Adaletbiz / Yeşim TURAN : Bu yıl ki baro seçimleri hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Av. Mustafa İlker Gürkan : Baro seçimleri deyince Avukatlara bakmak gerekiyor. Avukat hareketine bir deli gömleği giydirilmek isteniyor. Hukuk teknisyenliği…

Avukatlar;  “Hukukun üstünlüğü” ilkesi savunulmadan, “hukuk adamı” olamayacaklarını, “hukuk teknisyeni” olarak kalırlarsa,  mutlu olamayacaklarını biliyorlar.

Avukatlık /savunma mesleği gittikçe artan ve boyutlanan biçimde “tasfiye ediliyor”, kollukta, mahkemede bin bir çeşit kısıtlamalarla etkisizleştiriliyor”, duruşmalardaki hak ihlalleri ile işlevsizleştiriliyor.Mesleğimiz, medya ve iletişim kanallarında itibarsızlaştırılıyor. TV dizisi; Mafya babası “gel lan buraya avukat” diyor..Avukat “emredersiniz efendim” diyor… Avukat “fitneci”, “fırıldakçı” adam diye tanıtılıyor.. Avukatın böyle algılatıldığı bir zaman yaşıyoruz…

En son; Balyoz cezaları üzerine “ahlaksız soru” soruluyor “Cezaların bu kadar ağır olması avukatların tutumu yüzünden mi?”

Siz avukatların, hele genç avukatların bunu görmediğini mi sanıyorsunuz?

Avukatlara ve Savunma mesleğine yönetilen bu saldırılar aslında Ülkemize ve Ulusumuza karşı… Demokrasiye ,insan hak ve özgürlüklerine karşı yapılanlar ile her açıdan  “iştirak halinde”… Avukatlar bunu da görüyor…

O nedenle Ulus bilinci, Özgürlük iradesi öne çıkıyor…  Bu gün avukat hareketinde görülen olağanüstü  yaygın “ulusal ve demokratik” duruş işte bu yüzdendir. Bunca haksızlık, istismar, sömürü, zulüm… Avukatlar bunu görüyorlar ve mesleğimizin doğası gereği “görmezden gelmeyiz”. Avukatlar vicdanı olan insanlardır, avukatlar “hakkın halaskarı”dırlar…Kimse bu gerçeği atlamasın… Ve de küçümsemesin… 

Önümüzdeki Baro seçimleri de buna göre şekillenecek. Bu dönemin Baro seçimleri Ülkemiz için umutlara ışık olacak…  

Adaletbiz / Yeşim TURAN : Siz 2 dönemdir Muğla Baro’ su Başkanısınız ve 3. Dönem adaylığınız bulunuyor. Şimdiye kadar Muğla Barosu için neler yaptınız ve neler yapmayı planlıyorsunuz? 

Av. Mustafa İlker Gürkan : Baromuzu yönetmek Muğla avukatlarınca, avukatlara hizmet için görevlendirilmek demektir. Önce ; “meslek örgütü” olduğumuzu hiç unutmadık. Mesleğimize ve Meslektaşlarımıza sadakatle hizmet ettik. Baromuzu adaletle yönettik. Kendimize sivil toplum örgütü değil Demokratik Kitle Örgütü dedik. Savunmayı savunduk, “Hukukun üstünlüğü” eksenli tavrımızdan sapmadık, “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” “Haksızlıkları engellemeye gücünüzün yetmediği zamanlar olabilir ama itiraz etmediğiniz bir zaman asla!..”, “Görmezden gelmedik” Bunları düstur edindik.

En önemlisi Muğla Barosu övünülecek bir biçimde “demokrasi” ile yönetilmektedir. Demokrasiye bağlılık; inanılmaz ölçüde yönetsel rahatlık, daha ötesi verimlilik getiriyor. Yanılma-yanlış yapma payınız minimize oluyor.. Huzurlu bir çalışma ortamı oluyor.Sevgi ve saygı görüyorsunuz. Gayet basit seversen seviliyorsun..Sayarsan sayılıyorsun…

Demokrasi yani “Çoğulculuk-Katılımcılık-Şeffaflık + Hukukun üstünlüğü”.. Demokrasi öyle bir şey ki rasyonelliğinin yanı sıra size çalışma zevki, gücü veriyor.

Ben bütün adliyelerimizde avukat arkadaşlarımın arasında bir sevgi halesi içinde dolaşırım. Yalnızca demokrasi sayesinde.. Demokrasi müthiş bir şey…  

Adaletbiz / Yeşim TURAN : Siz 68 kuşağının önde gele isimlerindensiniz, şuan içinde bulunduğumuz koşullarda Baroların ve TBB’nin neler yapması gerekiyor?  Sizce üzerlerine düşen görev nedir? 

Av. Mustafa İlker Gürkan :  Bu kritik bir soru. Önce başta bir karar vermeliyiz. İçinde bulunduğumuz koşullarda nasıl bir strateji geliştirmek gerekiyor? Avukatlığın ve Baroların konumu nedir? Potansiyel olarak ve aktüel olarak gücü nedir? V.s bir değerlendirme yapmalıyız ve bir karar vermeliyiz. İhtiyacımız olan nasıl bir yönetimdir? Kendisi Cesaretle ve özveriyle mücadele eden  ve diğer yandan avukatları ve baroları mücadeleye sevk eden  bir yönetim mi? Yoksa  Soğukkanlı, mesleği ve Baroları korumayı birincil gören, bu noktayı direnme noktası kabul eden bir yönetim mi?

Önce bu sorular cevaplanmalı sonra çözüm kolay… Yol haritanız, Rotanız varsa ve ilkelerinizde belli ise günlük kararlar oluşturmak kolay..

Ve hepsinden önemlisi… Birlik… Birlik… Birlik TBB ve Barolarımız için birinci örgütsel ilkedir. Avukat hareketinin birliği…

İkincisi; Savunmanın savunulması, savunmanın hak ve olanaklarının korunması genişletilmesi mücadelesinin;  Hukukun üstünlüğü mücadelesinin; Ulusal Egemenlik ve Demokrasi mücadelesiyle  bir bütün olduğunu sürecin bütün aşamalarında gözetmek ve vurgulamak zorunluluğu.

Anayasada yazılı olmasada  Ulusal Demokratik Laik Sosyal Hukuk Devleti” ilkesi ile  “Hukukun Üstünlüğü için Özgür ve Bağımsız Savunma” ilkesiyle  tam bir  bütünlük içindedir.

Burada vurgulayalım: bu bütünsellik bir tercih değil Anayasal, Sosyal ve Tarihsel  zorunluluktur. Büyük “Tevhid” ilkesi gereğidir.

Ama  belirtelim ki TBB ve Barolar bir Sivil Toplum Kuruluşu değildir. Anayasanın  135. maddesinde ifadesini ve dayanağını bulan Kamu Kurumu niteliğinde            Meslek            Kuruluşudur. Bu nedenle bir kitle örgütüdür ve çalışma esasları ile çalışmasının          sınırları Anayasa ile belirlenmiştir.

Konu dışı ama geçerken önemli  bir iddia : “Sivil toplum” kavramı günümüzde hem birey hem           sınıf başat gerçekleri  dışlayıp-öteleyip yeni ögeler üzerinden toplumsal biçimlenmeyi  gözettiği için aslında demokrasiyi dejenere eden ve sonuçta demokrasi ye karşı bir kavrama   dönüştürülmüştür. Gramsci nin anısı önünde saygıyla eğilirken bunları söylemeliyiz.

Üçüncüsü : Avukatların söz ve karar sahibi olduğu ilkesi. Bu bizi “kitle çizgisinde” tutar. Avukatların aidiyet duygusunu güçlendirir, perçinler. Bu kuralın yaşama geçirilmesi, bizim hareket yeteneğimizin anahtarıdır.

Avukatlık müthiş bir iştir. Bambaşka bir meslektir. Bir avukata “ gel sana şu kadar para verelim derdimizi omuzlan” desek. Bizi ret edecektir. Dışarıdan bakınca sanki bunu yapıyorlar…  Ama gerçek göründüğü gibi değil. Avukatın dünyaya meydan okuyarak sizi derdinizi üstlenmesi aslında onun adalet arayışı yüzündendir. Onun inandığı, doğru bildiği yoldaki –mesleğin doğasından gelen- içgüdülerindendir. “Hakkı savunmak” Avukatın içgüdüsel davranışıdır. Düşünün küçücük bir genç kız, avukat olur… Bir vakıa da müvekkilin haklı olduğuna inandığı anda dünyaya meydan okumaktan çekinmez. Ne kolluk, ne savcı, ne hakim, ne mafya ..Tümünün karşısına dikilir..Kor a kor mücadele eder. O’nu satın alacak para da henüz basılmamıştır… Bu direnç yalnız ve ancak “karaktere dönüşmüş bir içgüdüyle” hak’ka bağlanan avukat için mümkün.

Avukat… Bilecek..Baronun görevi ona bilgiyi ulaştırmak…

Avukat inanacak.. Haklı olduğuna… Baronun görevi ona haklı olduğunu anlatmak..

Bilgi, bilince ve inanca dönüşecek…

Sonra

Ne yapılması gerektiğine karar verilecek.. Baro yönetiminin görevi önermek.. Söz ve karar avukatlarda olacak…

            Direnişin büyük kuralı nedir? “Haklı olmak yetmez haklı kalmak gerekir” Yani ölçülülük.. büyük mücadele sürecinde böylesine berrak bir bilinç ve inançla yol almanın biricik teminatı avukatın söz ve karar sahibi olmasıdır.

Tek başına dünyaya kafa tutan avukat.. Şimdi binlercesi…Bilgisi bilince…, Bilinci inanca… Bilinci ve inancı, Dirence dönüşmüş bir büyük avukat kitlesi…  Barolar çalışmalıdır..Çok çalışmalıdır…Başarılabilir…

 “Baro benim örgütümdür.” “Benim yaşamımı ve çalışmamı kolaylaştıran hiçbir önlem ve           fedakarlıktan kaçınmaz”, “Barom varken Ben asla yalnız kalmam”.. Demokrasi işte bu   duyguların yeşermesini sağlar. Söz ve karar sahibi olduğunu gördüğü yapı O’nun “kalesi”dir. O            yapıya gönüllü olarak uyar, O’nu korur.
            İşte 5 Temmuz Yürüyüşümüzle bunu başarabileceğimizi Muğla ölçeğinde gösterdik O yürüyüş Bu duygu ve bilincin filizleri sayesinde gerçekleşmiş ve           diyalektik bir etki ile bu duygu          ve bilinci perçinlemiştir.
            Türkiye avukatlık tarihinde benzeri yoktur. 960 avukatın 362 si… Cüppeleriyle Başka hiçbir barodan destek almadan  Bir mesai günü..Temmuzun sıcağında…260 km   boyundaki bir ilde160km Datça’dan, 120 km Bodrumdan, 140 km Fethiye’den ve diğer ilçelerimizden geldiler… Ortada hiçbir aktüel olay yokken… Baromuza mensup avukatlar cüppeleri pankartları ile geldiler ve yürüdüler. Bir protesto değil bilinçli bir tavır ortaya koydular. Avukatlık mesleğinin             sorunlarına ve gidişata dikkat çektiler.. “Adalet devletin temelidir” doğru! Ama…. Dediler…        “Avukat yoksa Adalet yok!.” Asil bir yürüyüş yaptılar. Mesleğin vakarına yakışan bir olgunlu ve ağırbaşlılıkla…           Öylesine ki Yürüyüş bittiğinde Polisler, Avukatları alkışlıyorlardı. Bu tablo          daha önce             görülmüş bir tablo değildir.

Demokrasi..Daima demokrasi..68 budur işte…
Barolarda demokrasinin önemli bir özelliğine dikkat çekmek istiyorum. “Kadınların insan hakları meselesi”…  Kadın hareketinin 21. yy’in umut kapısı olduğuna inanıyorum. Kadınların Barolarımızda ve TBB de yönetim ve delegasyonlarda %50 oranında temsil edilmesi gerektiğine inanıyorum TBB de Baro Başkanlarının Avukatlık Kanunu üzerine yapılan son Başkanlar toplantısında bu hususun yasaya bir hüküm olarak konulmasını önerdim. Maalesef yalnız kaldım.

Şimdi seçime gidiyoruz. Baromuzda gerek yönetim gerek TBB delegelerimizde sayısal olarak kadın erkek eşitliği vardır. Yeni dönem listelerimiz bu ilkeye uygun biçimde düzenlenmiştir. Sözcüğün gerçek ve eşitlikçi anlamında Muğla Barosu Feminist bir Baro’dur. Bu ne demek? 2 yıldır anlatıyorum. Bunu yeni seçim sürecinde bütün ilçelerimizde böyle sloganlaştırarak  ifade ettim.. Başta tartışıldı, karşı çıkanlar oldu… “Böyle bir nitelemeye ne gerek var “dendi. Sonunda kabul görmeye başladı. Avukatlar müthiş insanlar… Sorgulama yetenekleri var ya hiçbir meslek gurubunda yok.. “audiatur et altera pars” Birde diğer tarafı dinlemek gerekir. Böyle yapıyorlar ve ortak noktayı üretiyorlar.

Bir anekdot:  Çok sıkıştırıldığım bir toplantıydı dedim ki {Arkadaşlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kurduğu ve kadın hakları için olağanüstü hamleler yaptığı yıllarda Cumhuriyetimize “Kemalin Feminist Cumhuriyeti” de denmişti}. Bizim Baromuzda Gazi’nin adı anıldı mı” akan sular durur”.:))))

“Kadınların insan hakları” ve “Feminizm” kavramlarına sahip çıkacağız.  Bazı tuzu kuru “sivillerin” hükümetler himayesindeki fantastik faaliyetlerle kadın hareketini tersinden, “cinsellikle”  zincire vurmasına izin vermeyeceğiz.
                        Bir Baro kendisine “ Baromuz Feminist bir Barodur” diyor.. Bu bir ilk.. İlk’lere öncülük etmek  68 lilere aittir. 

Adaletbiz / Yeşim TURAN : Baroları ve TBB’ni nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Av. Mustafa İlker Gürkan : Bu sorunuza biraz evvel ayrıntılı olarak cevap verdim sanıyorum. Ben iyimserim. Bizim kuşak “militan iyimserlik “ denen şeyin ustasıdır. Neler gördük..Devam ediyoruz. İyimser olmadan bu mümkün mü? Diyalektik düşünmek zaten çok gençken öğrendiğimiz bir şeydi..Birde avukat olduk…

Size bir şey anlatayım: İmamı Şafi diyor ki “Bütün Kur’an inmeseydi yalnızca bu süre inseydi yeterdi.” Vel Asr suresi..Anlamı şöyle: [Zamanın üzerine yemin ederim ki bütün insanlar hüsran içindedir. Şu üç’ü müstesna: Hakka inananlar ve Hakkı tavsiye edenler, İyi güzel ve doğru şeyler yapanlar ve Sabredenler. ]

Buradaki ilkeler; Benim için daima “hayat ve mücadele prensibi” olmuştur.

Yani diyeceğim o ki: Bilincinizi ve inancınıza sımsıkı sarılın…İnsanlara gerçekleri anlatmaktan korkmayın,  devam edin. Yaşam biçiminiz iyi-güzel ve doğru şeyler yapmak üzerine kurulu olsun, ne kazanırsanız Erdemle, emekle ve bilgiyle olsun…

Ve sabredin, Tarihin nehri akar,  insanlarımızın, ulusumuzun sizinle buluşacağı an gelir. Sabırla davanıza ve kendinize sahip çıkın. “Dünya değişiyor, bizde değişelim” diyerek savrulmayın. 

Adaletbiz / Yeşim TURAN : Haber sitemizde en son yaptığımız röportajı okuduysanız;  İstanbul Barosu eski başkanı olan Av. Muammer Aydın ile mevcut başkan Doç. Dr. Av. Ümit KOCASAKAL arasında demokrasi ve sandık tartışması bulunuyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Av. Mustafa İlker Gürkan :   Her ikiside benim saygıdeğer arkadaşlarım. Hani T.Hobbes’in bir sözü vardır. “homo homini lupus”(= insan insanın kurt’udur) diye. En  çok sakınılması gereken şey.   Demokrasiyi sandık diye sunmak çok yanlış. Sayın Sami Selçuk du yanılmıyorsam    “Seçim, Demokraside çaresizliğin çaresidir” diye yazmıştı. Eğer seçim öncesinde             “Çoğulculuk-Katılımcılık-Şeffaflık ve Hukukun üstünlüğü” yaşama geçirilmemişse Sandık seçim v.s. Başka bir şeydir. Burada anahtar kavram “Hukukun üstünlüğü” Yani günlük kararlarla değil kurallarla işleri yürütmek. Lütfen paralel çekin… Anayasanın üstünlüğü ilkesini “Milli irade” diyerek Meclis çoğunluğuyla aşmak isteyenler  gibi… Sizin kurallarınızın hepsi seçim’e ait geleneklerden ibaretse… Biliyorum ki “sandık” örtüsü altında“başka bir şey” yapıyorsunuz. En yüksek ve aynı zamanda tek gerçeklik ve geçerlik bütün avukatların oy kullandığı asıl seçim sandığı değil mi? Orada ortaya çıkmış sonuçlara saygı duyacağız. Oradan çıkanlar geçtiğimiz 2 yıllık sürede ne yaptılar? Nasıl bir duruş sergilediler? Eksikleri yanlışları var mıdır? Eleştirilecek yönleri nelerdir? Ve Seçenek projelerimiz var mıdır? Nelerdir? 
Birincisi; Buna bakmak gerekiyor.
Birde Ben ne yaptım?. Baro faaliyetlerine hangi katkıyı verdim? Hani bir söz vardır “tarlada iz’i olmayanın harmanda sözü olmaz” diye  Şu iki yılı nasıl geçirdim? {Dost düşman biliyor ki şu iki yıl: “Özgür ve Bağımsız savunma” Avukatların hak ve olanaklarının genişletilmesi” Baronun faaliyetlerinin daha da verimli kılınması için” alın teri göz nuru döktüm… Ulusal, Demokratik Laik Sosyal Hukuk Devleti “amacı uğruna… “Hukukun üstünlüğü”  uğruna, var gücümle “kılıç salladım”.. Şimdi “Kılıcımın hakkını istiyorum”} diyebilecek durumda mıyım? İkincisi de buna bakmak gerekiyor.           

                                                                                  Av. Mustafa İlker GÜRKAN