruyu zaman bakımından yetkisizliği ve iddialara dayanak oluşturacak delillerin bulunmadığını ileri sürerek oyçokluğu ile reddetti.

Paksüt, muhalif kaldığı karara ilişkin karşı oy yazısında 12 Eylül darbesi ile hesaplaşma doğrultusunda önemli bir fırsatın kaçırıldığını vurguladı.
Paksüt görüşlerini şu ifadelerle dile getirdi:

“Askeri müdahalenin liderinin ‘asmayalım da besleyelim mi’ ve ‘bir soldan bir sağdan astık’ gibi tarihe geçen sözleriyle hatırlanan bu dönem, hukukun tam anlamıyla geçersiz hale geldiği bir dönemdir. Gözaltına alınan bir kişinin işkenceye uğraması hatta gözaltına öldürülmesi olasılığı göz ardı edilebilecek bir husus değildir.
Başvurucuların yakınının ölümü ile ilgili olarak 1982’den 2012’ye kadar etkili soruşturma yapılamamış olması tesadüfi değildir. Darbe döneminden Anayasalı demokratik düzene tedrici geçiş yolları olan ve askeri darbe liderinin Cumhurbaşkanlığının sürdürdüğü 1989’a kadar aynı kadroların görevde kalması ve devlet yönetimine hakim olan cezasızlık kültürü nedeniyle inkarı mümkün olmayan işkence öldürme olayları için yürütülen az sayıdaki soruşturma ve kovuşturmalar dışında, gözaltında öldürme, yargısız infaz ve işkencelerin çok büyük çoğunluğu hakkında işlem yapılmamış veya yapılamamıştır. Başvurucuların da bu kapsamda mağdur olan ve hakkını arayamayan kişilerden olduğu anlaşılmaktadır.

...Başvurunun kabulü halinde, Türkiye’nin karanlık bir dönemiyle yüzleşmesi, hukuk devletine yaraşır şekilde, başvurucu ve benzer durumdaki diğer kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesiyle geç de olsa gerçekleştirilebilecekti. Başvurunun reddi, adil ve hakkaniyete uygun olan bu imkanın kaçırılmasına yol açmıştır.’’

Kaynak: Birgun.net