1) 16 Nisan 2017 Referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra Türkiye’de rejim değişmiştir. Rejim değişikliğinin önünü ABD güdümlü cemaat açmıştır.

2.          Rejim değişikliği ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin "denge ve kontrol mekanizmaları" tamamen yok edilmiş, TBMM işlevsizleştirilmiştir;  yargı güdümlü hale getirilmiştir.

3.          Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi rejimi, son toplamda, ne hazindir ki, savunmamıştır. Ergenekon-Balyoz operasyonları ile başlayıp, günümüze kadar devam eden sürece, netice olarak, direnmemiştir; rejim değişikliğine bilerek ve isteyerek, çanak tutmuştur. CHP yönetimi, bu durumda, rejim değişikliğinden AKP iktidarı kadar,  sorumludur.

4.          2010'da, CHP liderine kaset operasyonu yapanlar; “mevcut lider gitsin, yerine kim gelirse gelsin” dememişler ve geleceği planlamışlardır. Yani bu operasyonun da arkasında, rejim değişikliğine yönelik bir "dış dinamik boyutu" olduğu hususu, kuvvetle çağrışmaktadır.

5.          Rejim değişikliği gerçekleşmiştir, ama yeni rejim henüz, güçlü ve kazanımları geriye çevrilemez bir çıkmazda değildir. Yeni rejimin kalıcı olabilmesi için "yeterli süreye" ihtiyacı vardır. Bu süre sonunda rejimin nihai safhaya, yani "hilafeti" içeren ve İran'la karşıtlaşacak, demek ki Emeviyye vari, yani "akılcılıktan" uzaklaştırılmış olacak bir "İslam Cumhuriyeti"ne geçirilmesinin planladığı değerlendirilmektedir.

6.          Gerek 16 Nisan 2017 Referandumu, gerekse 24 Haziran 2018 seçimleri dürüst ve adil gerçekleşmemiş ve halkın özgür iradesi sonuçlara, damgasını, vuramamıştır. Hem referandumda hem de seçimlerde CHP, yaptığı savunulamaz hamlelerle, giderek edilgenliğiyle, referandumun ve seçimlerin iktidar lehine gelişmesine katkı sağlamıştır.

7.        İstisnaları bir tarafa bırakırsak, CHP yerel yönetimleri iktidarın yereldeki ve geneldeki yönetimlerine benzer şekilde davrandığı yolsuzluklar konusunda hassasiyet göstermediği kanaati ve algısı geniş halk kitlelerinde egemendir.

8.          İktidar, “Milli İrade” yaftası altında seçmenin her şeye rağmen yarısından azının desteğine sahip olduğu halde, asgarî bir diğer yarısını yok saymakta ve 1960 öncesi gibi, Türkiye’yi "zümre tahakkümü" ile, keyfince yönetmeye çalışmaktadır.

9.          İktidar; “Siyasal - Dinsel Mezhebî - ideolojisi, dış güdümlü olduğu kesin, “Yeni Osmanlıcılık” hayalleri kurmuştur; bu çerçevede ülkemizi ne yazık ki, felakete sürüklemiştir; emperyalist projelere ülkemizin güvenliği, bekası ve çıkarları aleyhine taşeronluk yapmıştır; güneyimizden PKK’nın uzantısı PYD tarafından kuşatılmamıza, 4 milyon Suriyeli'nin ülkemize doluşmasına ve Ortadoğu bataklığına, göz göre göre, batmamıza neden olmuştur.

10.     Türkiye’nin esenliği, refahı, iç barışı ve sorunlarına, ancak "nakli" ve "dayatmacılığı" değil, "aklililiği" öne çeken, "laik" ve "demokratik" parlamenter sistem içinde, çözüm sağlanabilir.

11.     Çağdaş, aydın, yurtsever, özgürlükçü-demokrat, toplumcu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisinden yana olan kitleler; dağınıktırlar, örgütsüzdürler, yalnızdırlar ve TBMM’de, "arzu edilen seviyede", temsil edilmez durumdadırlar.

12.     Bu kitleler, öncelikle CHP içinde temsil edilmek gerekirken, ne hazindir ki, bizzat CHP yönetimi tarafından ötekileştirilerek dışarıda bırakılmaktadırlar.

13.     CHP Yönetimi; kurucu ideolojiye, Türkiye’yi çağdaşlaştırma yolunda atılan devrimlere ne yazık ki ve açıkça düşmanlık yapmakatdır. Başkalaşarak, giderek cemaate yakın durarak alternatif olabileceğini sanmaktadır ve "antiemperyalist" bir duruşu, asla göstermemektedir.

14.     Yerel seçimler öncesi, bugüne kadar muhalif irade gösteren ve devamlı sandığa giden seçmen, kendisini, umutsuz ve aldatılmış hissetmekte ve sandığa gitmeme eğilimi göstermektedir. Başta CHP olmak üzere hal-i hazır muhalefet, halkın umudu olmaktan çıkmıştır.

15. Görülen odur ki; bugünkü CHP yönetimi ile, halen ülkemiz için devam eden felaket sürecini durdurmak mümkün değildir. CHP’deki ihtiyaç, yalnızca lider yüzünün değişmesi değildir. CHP’de topyekûn bir anlayış ve kadro değişimine şiddetle ve ivedilikle ihtiyaç vardır. Eğer bu olamıyorsa, yeni bir siyasi örgütlenme şarttır.