Film üç haftada çekildi...
Tardu Flordun: Kısa bir süremiz vardı, 18 Mayıs’a Türkan Saylan’ın ölüm yıldönümüne yetişmesi gerekiyordu. Üç hafta gibi kısa bir süre içinde, Türkan Saylan’a ve onun hayat felsefesine, adına halel getirmeyecek şekilde özenli bir iş oldu diye düşünüyorum.
Ragıp Savaş: Benim için bir kapalı kutu. İyi bir şeyle karşılaşacağımı hayal ediyorum. İyi bir senaryoyla, iyi bir yönetmenle, iyi bir firmayla çalıştık. 

Türkan Saylan, hayatı ve sonrasında yaşananlar Türkiye gündemiyle paralel olduğu için o dönemde çok konuşulmuştu. Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
Ragıp Savaş: Oğullarıyla konuşamadık. Çınar bey Almanya’da yaşıyor, Çağlayan bey Türkiye’de. Çocuklarını tipiyle benzetmeye çalışmak yerine, tanıtmaya çalıştık. Türkan Saylan karakterinde farklı bir durum var. O Türkiye’de iyi bilinmeyen bir karakter. Çoğunluk onun hakkında yanlış fikirler içinde. Onu tanımak için bu film bir fırsat.
Tardu Flordun: Bu zaten gişe için yapılmış bir film değil. Bize göre değerli bir fikri savunan bir film. Türkan Saylan Müslümanlık karşıtı biri olarak lanse ediliyor. Baktığınızda bu fikrin dayandığı hiçbir belge yok. Biz toplum olarak yargısız infazı çok seviyoruz. Özellikle son dönemlerde güvensizlik ortamı da var. Bu ortam içinde hayatını belli bir amaca adamış, özellikle doğuda on binlerce kızı daha 13-14 yaşında ev kadını olmaktan kurtarıp, burs verip okutmuş, eğitim sağlamış, aynı zamanda cüzam hastalığıyla savaşmış bir kadına ‘Türkan Saylan, PKK’lı yetiştiriyor’ diyorlar. İnanç gereği ne olursa olsun ölünün arkasından konuşulmaz. Kendine Müslümanız diyenler, zaten çok büyük bir günahın içine giriyorlar. Bizim de niyetimiz bu filmle cesur davranıp onun fikirlerini savunmaya çalışmak. Ona saygımızdan, bunu görev addettik. Onu tanımadan onun görüşlerinin karşısında duran insanların yüzde 1’ini bile etkileyebilirsek, bu bir kazanımdır. 

Son 15 günü anlatan bir film bu. Siz o günleri medyadan nasıl izlediniz?
Ragıp Savaş: Sadece o dönemi değil, Ergenekon sürecini başından beri büyük bir vahametle izliyorum. Başında soru işaretleriyle baktık ama şu anda gelinen durum gerçekten hukukun, demokrasinin Türkiye’de işlemediğini gösteriyor. Binlerce insan içeriye alındı. Neden alındı demedik, sadece izledik. Sonra? Kaç sene oldu? Dört senedir demokrasiden, anayasadan, hukuktan bahsedilen bir ülkede insanlar ceza almadıysa, yargılanmayanlar varsa buna inanmıyorum. Olamaz demiyorum. Belki hükümet karşıtı/ rejim karşıtı yapılanmalar olabilir ama beni inandırmıyor. Ülke için ciddi bir endişe taşıyorum. İkna edilmedik Ergenekon konusunda.
Tardu Flordun: İkna etmeden toplu kıyıma giriştiler. Kendi düşüncelerinden olmayan ve bana kalırsa işinde başarılı ve zeka seviyesi yüksek olan insanları bıktırma, yıldırma politikası izlediler. Bununla beraber bu süreci dini siyasete alet ederek legalleştirme çabası içine girdiler. Neden insanlar dört yıldır hapiste? Kanıtlayın, ispatlayın, ömür boyu hapiste tutun. 

Sizce Türkan Saylan nasıl bir insan?
Ragıp Savaş: Türkan Saylan büyük şehirlerde yaşayan kızları almadı özellikle. Kırsal kesimde yaşayan, erken yaşta evlendirilen, okula gönderilmeyen çocukları korudu. Çağdaş ve laik olmak, ateist olmak demek değildir.
Ateist olmak da suçlanmaya neden değil değil bu arada...
Ragıp Savaş: Ateizm suç değil elbette ama öyle yansıtıyorlar. İnsanlar “Müslümanız” demek zorunda bırakılıyor. Şimdi Türkiye’de öyle bir hal oluştu. Biz ve size döndü her şey. Son 15 günü çekiyoruz filmde ama o 16 yıldır kanserle mücadele ediyor. Hiç yılmadan son nefesine kadar ayakta duruyor. Niçin? Bunun için. Filmin siyasi bir mesajı yok, sadece bu mücadeleyi anlatıyor. Çağdaş bir yapımcının Türkiye’ye birtakım şeyleri anlatma derdi. Yüksek bütçesine rağmen hiçbir beklentisi yok. Çılgın bir adam firma sahibi.
Tardu Flordun: 15 günlük süreç bire bir anlatılıyor. Kurgusal bir durum da söz konusu değil. Aksiyon sahnesi de yok, insanları ağlatalım diye bir durum da. Bazı şeylerin altı kalın çizilmiş, film zaten taraf ama ajitasyon yok. 

Türkan Saylan’ı yaşarken tanıma fırsatınız oldu mu? Çalışmalarını izliyor muydunuz?
Ragıp Savaş: Benim çok takip ettiğim bir insan değil açıkcası. İlgi alanıma Ergenekon meselesiyle düştü, maalesef. Fakat rahmetli olduktan sonra eşime, “Mezarına gitmeliyim” dedim. Ne acayip. Sonra bu film çıktı karşıma. Tabii ki hepimiz gönül borcuyla hareket ettik. Sağlam yere basan bir Atatürk kadınına destek vermek istedik. Yoksa bu filmde olmak bizim kariyer kaybımız. Biz-siz, sanatçılar arasında da başladı çünkü. Dolayısıyla o kadar mutluyum ki. Çok içine çekti bizi. 22 gün çok acayip şeyler yaşadık. Rüçhan abla (Çalışkur, filmde Türkan Saylan’ı canlandırıyor) kanser hastası gibi yaşamaya başladı. Set acayip kasvetliydi. Yaşadıklarını düşünmek çok tatsız şeylerdi. Son 15 günün anlatılması bir tercih. Çünkü ağır bir son 15 gün. Kanser hastası bir insanın bütün inandığı değerlerin nasıl sorgulandığını, o günleri nasıl yaşadığını göstermesi açısından önemli bir tercih. Bütün oyuncular bilaücret oynadı. 22 günde bir sinema filmi bitirdik. 

Sete gelen bursiyerler oldu mu?
Tardu Flordun: En büyük şansımız Prof. Dr. Ayşe Yüksel’le tanışmamız oldu. Çok özel bir tesadüfle çekim günümüz Lepra Hastanesi’nin açıldığı güne denk geldi. Türkan Hanım, hastalarını Kürt, Türk, Müslüman, Hıristiyan ayrımı yapmadan muayene edermiş. Kendine has bir beden dili var. İfadeleri çok nevi şahsına münhasır. Bütün hastalarına mutlaka dokunurmuş. Öğrencilerine, hastalarına, ne olursa olsun… Karşı taraf kendini yüksek bir yerde gören bir kadın imajı çizmeye çalışıyor, alakası yok.
Ragıp Savaş: Sete kimse gelmedi ama finali Lütfü Kırdar’da çektik. O gün çok enteresan bir gündü. Yedi-sekiz tekrar yapıldı, herkes ağladı. Hepimiz insana hizmet etmek zorundayız. Türkan Saylan bunu yaptı. Ucuz söylemlerle buna muhalefet etmek çok normal. Bunlar siyasi oyunlar. karşı durmayı başarmış