İSTANBUL

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 35 kişinin yargılandığı davada tanıklık yapan eski emniyet müdürü Emin Arslan, Dink'in ölümüne ilişkin, "Bence bu kesinlikle FETÖ çetesinin bizlere, askerlere, aydınlara, yani Türkiye'nin kendilerine engel olabilecek kişilerine operasyon yapabilmek için o yıllarda bile bile, kasıtlı olarak yol verdikleri bir cinayetti." dedi.

Cinayet öncesi dönemde Dink konusu, Malatya'daki konular ve Rahip Santoro cinayeti gibi olaylar üst üste toplandığında, "Yahu bu C şubesinde (İstanbul İstihbarat Dairesi Başkanlığı C Şube) acayip şeyler oluyor" düşüncesinin akla geldiğini belirten Arslan, "Operasyonlar, merkezin ilgili şubesince koordine edilir. 'Yapılacak bir çalışma birden fazla ili ilgilendiriyorsa ilgili şubenin koordinesiyle yapılmalı' diyorduk. Tabii bunu diyorduk ama dinlendiğimi bilmiyordum. Bu kadar pervasız olacaklarını düşünmemiştim. Fetullah Gülen ile ilgili söylemlerim nedeniyle hedef oldum, görevden alındım. 2008'de İBDA-C, 2009'da da Hizbullahçı olduğum gerekçesiyle dinlenmişim. 2009 sonunda uyuşturucudan tutuklanıyorum. Özel yetkili mahkemede yapılanları raporuma yazmıştım. Bu kez de Zekeriya Öz beni Odatv, Ergenekon'dan dinliyor. Şimdiki süreç yaşanmasa tekrar içerideydik yani. Bütün bunları, emniyette engel gördükleri benim gibi sembol emniyetçileri devreden çıkarmak için yaptılar." diye konuştu.

Kendi isimleri üzerinden millete gözdağı verildiğini ve rapor hazırlayan Başbakanlık Teftiş Kurulu üyeleri ile kendilerine nasıl baskılar yapıldığını bildiğini kaydeden Arslan, şöyle devam etti:

"Ben Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal'a rapor vermiştim. İkinci Ergenekon iddianamesinde hiç ilgim yokken adım geçmişti. Bu konuları söylerken bana dostça uyarılar gelmeye başlamıştı. O zamana kadar önemsemedim, yapılması gereken metot ve tekniklerle ilgili görüşlerdi. Adım ilgisiz şekilde iddianamede geçince emniyet genel müdürüne o raporu verdim. 'Benimle ilgili bir tezgah yürüyor' diye. Operasyona monte edildiğim zaman, 'Emin Arslan'ın baronla görüşmeleri' haberleri yayımlanmaya başlandı. Bize bilgi veren sabıkasız bir iş adamıydı halbuki görüştüğüm kişi. Bu öyle bir çete ki yerine göre Hrant Dink konusuna da yol veren, yerine göre hatta işlenmesine göz yuman öyle bir çete ki o yıllarda dinlemeyle elde ettikleri bilgileri gazetelere servis ettiler. Benim yakalanmamla birlikte benimle ilgili dosyanın hiçbir yerinde dinleme kararı yok. Habip Bey ile (iş adamı) ilgili dinleme kararı var. Bu tarihten sonra, gazetelere yapılan bu servislerin hiçbiri dava dosyasında yok. Çünkü amaç algı yaratmak. Resimler nereden temin edildi? 2008 yılında İDB beni İBDA-C'ci olarak dinliyor. Habip B ile bir görüşme yapacağımızı çok iyi biliyorlar. Gazetelere dava dosyasındaymış gibi veriyorlar. Burada yargılanan Ali Fuat Yılmazer, bütün medyaya resimleri dağıtanlardan biri. Ama emniyet mensuplarıyla yaptığı görüşmelerde, 'operasyonlardan benim ilgim yok, olay uyuşturucu olayı' diyor."

"Bana, 'Yılmazer'i istihbarattan alın' dediler"

Tanık Emin Arslan, "Öyle komplike, şimdiye kadar dünyada örneği görülmemiş bir şekilde, ahtapot kolları gibi olan, örgütten ziyade istihbarat örgütlenmesi gibi çalışan, hem dikey hem de yatay örgütlenmesi olan bir örgütle yüz yüzeyiz." ifadesini de kullanarak, C şubenin bütün bu olaylara göz yumduğunu ve yapılacak operasyonlara yol verdiğini savundu.

Olaylar yaşandığı zaman C şube müdürünün Ali Fuat Yılmazer olduğunu öğrendiğini ve Yılmazer'in Ergenekon soruşturması sürecinde de İstanbul İstihbarat Şube müdürlüğü yaptığını kaydeden Arslan, Yılmazer'in kendi zamanında komiser olduğunu, şube müdürünün "bunu benden alın" diye söylediğini, onu istihbarattan çıkaracaklarını, o günlerde istihbarattan ayrılması nedeniyle Yılmazer'e sonrasında ne olduğunu da bilmediğini dile getirdi.

Mahkeme heyeti başkanı Ali İhsan Horasan'ın, "Erhan Tuncel'in Yardımcı İstihbarat Elemanlığı'na (YİE) son verilmesi olayı, mesleki bilgilerinize göre uygun mudur?" diye sorduğu Arslan, "YİE'nin görev başlatılması görevine son verilmesi konusu o ilin istihbarat görevlilerinin değerlendirmesidir. Ama bunu da başkanlıkla koordineli yaparlar. Bunları başkanlık, ilgili il şubesiyle değerlendirir, onay vermeyebilir. Bunun gibi çok örnekler yaşadım. 'Mutlaka eleman var' dendiği zaman o il sadece hedef tespitini yapar, elemanı kuşkuya düşürecek bir çalışmanın içine girmez. Başkanlığın planlı istihbarat operasyonu yapması gerekir." değerlendirmesini yaptı.

"Dink'e seyahate gitmesi önerilebilirdi"

YİE'nin görevine son verilmesinden sonra istihbaratın, tehlike doğduğu için operasyon yapma görevi olduğunu da vurgulayan Arslan, "Bu ilgili birimin bilgisi doğrultusunda ele alınmalıydı. Dink olayında ise Hrant Dink'e istihbarat tarafından, seyahate giderek uzak durması önerilebilirdi. YİE çıktıktan sonra böylece Dink ve YİE'nin kendisi de tehlikeye atılmamış olurdu." diye konuştu.

Korumaların fazlalaştırılması gibi bir uygulamanın hem hedef şahsı hem de YİE'yi tehlikeye sokabileceğini belirten Arslan, üye hakimin, "Trabzon'dan gelen somut bir tehdit uyarısı var. Dink'in yargılandığı dava vardı Türklüğe hakaretle ilgili ve protesto eylemleri vardı. Bunlardan kaynaklı İstanbul açısından bir yükümlülük doğar mı?" sorusunu da, "İki konuyu ayırmak lazım. Biri yazışma, koordine konusunda. Bunun dışında hayata yönelik tehditler alıyorsa, kendisi de bunu ilgili makamlara bildirmişse, bunu ayrı kurullar değerlendirir illerde. Yine bu değerlendirme sonucunda bir operasyona dönüşecekse başkanlık koordinesinde ilgili illerle yürütülecek bir operasyona zarar vermeyecek bir operasyon yürütülmesi lazım." ifadesini kullandı.

Duruşma devam ediyor.

Muhabir: Murat Kaya,Muhammed Enes Can,Mustafa Hatipoğlu

Kaynak: AA