Dilencilik gerekçesiyle ziynet eşyasının mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı

 

BAŞVURUNUN KONUSU
  1. Başvuru dilencilik gerekçesiyle ziynet eşyasının mülkiyetinin kamuya
    geçirilmesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
  1. BAŞVURU SÜRECİ
  1.  Başvuru 25/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
  2. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
    sonra Komisyona sunulmuştur.
  3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
    yapılmasına karar verilmiştir.
  4. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
    birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
  5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
    gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
  6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
  1. OLAY VE OLGULAR
  1. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
  2. Başvurucu 15/7/2015 tarihinde İzmir'in Karşıyaka ilçesi 1717 numaralı sokak
    ile 1719 numaralı sokağın kesiştiği yerde -başvurucunun iddiasına göre- balon satmaktadır.
 

2

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 

Karşıyaka Belediyesi (Belediye) zabıta memurları ise başvurucunun dilencilik yaptığına dair
aynı tarihte bir tutanak düzenlemiştir. Ayrıca başvurucunun üzerinden çıkan yirmi altı çeyrek
altın, on iki Cumhuriyet altını, bir bilezik ve 1.633,30 TL tutarındaki nakit paraya zabıta
memurlarınca el konulmuştur.

  1. Belediye Encümeni 4/8/2015 tarihinde, dilencilik kabahatini işlediği
    gerekçesiyle başvurucuya 100 TL tutarında idari para cezası verilmesine ve el konulan altın
    ile nakit paranın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar vermiştir.
  2. Başvurucu bu işleme karşı 25/7/2015 tarihinde Karşıyaka 1. Sulh Ceza
    Hâkimliği nezdinde itirazda bulunmuştur. İtiraz dilekçesinde başvurucu, dilencilik
    yapmadığını ve balon satarak geçimini sağladığını savunmuştur.
  3.  İtirazı duruşmalı olarak inceleyen 1. Sulh Ceza Hâkimliği tutanak
    düzenleyicilerini tanık olarak dinlemiş ve 1/10/2015 tarihinde başvurucunun itirazını
    reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucu ile tutanak düzenleyicisi tanıkların beyanları
    arasmda çelişki bulunduğu ifade edilmiş; tutarlı bulunması ve oluşa uygun olması sebebiyle
    yeminli tanık anlatımlarına itibar edildiği belirtilerek başvurucunun dilencilik yaptığı
    kanaatine varıldığı açıklanmıştır. Kararda, el konulan altın ve nakit paranın iadesi yönünden
    ise olay tutanağı ve tanık anlatımlarına göre başvurucunun görevlilerin uyarılarına rağmen
    yedi gündür aynı yerde dilencilik yaptığı vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucunun daha evvel de
    dilencilik yaptığı ve bu işi meslek hâline getirdiğine işaret edilerek bu sebeple söz konusu
    mal varlığının dilencilikten elde edilen gelirle alındığı kabul edilmiştir. Başvurucunun gelir
    kaynağı olarak dayandığı sigorta kaydının ise -tek başma- fiilî olarak çalışıldığını
    kanıtlayamayacağı açıklanmıştır.
  4. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz ise Karşıyaka 2. Sulh Ceza
    Hâkimliğince, itiraz edilen karardaki tespitlere ve varılan kanaate atıf yapılarak 6/10/2015
    tarihinde reddedilmiştir.
  5. Nihai karar 26/10/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
  6. Başvurucu 25/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
  1. İLGİLİ HUKUK
  1. Ulusal Hukuk
  1. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 16. maddesi şöyledir:

"(1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan İdarî yaptırımlar, İdarî para cezası ve

İdarî tedbirlerden ibarettir.

  1. İdarî tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer

tedbirlerdir.                               "

 

3

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 
  1. 5326 sayılı Kanun’un 17. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"(1) İdarî para cezası, maktu veya nispi olabilir.

(2) İdarî para cezası, kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir.
Bu durumda
, İdarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği
ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.

 

(7) İdarî para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca
tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle İdarî para
cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi
nitelikteki İdarî para cezaları açısından uygulanmaz.

 
  1. 5326 sayılı Kanun’un 18. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

”(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar
verilebilir.

  1. Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar; eşyanın;
  1. Kullanılmaz hale getirilmesi,
  2. Niteliğinin değiştirilmesi,
  3. Ancak belli bir surette kullanılması,

Koşullarından birinin yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir.
Belirlenen süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verilir.

  1. Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu
    kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da
    bırakılabilir.
  2. Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve
    kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.
  3. Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında
    İdarî para cezası veya başka bir İdarî yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.
  4. Kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.
  5. Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa
    imha edilir.
  6. Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir."
 

4

Başvuru Numarası : 2015/18986

İnegöl'de Ertuğrulgazi Mahallesinde 37 sokak asfaltlandı İnegöl'de Ertuğrulgazi Mahallesinde 37 sokak asfaltlandı

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 
  1. 5326 sayılı Kanun'un 33. maddesi şöyledir:

"(1) Dilencilik yapan kişiye, elli Türk Lirası İdarî para cezası verilir. Ayrıca,
dilencilikten elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(2) Bu kabahat dolayısıyla İdarî para cezasına ve elkoymaya kolluk veya belediye
zabıta görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir veya belediye encümeni
karar verir. "

  1. Uluslararası Hukuk
  1. Avrupa însan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün
    "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme
hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve
uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak
kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının
ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları
hakka halel getirmez."

  1. Avrupa însan Haklan Mahkemesine (AİHM) göre mülkiyetin kamu yararına
    kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelediği
    elkoyma ve müsadere tedbirleri, suçla mücadele için etkili ve gerekli bir araçtır
    (Raimondo./İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, §§ 27, 30). AİHM suçtan elde edilen
    gelirlerin veya mal varlığının müsadere edilmesinin suçla mücadelede caydırıcılığın
    sağlanması ve suçtan gelir elde edilmemesinin güvence altına alınması yönleriyle kamunun
    yararına olduğunu kabul etmiştir (Phillips/BirleşikKrallık,B. No: 41087/98, 5/7/2001, § 52).
  2. AİHM, gerek Avrupa ortak hukukuna gerekse de evrensel hukuk standartlarına
    göre yolsuzluk, kara para aklama veya uyuşturucu suçları gibi ciddi suçlar yönünden
    müsadere için mahkûmiyet kararının gerekli olmadığını vurgulamıştır. İkincisi haksız yere
    elde edilmiş olduğu varsayılan mülkün meşru kökenini kanıtlama yükümlülüğü kanunla,
    hukuk davaları da dâhil olmak üzere cezai olmayan müsadereye ilişkin yargılama
    süreçlerinde muhataplar üzerine de bırakılabilir. Üçüncü olarak müsadere tedbirinin sadece
    suçtan elde edilen gelirlerle ilgili değil suç gelirlerini dönüştürerek veya bu gelirlerin devri
    veya karıştırılması yoluyla elde edilen herhangi bir gelir veya dolayı menfaatleri içeren
    mülkler yönünden de uygulanabileceği belirtilmiştir. Son olarak ise AİHM'e göre müsadere
    tedbiri, sadece suç isnadında bulunulan şüpheli veya sanıklar yönünden değil söz konusu
    varlıkların elde edilmesindeki rolünü gizleyen, iyi niyetli olmayan mülk sahibi üçüncü kişiler
    bakımından da uygulanabilir ( Telhis ve Viziteu/Romanya, B. No: 47911/15, 26/6/2018, § 76).
  3. AİHM'e göre mülkün kamu yararına kullanılmasının kontrolü kapsamında
    mülke el konulması hususunda devletlerin geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu
    yetkinin devlete tanınması kişilerin mülkünden yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol
    açmaktadır. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin keyfî veya
    öngörülemez olmaması için bazı usule ilişkin güvenceler öngörülmelidir. AİHM kişilere,
    keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin
 

5

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 

kanun dışı, keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını
sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesinin sağlanması gerektiğini belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin
bütününe bakılarak yapılmalıdır {AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60;
Saccocia/Avusturya, B. No: 69917/01, 18/12/2008, § 89; Dzinic/Hırvatistan, B. No:
38359/13,17/5/2016, § 68).

  1. Bu bağlamda suçtan elde edilen gelirlerin müsadere edilmesinin şikâyet edildiği

Denisova ve Moiseyeva/Rusya (B. No: 16903/03, 1/4/2010) kararında, başvurucuların
müsadereye ilişkin yargılama sürecine dâhil edilmeyerek müsadere tedbirine yönelik olarak
etkili bir şekilde karşı koyabilme imkânının tanınmaması sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır (         ve Moiseyeva/Rusya, §§ 60-64).

  1. Bunun yanında AÎHM, müsadere ve elkoyma gibi tedbirlerin ayrıca suça konu
    menfaat ile orantılı olması gerektiğini belirtmektedir. Nitekim Dzinic/Hırvatistan kararında,
    elkoyma tedbirinin muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için uygulandığmı
    gözeten AÎHM, başvurucunun mülküne el konulması tedbirinin meşru olsa da el konulan
    mülkün değeri ile karşılaştırılmaksızm uygulanmasını adil dengenin gerekliliklerine uygun
    olmadığını kabul ederek sonuca varmıştır ( Dzinic/Hı, §§ 67-82).
  2. AÎHM ayrıca mülk sahibinin davranışları ile kanuna aykırı eylem arasındaki

illiyet bağının kamu makamlarınca makul bir şekilde değerlendirilmesini de başka bir
güvence ölçütü olarak değerlendirmektedir. Bununla birlikte AÎHM; kamu yararının
gerektirdiği bazı durumlarda böyle bir ilişki mevcut olmasa dahi elkoyma ve müsaderenin
uygulanabileceği gerçeğini yadsımamaktadır. Ancak böyle bir durumda yani elkoyma ve
müsaderenin muhakkak uygulanması gerektiği kabul edildiği takdirde özellikle iyi niyetli
üçüncü kişiler yönünden eşyanın belirli koşullar dâhilinde iadesi veya bu mümkün
olamıyorsa eşya sahibinin zararının tazminine yönelik bir iç hukuk yolunun mevcut olması
ölçülülüğün unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir (                           Krallık, §§

57-61; Vasilevski/Makedonya,B. No: 22653/08, 28/4/2016, §§ 56-60; Sulejmani/Makedonya,
B. No: 74681/11, 28/4/2016, §§ 40-44). AÎHM bu ilkenin beraat eden mülk sahipleri
yönünden de uygulanacağını belirtmektedir (Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03, 8/1/2008, § 36).

  1. Riela ve diğerleri/îtalya (B. No: 52439/99, 4/9/2001) kararma konu olayda,
    organize suç örgütlerinin faaliyetleri çerçevesinde elde edildiği gerekçesiyle başvurucuların
    taşınmazları, araçları ve şirket hisselerinin müsadere edilmesi söz konusudur. AÎHM derece
    mahkemelerinin başvurucuların mali durumlarının özenli bir şekilde analiz edilerek müsadere
    edilen malların yalnızca başvurucuların kanun dışı kazançlarıyla elde edilebileceği yönündeki
    değerlendirmelerini dikkate alarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin takip edilen meşru
    amaç ile karşılaştırıldığında orantısız olmadığı sonucuna varmıştır.
  2. Phillips/Birleşik Krallık kararma konu olayda, başvurucunun uyuşturucu madde
    ticareti suçundan hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiş; müsadereye ilişkin olarak
    ayrıca yürütülen davada da gümrük makamlarınca görevlendirilen uzman kişi tarafından
    düzenlenen rapora istinaden suçtan elde edildiği gerekçesiyle başvurucunun üç yıl içinde
    91.400 İngiliz sterlini ödemesine karar verilmiştir. AİHM başvurucunun altı yıllık bir
    dönemde uyuşturucu kaçakçılığından gelir elde ettiğini ve bu parayı mal varlığı içinde
    akladığı yönündeki derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin makul olduğunu,
    başvurucuya yeterli itiraz imkânlarının tanındığını, müsadere usulü çerçevesinde varılan
    kanaatin ise adil ve savunma hakkına saygılı bulduğunu belirtmiştir. AİHM sonuç olarak
 

6

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 

müdahalenin bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında
ölçülü olduğu gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir
(Phillips/Birleşik Krallık, §§ 50-53).

  1. Telhis ve Viziten kararında da AÎHM, başvurucuların sanığın yakınlarının mal
    varlığının suçtan elde edildiği gerekçesiyle müsadere edilmesi hususunda, yolsuzlukla
    mücadele alanında kamu makamlarına geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu ve somut olayda
    müsadere tedbirinin uygulanmasına karşı başvuruculara etkili bir savunma ve itiraz hakkının
    tanındığı, derece mahkemelerinin kararlarının da keyfî olmadığı gerekçeleriyle ölçülü bir
    müdahale olduğu sonucuna varmıştır (Telhis ve Viziteu/Romanya, § 81).
  1. İNCELEME VE GEREKÇE
  1. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip
    gereği düşünüldü:
  1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
  1. Başvurucu, sigortalı olarak bir işyerinde çalıştığı hâlde meşru yollardan elde
    ettiğini belirttiği altın ve nakit paranın dilencilik yaptığı gerekçesiyle mülkiyetinin kamuya
    geçirilmesinden yakınmıştır. Başvurucu; itirazlarının derece mahkemelerince dikkate
    alınmadığını, gösterdiği tanıkların dinlenilmediğini ve etraflı bir mali durum araştırması
    yapılmadığını vurgulamıştır. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet ve adil
    yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
  2. Bakanlık görüşünde, başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
    kanuni bir dayanağının olduğu ve dilencilik yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilerek
    caydırıcılık sağlanması yönünde meşru bir amacının da olduğunu bildirilmiştir. Ayrıca
    yalnızca başvurucunun üzerinden çıkan nakit para ve altının mülkiyetinin kamuya geçirildiği,
    başvurucunun geçimini dilencilikten sağladığının Ceza Mahkemesince kabul edildiği ve
    itiraz aşamasında usul güvencelerinin sağlandığı hususlarına dikkat çekilmiştir.
  3. Başvurucu cevap dilekçesinde başvuru formundaki beyanlarını yinelemiştir.
  1. Değerlendirme
  1. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yaran amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. ”

  1. Anayasa Mahkemesi, olaylarm başvurucu tarafından yapılan hukuki
    nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
    Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal
    edildiğini ileri sürmekte ise de mülkiyetin kamuya geçirilmesine yönelik şikâyetlerinin esas
    itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucunun bütün şikâyetlerinin
    mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
 

7

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 
  1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
  1. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
    gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
    ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
  1. Esas Yönünden
  1. Mülkün Varlığı
  1. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik
    değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır
    (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucudan el konularak
    mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilen nakit paranın ve ziynet eşyasının mülk teşkil
    ettiğinde kuşku bulunmamaktadır.
  1. Müdahalenin Varlığı ve Türü
  1. Anayasa Mahkemesi daha önce müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi
    yönündeki tedbirlerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiş ve mülkten
    yoksun bırakma sonucuna yol açsa dahi niteliğini ve amacını gözeterek müdahaleleri
    mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü
    kural çerçevesinde incelemiştir {BekirYazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, §§ 57-58;
    Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 67-70; Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060,
    29/9/2016, §§ 62-67; FatmaÇavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§
    58-62).
 
  1.  Somut olayda da bu ilkelerden                                                                                         ayrılmayı gerektiren bir durum
    bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun nakit parası ile ziynet eşyasına dilencilik
    kabahatinden elde edildiği gerekçesiyle el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine
    karar verilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açık olup kabahatten mülk
    edinilmemesini amaçlayan müdahalenin yukarıda değinildiği gibi üçüncü kural çerçevesinde
    incelenmesi uygun görülmüştür.
  1. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
  1. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

  1. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak
    düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği
    öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin
    sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de
    gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik
    müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
 

8

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 

amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir ( Tarkan
ve Afife Tarkan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

  1. Kanunilik
  1. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna

dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından
inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin
kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (                 İş Bankası A.Ş. [GK], B. No:

2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49;
Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

  1. Somut olayda dilencilik kabahatine ilişkin olarak 5326 sayılı Kanun'un 33.
    maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bu kabahatten elde edildiği gerekçesiyle
    başvurucunun nakit parası ve ziynet eşyasına el konularak mülkiyetinin kamuya geçirildiği
    anlaşılmaktadır. Bu kanun hükmünün belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir
    tereddüt bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.
  1. Meşru Amaç
  1. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı
    amacıyla smırlandınlabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının
    gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının
    yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağmı öngörerek ve bu
    anlamda bir sınırlama sının oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
    Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram
    olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca
    değerlendirilmesi gerekir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Nusrat Külah, B. No: 2013/6151,
    21/4/2016, §§ 53, 56; YunisAğlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
  2. Müsadere veya müsadereyle suçta kullanılan, kullanılmak üzere hazırlanan veya
    suçtan meydana gelen eşyanın mahkûmiyete rağmen suçlunun elinde bırakılmamasıyla,
    suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca suçla ilgili veya bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke
    ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği
    tehlikelerin önlenmesi amaçlanmıştır. Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması,
    yeni suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve suça konu tehlike arz eden mülkün
    kullanılması ile dolaşımının engellenmesi hedeflenmektedir (Fatma Çavuşoğlu ve Bilal
    Çavuşoğlu, § 69).
  3. Suçlarla ve kabahatlerle mücadele çerçevesinde elkoyma, müsadere veya
    mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi tedbirlerin önemli ve gerekli birer araç olduğu
    kuşkusuzdur. Bu bağlamda kabahate konu mülkün kullanılmasının ve dolaşımının
    engellenmesi ya da kanuna aykırı faaliyetlerden elde edilen gelir veya mal varlığının
    kabahatlinin elinde bırakılmaması suretiyle kabahatten gelir ya da mal varlığı elde
    edilmemesi amaçlanmaktadır. Somut olay bakımından da dilencilik kabahatiyle mücadele
    amacıyla bu kabahatten kazanç elde edilmemesi için elkoyma ile mülkiyetin kamuya
    geçirilmesi tedbirleri uygulanmıştır. Böylelikle kabahatle mücadelede caydırıcılığın
    sağlanması ve yeni kabahatlerin işlenmesinin önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla
    müdahalenin kamu yararına dayalı, meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
 

9

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 
  1. Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

  1. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
    müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın gerçekleştirilmesi için kullanılan
    araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
  2. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
    oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye
    elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
    olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
    orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasmda makul
    bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56,
    11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18;
    Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
  3. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nm 13. ve 35. maddelerine
    göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye
    elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı
    amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi
    araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan
    ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin
    belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen
    aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir.
    Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde
    ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna
    ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim,
    seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu
    müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No:
    2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
  4. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde
    elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin haklan arasmda adil bir dengenin kurulması
    gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit
    edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığım değerlendirirken
    Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da
    müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde
    bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte
    bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
  5. Anayasa'nm 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir.
    Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde,
    Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine
    müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin
    savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme
    olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin
    bütününe bakılarak yapılmalıdır ( ZilliyeÖztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir
    Yazıcı, § 71).
 

10

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 
  1. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya
    öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin
    bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun
    eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir
    değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla
    mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
    olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın malikinin
    davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve iyi niyetli eşya
    malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması veya
    iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir {Bekir Yazıcı,
    §§ 31-80; Hanife Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın , § 115).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

  1. Somut olayda mülkiyetin kamuya geçirilmesi yoluyla yapılan müdahalenin
    kabahatten gelir veya mal varlığı elde edilmemesi yönündeki amacı gerçekleştirmek için
    elverişli bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
  2. Müdahalenin gerekliliği bakımından ise öncelikle yukarıda da değinildiği üzere
    kabahatlerle mücadele çerçevesinde hangi araçların seçileceği konusunda kamu
    makamlarının geniş bir takdir yetkisinin olduğunu belirtmek gerekir. Bunun yanında
    başvurucuya söz konusu kabahat eylemi nedeniyle yalnızca idari yaptırımlar uygulandığı ve
    mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımının ise başvurucunun üzerinden çıkan ziynet eşyası
    ve nakit para yönünden uygulandığı vurgulanmalıdır. Dolayısıyla belirtilen gerekçeler ve
    kamu makamlarının bu alandaki takdir yetkileri dikkate alındığında somut olayın koşulları
    altında müdahalenin gerekliliği hususunda yapılan değerlendirmenin aksi bir sonuca ulaşmayı
    gerektirecek bir nedeni bulunmamaktadır.
  3. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl
    önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Öngörülen tedbirin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına
    sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu
    itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşın ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin
    tespiti gerekmektedir.
  4. Bu bağlamda ilk olarak başvurucuya uygulanan tedbire karşı iddia ve
    savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı
    değerlendirilmelidir. Başvurucu, mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararma karşı iki aşamalı
    olarak itiraz edebilmiş; kendisini vekil ile temsil ettirdiği, duruşmalı olarak görülen itiraz
    sürecinde savunma ve delillerini sunabilmiştir. Her ne kadar başvurucu, gösterdiği
    tanıklarının dinlenilmediğini öne sürmüş ise de itiraz dilekçesi incelendiğinde başvurucunun
    tanık deliline dayanmadığı görülmüştür. Başvurucunun dilekçesinde belirttiği delillerin ise
    diğer deliller ile birlikte derece mahkemelerince değerlendirilerek bir sonuca varıldığı
    anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı başvurucunun etkin
    bir biçimde itiraz edebilme olanağı bulduğu ortadadır.
  5. Başvurucu esas itibarıyla dilencilik kabahatini işlemediğini ve mülkiyeti
    kamuya geçirilen ziynet eşyası ile nakit paranın da dilencilikten elde edilmediğini
    belirtmektedir. Ancak delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması kural
    olarak ilk elden bu delillere ulaşma imkânı bulunan derece mahkemelerinin takdirindedir.
    Bununla birlikte mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya öngörülemez
 

11

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

 

biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde
korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire
yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme
yapılmalıdır.

  1. Başvuruya konu olayda Sulh Ceza Hâkimliği tutanak düzenleyicilerini duruşma
    sırasında tanık olarak dinlemiştir. Sulh Ceza Hâkimliğince aralarında husumet olmadığı
    gerekçesiyle anlatımlarına itibar edilen bu kişilerin beyanları ile olay tutanağına göre
    başvurucunun kendisini açındırarak para istemek suretiyle dilencilik yaptığının tespit edildiği
    kanaatine ulaşmıştır. Diğer taraftan itiraz üzerine verilen kararın gerekçesinde, başvurucunun
    yaklaşık bir hafta arayla aynı yerde dilencilik yaptığı yönündeki tespite dayalı olarak
    dilencilik yaparak geçimini sağladığı belirtilen başvurucunun üzerinde taşıdığı nakit para ve
    ziynet eşyasının da dilencilikten elde edildiği kabul edilmiştir. Başvurucunun sosyal güvenlik
    kaydı ise -tek başına- zabıta görevlilerinin saptadığı somut olgunun aksini ispat için yeterli
    bir kanıt olarak görülmemiştir. Başvurucu ise kendisine yeterli imkân da tanındığı hâlde bu
    kanaatin aksini ispatlayan yeterli ve somut bir delil sunamamıştır. Dolayısıyla derece
    mahkemelerinin kararlarının keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiği söylenemez.
  2. Ayrıca başvurucunun yalnızca dilencilik kabahatinin işlendiğinin kamu
    makamlarınca tespit edildiği sırada yanında taşıdığı ziynet eşyası ve nakit parasına el
    konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verildiği görülmektedir. Buna göre
    başvurucunun başkaca bir geliri veya mal varlığı olup olmadığı araştırılarak ayrıca bir
    yaptırım veya tedbir uygulanması yoluna da gidilmemiştir. Bu durumda başvurucu,
    dilencilikten elde ettiği gelirin üzerinde bir mülke el konulduğunu gösteren somut bir delil de
    sunamadığından şikâyete konu mülkiyetin kamuya geçirilmesi yönündeki müdahalenin
    -korunan hukuki menfaat ile karşılaştırıldığında- açık bir orantısızlık içermediği anlaşılmıştır.
    Son olarak başvurucunun işlediği kabul edilen kabahatin sonuçlarını öngörebilecek durumda
    olduğu ve şikâyet ettiği müdahaleye ise kendi ağır kusuruyla yol açtığı dikkate alınmalıdır.
  3. Bu itibarla dilencilik kabahatinden elde edildiği gerekçesiyle başvurucunun
    yanında taşıdığı ziynet eşyasının ve nakit parasının mülkiyetinin kamuya geçirilmesi
    şeklindeki mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nm 13. ve 35. maddelerinde
    öngörülen güvencelerin somut olayda gerçekleştirilmiş olması nedeniyle içerdiği kamu yararı
    amacı ile karşılaştırıldığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği
    değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkı ile müdahalenin kamu yararı
    amacı arasmda olması gereken adil dengenin bozulmadığı ve mülkiyet hakkına yapılan
    müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
  4. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nm 35. maddesinde güvence altına alman
    mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
  1. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

  1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
    OLDUĞUNA,
  2. Anayasa’nm 35. maddesinde güvence altına alman mülkiyet hakkının İHLAL
    EDİLMEDİĞİNE,
 

12

Başvuru Numarası : 2015/18986

Karar Tarihi               : 25/12/2018

  1. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
  2. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/12/2018
    tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan

Burhan ÜSTÜN

Üye

Hicabi DURSUN

Üye

Haşan Tahsin GÖKC AN

Üye

Kadir ÖZKAYA

Üye

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

13