MUSTAFA K. ERDEMOL- [email protected]

Recep Tayyip Erdoğan’ın Halep’ten gelmesi beklenen yeni göç dalgası karşısında BM’nin Türkiye’ye yaptığı “kapıları açın” çağrısına “alnımızda enayi yazmıyor” yanıtını vermesi “din kardeşliği” üzerine kurduğu, bolca “zalim Esed” soslu söyleminin sıfırlanması demek. Demek ki böyle yürümüyor bu işler. “Realite” gelip vurdu mu “din kardeşliği” de bir yere kadar demekle kalmaz kişi, “alnımızda enayi yazmıyor” diyerek patlar da.

Erdoğan rahat olabilir. Kendisine de Türkiye’ye de kimse “enayi” demedi. Daha çok “kurnaz”, “fırsatçı” gibi pek de hayırhah olmayan kavramlarla değerlendirildi Erdoğan da Türkiye de.

Türkiye’nin de hem de birinci dereceden sorumlu olduğu mülteci krizi karşısında telaşa düşen Batılı ülkeler başa çıkamayacakları mültecilerden hiç değilse emek üretim sürecinde yararlanılabilecek olanları seçmek, geri kalanını da geldikleri yere, yani Türkiye’ye göndermek üzere, mültecilik tarihinde görülmemiş olan rezil bir anlaşmaya imza attırdılar Türkiye’yi. “Enayi olmayan” ülkemizin en utanç verici kararlarından biridir bu. Geri Kabul Anlaşması’ndan söz ediyorum. Bu anlaşma uyarınca Türkiye’den geçerek Batı’ya sığınan mültecilerden dilediğini seçen Batılı ülkeler, geri kalanları giriş yaptığı ülkeye yani Türkiye’ye yollayacak. Türkiye işte bunu kabul etti. Mülteci yasalarına göre bir sığınmacı geldiği ülkeye asla geri gönderilemez oysa.

Şantajı politika sanmak
Türkiye neden böyle bir anlaşmayı kabul etti peki? “Enayi” değildi de ondan. Türkiye vatandaşlarına Schengen Bölgesi’nde vize serbestisi verilecekti. Başka? AB Türkiye’ye göçün kontrol altına alınması için 3 milyar avro yollayacaktı. Başka? AB’ye giriş sürecinin hızlanması konusunda Türkiye’ye destek olunacaktı. “Din kardeşler” Türkiye için bir pazarlık konusu olarak pek bir yararlı oldu anlayacağınız. Erdoğan “bak açarım kapıları” deyince ahlaksız AB Türkiye’yi kıyasıya eleştirdiği İlerleme Raporu’nun açıklanmasını bile geciktirdi.

Mülteciler şimdi yine Erdoğan’ın şantaj malzemesi. Türkiye, artık bir saplantı haline getirdiği Esad karşıtlığı yüzünden, desteklediği terör gruplarının da rahatça barınacakları “güvenli bölge” oluşturulmasını söyleyip durdu krizin başından beri. Sözümona “Zalim Esed”den kaçanlar orada barındırılacak, mülteciler sağa sola gitmek durumunda kalmayacaklardı. Kulağa hoş geliyordu tabii ama Batı ülkeleri, ABD, AB “enayi” oldukları için nedense bunu kabul etmiyorlardı. Oluşturulacak böyle bir bölgede mültecilerden çok terör gruplarının yuvalanacağını düşünüyorlardı. “Enayilik” işte.

BM de “enayi” olduğu için Suriye’de “güvenli bölge” kurulması konusunda karar almadı hiçbir zaman. ABD, böyle bir güvenli bölgenin askeri güçle korunması gerektiğini, bunun da pahalıya geleceğini ya da Suriye krizinin içine iyice gireceğini düşünerek kabul etmiyordu. Türkiye kendi talebiyle baş başa kaldı uzun süre.

Suriye’de dengelerin Rusya’nın müdahalesiyle değişmesinin ardından Halep’in de Suriye yönetiminin eline geçmesi ihtimali üzerine oradan binlerce mültecinin geleceği endişesi Türkiye’nin “güvenli bölge” oluşturulması isteğini yeniden kabarttı. Ne dedi Erdoğan? “Alnımızda enayi mi yazıyor. Açarım kapıları, Avrupa’ya doldururum mültecileri”. Ne olacak peki? “Bunun olmasını istemiyorsanız Suriye’de mülteciler için güvenli bölge oluşturulmasını kabul edin.” Bunun adı şantaj elbette.
Önce anlaşalım. “Güvenli bölge” diye bir kavram yok. Hiçbir zaman da olmadı. Onun adı “Tampon Bölge”dir. İlk kez ABD-Vietnam savaşı nedeniyle girdi literatürümüze. Yugoslavya savaşı sırasında emperyal güçlerin oluşturduğu üç tampon bölgeden, üç ayrı devlet çıktı, unutmayalım.

Recep Bey ile akıldanelerine sorarsanız istedikleri Tampon Bölge değil, “Güvenli Bölge”. Türkiye bu “güvenli bölge”yi Azez- Cerablus hattı üzerinde kurmak niyetinde. Buralar Kürt güçlerinin denetiminin dışında. Ne olacak burada? Mülteciler güven içinde yaşayacaklar. Öyle mi peki? Hayır değil. Rojava kantonları arasındaki bölgede oluşturulacak bu “güvenli bölge” sayesinde Kürtler arası birlik engellenmiş de olacak. Bu “güvenli bölge”de IŞİD başta olmak üzere Türkiye’nin dolaylı desteğini sürdürdüğü cihatçı gruplar, Esad karşıtı muhalifler olmayacak mı peki? Bu konuda Türkiye’nin Batı’yı ikna edeceği güçlü bir imajı yok.
Peki ne olabilir? Mülteciler gelip sokaklarımızı doldurmasın diyen uğursuz Batı “güvenli bölge”ye evet diyebilir. Kim kazanır? Esad karşıtı güçleri oraya yığacak olan Recep Tayyip Erdoğan. Kim kaybeder? Recep Tayyip Erdoğan dışında herkes.
Ama yine de belli olmaz. Kaybedenler her zaman “alnında enayi yazanlar” değildir. Kendisini “çok kurnaz” sananların kaybettiği de olmuştur.


Kaynak: Birgun.net