İnsanlık tarihinin "en önemli ilerlemeleri"nin Avrupa’da aşıldığına dikkat çekilen açıklamada, 9 Mayıs 1950’de dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman tarafından okunan Bildirge ile Avrupa’nın geleceğine yönelik yeni bir vizyonla başlayan sürecin, 25 Mart 1957’de altı ülkenin katılımıyla Roma Anlaşması ve ardından Avrupa Birliği’nin temeli olan Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kurulmasıyla sürdüğüne dikkat çekildi.

Açıklamada, Avrupa Birliği’nin (AB) bugün yarım milyarı aşan nüfusu, yirmi sekiz üye ülkesi ve küresel ekonomik ve teknolojik gücü ile tarihin en önemli siyasal proje başarısı olduğu vurgulandı.



TÜSİAD, açıklamasında Türkiye açısından, 1959’daki başvurusuyla gündeme gelen ve 1963’teki Ankara Anlaşması ile resmiyet kazanan AB üyelik sürecinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için aşağıda sıralanan birçok artı değer yarattığına dikkat çekti:

• Transatlantik dünyanın sahip olduğu Batılı ve çoğulcu bir demokrasi,

• modern, dinamik, düzenlenmiş rekabetçi ve kapsayıcı bir piyasa ekonomisi,

• öngörülebilir bir hukuk sistemi,

• sosyal refah, sağlık ve iş standartları,

• Avrupa eğitim, teknoloji ve sosyal kalkınma programlarına katılım,

• Avrupa ve dünyadan daha çok yatırım ve turist,

• Gümrük Birliği sayesinde daha çok kalemde çok daha fazla ihracat, standartları yüksek gıda ve sanayi ürünleri, tüketici hakları, çevreyi koruma kuralları.

TÜSİAD, açıklamasında AB üyeliği bir dış politika konusu değil, Türkiye’nin tüm politika alanlarında dönüşüm yaratacak partiler üstü temel politika hedefi olduğuna dikkat çekildi. Üyelik sürecindeki siyasal koşulluluk ilkesi Türkiye’nin reformlarla dönüşümünün itici gücünü oluşturduğuna değinilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Yirmi yıl içinde görev alan hükümetler bu denklemi iyi değerlendirme başarısı gösterdiler. Daha geniş bir perspektiften bakacak olursak Türkiye, hem yüz yılları aşan tarihsel modernleşme yönelimi, hem stratejik-güvenlik boyutu, hem ekonomik çekim alanı ve çıkarları açısından daima Batı dünyası içinde önemli bir ülke oldu.

"İkili ilişkilerin sadece bir ekonomik ortaklık ve alışveriş, teknik uyum ya da konu temelli stratejik işbirliklerinin ötesinde, demokratik değerler temelinde ortak bir gelecek ve aidiyet olarak görülmesi gerekir.

"Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet ve çok partili rejime geçiş; hepsi bu sürecin yeni aşamalarıdır. Avrupa Konseyi ve NATO üyelikleriyle AB hedefi bunun doğal sonuçlarıdır.

"Türkiye’nin resmi Ulusal Programı’nın girişinde vurgulandığı gibi, 'AB üyeliği bir Cumhuriyet projesidir.'

"AB üyelik süreci Türkiye’nin dünyanın diğer bölgeleriyle ilişkileri için de olumlu bir işlev görmüştür. Türkiye, AB sürecinde ilerledikçe, dünyanın yükselmekte olan ülkeleri açısından ekonomik cazibe ve demokratik referans kaynağı olmuştur; bölgesiyle ekonomik bağlarını güçlendirdiği ölçüde, AB ile ilişkilerinde daha güçlü bir hale gelebilmiştir.

"Avrupa’nın Avrasya merkezi olmak Türkiye’nin en önemli küresel rekabet gücüdür, temel bir milli menfaattir. Bu yönde birçok adım gündemde öncelik olmalı:

• Tam üyelik müzakereleri geri plana düşse de demokratik reformlara ve mevzuat uyumuna, çok çemberli Avrupa geleceği perspektifinde devam etmek;

• AB’ye uyumda AB’nin mevcut sorunlarını çözmek üzere reform çabalarını dikkate alarak, her alanda daha ileri ve hızlı bir küresel rekabet gücü anlayışı ile hareket etmek;

• Eğitime ve gençliğe, teknoloji, İngilizce, genel kültür, sosyal sorumluluk gibi alanlara yoğun yatırım yapmak;

• Avrupa ve dünyada güçlü bir Türkiye’nin toplumsal güç kaynağı olan çoğulcu, uzlaşmacı ve özgürlükçü anlayışı siyaset ve kamu düzeninde öncelikli kılmak;

• Bir reform kaldıracı ve ekonomik çekim gücü kaynağı olan gümrük birliğini küresel ekonominin gerekleri, Sanayi 4.0 ve dijital ekonomi perspektifinde güncellemek."



Türkiye’nin milli menfaatleri açısından AB süreci köklü demokratik reformlar, özgürlükçü ve yaratıcı bir toplumsal ortam ve de teknik mevzuat uyumları yönünde tarihsel bir fırsat olduğunun vurgulandığı TÜSİAD açıklamasında bu süreçte ABD’den Çin’e, enerji politikalarından, dijital ekonomiye her alanda AB gündemini daha iyi anlamanın ve değerlendirmenin mutlaka öncelik olması gerektiği belirtildi ve şu görüşlere yer verildi:

"Gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye açısından mevcut sorunların aşılamaması ve birleştirici değil ayrıştırıcı unsurların öne çıkması birer tarihsel yenilgi sayılacaktır. Her iki taraf da böyle bir tuzağa kendilerini düşürmeyecek kadar tarihsel birikim, sorumluluk ve vizyon sahibi olmayı başarmalı.

"AB sürecinde ilerleyen bir hukuk devleti ve yüksek standartlar ülkesi olmanın güvencesi ile Avrasyalı dinamizmin birleştiği bir Türkiye’nin yıldızı 21. yüzyılda hızla yükselir. Başarılı AB-Türkiye ilişkileri üçlü bir kazan-kazan-kazan formülüdür: Avrupa için, Türkiye için, Dünyada barış, demokrasi ve refah için."

Kaynak: DHA