Ankara Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Fabrikasının bir çok kurum ve kuruluşla ortaklaşa düzenlediği ''Tam Buğday Ekmeği Yaygınlaştırma'' Sempozyumu, Rixos Otelinde yapıldı.

Tam buğday ekmeğini teşvik ettiklerini belirten Eker, gıda güvenliği ile ilgili Ocak ayında 102 yönetmelik tebliğ yayımladıklarını, ekmek tebliğinin de bunlardan biri olduğunu hatırlattı.

Ekmek tebliği ile standart ekmekte kepek oranının artırdıklarını, tuzu yüzde 20-25 civarında azalttıklarını anlatan Eker, tebliğe göre, ekmek satışı yapılan her yerde, mutlaka tam buğday ekmeğinin de bulundurulması mecburiyeti getirdiklerini, yani tüketicinin gözü önüne buğday ekmeğinin de konulacağını söyledi.

Hijyenle ilgili aldıkları tedbir kapsamında ekmeğin her yerde satılmayacağını, yani kasapta, pazarda ekmek satışı olmayacağını ifade eden Eker, ekmek üretimininde çalışanlar insanların da hijyen eğitimi alacağını, bu kapsamda kendilerinin Fırıncılar Federasyonu ile protokol imzaladıklarını kaydetti.

Bunun dışında TMO'nun yeni bir çalışma yaptığını anlatan Eker, ''Ekmek mübarek dedik, ekmek nimet dedik, bu nimetin yeri çöplük değildir. Öpüp başımıza koyup, bir duvarın üstüne bıraktığımız, aman buna kimse basmasın diye içimizin titrediği mübarek ekmeği israf etmemeliyiz. İhtiyacımız kadar almalı, ihtiyaç kadar tüketmeliyiz. Onun için TMO bununla ilgili bir kampanya hazırlığı yapıyor. Ekmekte israfı önlenmeye dönük bir kampanyayı etkin bir şekilde yürütmemiz lazım. Dünyada 7 milyar insan var her gün 1 milyar insan uykuya aç gidiyor. Yetersiz beslenmeden dolayı her gün binlerce çocuk ölüyor, dünyada 1 milyar insanın aç bulunduğu dünyada, geriye kalan 6 milyar için o dünya asla güvenli bir yer olmaz'' şeklinde konuştu.

-Şehirdeki insan buğday ununun nişasta ve şeker kısmını tüketiyor-

Eker, ''Herşey aslına rücu eder'' şeklinde bir söz olduğunu hatırlatarak, tüketim tercihlerinde de bu sözün örnek olabileceğini söyledi. Eker, şöyle devam etti:

''Herşey aslına döner, eskiden insanlar yiyeceklerini kendileri temin ederdi, kendileri hazırlardı, kendi ektiklerini biçer, hazırlarlar, harman yapıp, öğütürler ekmek yapıp yerlerdi. O zaman bütün gıdalar gerek üretim safhasında, gerekse hazırlık safhasında doğal şekliyle üretilirdi. Sonra ne oldu kentleşme, şehirleşme, topluluklar halinde yaşama ve bunun getirdiği zorunlu bir takım kitlesel üretim süreci başladı. İnsanlar artık kendileri için değil, başkaları için üretmeye başladı. İşin içine bir çok yeni safha girdi, yeni halka girdi, zincir uzadı, endüstri, sanayi, ticaret, pazarlama zinciri, uzun süre muhafaza, stok gibi konular devreye girdi. Bütün bunlar yapılırken düzenleme denetlemeler yapılıyor. Toplum sağlığını temin etmek, muhafaza etmek için bir sürü tedbir alınıyor. Buna rağmen insanlar daha çok para kazanmak amacıyla iş yapıyorlar, maliyetleri azaltacaklar, ne yaptılar, (acaba bu ekmeğin tüm buğdayın içindeki unsurları ayrı ayrı değerlendirme imkanı var mı, buğdayın bütününü ekmek yapmak yerine, kepeği ayırsak ayrıca satsak mı?) gibi düşünceler gelişti. Danalar ahırdan çıkınca zıplayarak çıkıyor deniliyor ya işte buğdayın önemli kısmını, kepeği onlar tüketti, yem olarak kullandı. İçinden kepeği alınmış olan buğday bakiyesi daha çok şeker ve nişasta. Şehirdeki insan beyaz ekmek diye tükettiği, buğday ununun nişasta ve şeker kısmı, içine de fazlaca tuz koyuyorlar. Bedensel olarak da daha az egzersiz yapan, az kalori yakan şehir insanı, bu ekmekle birlikte, kepeksiz nişasta ve şekerden ibaret ekmeği tüketmekle sağlığı giderek bozulur hale geliyor. Tansiyon, şeker obezite gibi bir çok hastalığın insanı tehdit eden hale geldi. Herşey aslına rücu eder hikmetli bir sözdür, modern insan bir süre sonra bu tarz hayatın çok da doğru olmadığını, insana zarar verdiğini, bundan dönüş yapma gerektiğini düşünmeye başladı''

-Buğdayın ana vatanı Türkiye-

Yeryüzünde kıtalar arasında coğrafyada 3 temel tüketim maddesi olduğunu anlatan Eker, bunlardan ikisinin sıcak iklim tahılı birisinin de serin iklim tahılı olduğunu, bu temel tüketim maddelerinin çeltik, pirinç ve mısır olduğunu söyledi.

Bu üç temel gıda maddesinin içinde en değerli, kıymetli olanın buğday olduğunu belirten Eker, buğday hem protein, hem mineraller, hem B grubu vitaminleri hem mineraller açısından pirinçten de mısırdan da daha kıymetli olduğunu ifade etti.

Buğdayın ana vatanının da Türkiye olduğuna dikkati çeken Eker, buğdayın ilk yetiştirildiği bölge olan Karacadağ eteklerinde buğdayın hala 27 çeşit akrabasının olduğunu ve bunlardan sürekli yeni çeşitler geliştirildiğini bildirdi.

İçinde yaşanılan coğrafyanın buğdayın ana vatanı olması sebebiyle çok önemli olduğunu ifade eden Eker, Bakanlık olarak buğday kalitesinin artırılması yönünde çok ciddi çaba gösterdiklerini, Türkiye'nin, dünyada son 10 yılda buğday kalitesini çok ileri şekilde artırmış nadir ülkelerden biri olduğunu kaydetti.

Türkiye'de ekmek, makarna, bulgur, tohum, yem dahil yılda 18 milyon ton buğday tükettiğini bildiren Eker, ''eskiden 19 milyon ton buğday ürettiğimiz yıl da vardı, 1997-1998'de. Fakat kalite düşük olduğu için ayrıca yerli ürettiğimiz ekmeklik buğdayın içerisine yüzde 10 ithal buğday, yüzde 90 yerli buğdayla karıştırarak bu fırınlara öyle verilirdi niye çünkü kalite düşüktü. Bugün Türkiye'nin böyle bir sorunu yok bu sorun çözüldü'' diye konuştu.

Kaliteli buğday üretimi için sertifikalı buğday tohumluluğunu destekleme kapsamına aldıklarını anlatan Eker, bunun dışında daha önceden havadan yapılan süne mücadelesini yer aletlerine geçirdiklerini ve etkili sonuç aldıklarını söyledi.

Türkiye'nin 2011 yılında buğday üretiminin 21 milyon 800 bin ton olduğuna işaret eden Eker, son 6 yıl içerisinde Türkiye'nin dünya ülkeleri içerisinde buğday unu ihracatında ya bir ya iki numaralı ülke olduğunu, dünyada en çok buğday unu satan ülkenin Türkiye olduğunu kaydetti.

-Bakanlığın diğer çalışmaları-

Bakanlığın diğer çalışmaları hakkında da bilgi veren Eker, tarım arazilerinde bölünmenin önüne geçmek amacıyla bir çalışma başlattıklarını ve bu kapsamda da sektör paydaşlarının görüşünü almak için bir çalıştay düzenlediklerini hatırlattı. Türkiye'de 3 milyon 100 bin tarım işletmesi bulunduğunu bunların ortalama büyüklüğünün de 60 dönüm olduğunu belirten Eker, bunun de 7 parçadan oluştuğunu, bu şekilde verimli tarımsal faaliyetini sürdürmenin mümkün olmadığını ifade etti.

Tarım arazilerinde bölünmenin önüne geçmek amacıyla halkın, çiftçilerin ne nasıl bir çözüm önerdiğine ilişkin 50 bin kişiyle yüzyüze anket çalışması yapacaklarını belirten Eker, dağınık durumdaki arazileri toplulaştırdıklarını söyledi.

Bunun dışında organize tarım bölgeleri kuracaklarını anlatan Eker, ayrıca meyvecilik havzaları da oluşturduklarını kaydetti.

Tarım havzaları projeleri çıkardıklarını belirten Eker, Türkiye'nin tarım havzaları içerisinde, hangi ilçede, hangi köyde, hangi ürünün hangi verimlilikte yetiştiğini tespit ettiklerini bunun tomografisini çıkardıklarını ifade etti.

Türkiye'yi 30 havzaya böldüklerini, burada hangi ürünün yetiştiğini verimli olup olmadığını tespit ettiklerini dile getiren Eker, buna göre de destek verdiklerini, böylece verimsiz bir ürünü, verimsiz bir yerde üretmeye kalkanlara destek vermeyeceklerini kaydetti.

Meraların daha iyi değerlendirilmesi, daha iyi ıslah edilmesi şartıyla özel sektöre açılması yönünde düzenleme yaptıklarını belirten Eker, buna ilişkin yasa tasarısını da dün Bakanlar Kurulunda imzaya açtıklarını söyledi.

Sözleşmeli üretimi destekleme kapsamına aldıklarını ve yaygınlaştırdıklarını ifade eden Eker, köylerdeki ziraat mühendisi veteriner hekim sayısını da 10 bine çıkarmayı amaçladıklarını bildirdi.

-Destekleme ödemeleri-

Destekleme ödemeleri kapsamında 1,9 milyar liranın dün akşam itibariyle çiftçilerin hesabına yatırıldığını anlatan Eker, 25 Mart'da 1 milyar 60 milyon liranın daha çiftçilerin hesabına geçeceğini, böylelikle yaklaşık 3 milyar liranın bu ay içinde çiftçilerin hesabına geçeceğini bildirdi. Eker, toplam bir yıl içinde çiftçilere ödenecek desteğin 7,4 milyar lira olduğuna işaret ederek, bunun yaklaşık 6 milyar liralık kısmının Haziran ayı sonu itibariyle ödenmiş olacağını sözlerine ekledi.

AA