Nisan ayından beri 3 bin şirket konkordato başvurusu yaptı. Her gün yeni konkordato haberleri geliyor. Konkordato sürecine giren firmaların bankalar üzerindeki olumsuz etkisi bir aşamadan sonra domino etkisine dönüşebilir. Küçük işletmeler konkordato maliyetinin uygulamada yüksek tutulması nedeni ile konkordatoya gidememektedirler, bu durumda birçok küçük işletme kaçınılmaz olarak iflasa sürüklenecektir. Çünkü küçük işletmeler daha çok orta ve büyük işletmelerle farklı şekillerde iş yapmaktadırlar; yan sanayi olarak, üretici olarak veya taşeron olarak.

Sözcü Gazetesi yazarı Nedim Türkman’a göre: Konkordato ilan eden 3 bini aşkın şirketin yüzde 75’ini inşaat şirketleri, beton santralleri, yapı malzemeleri satanlar ve hırdavatçılardan oluşuyor. Enerji şirketleri, sağlık kuruluşları, temizlik, hayvancılık-besicilikle uğraşanlar, araç kiralama şirketleri ve ayakkabıcılarla liste uzayıp gidiyor…

İş dünyasına “gönüllü” %10 indirim baskısı “fırsatçıların” üzerine gitme piyasa gerçekliğinden uzak, ekonominin kuralları ile bağdaşmayan yüzeysel, zaman kazanmaya yöneliktir.

Bir taraftan doların değerlenmesi ithal girdisi yüksek imalat sanayiini olumsuz etkilerken diğer yandan banka kredi faizlerinin %15’den %45’lere çıkması bütün piyasalarda fiyat artışlarına neden olmaktadır.

Konkordato sürecindeki KSN Lojistik A.Ş. yönetim kurulu başkanı Orkun Karayel Para Analiz ’de konkordatoya gitme nedenlerini şöyle açıklamaktadır: “Lojistik piyasası çek vadesiyle çalışan bir piyasadır. Geçmişte yüzde 15’le kullandığımız kredileri bugün yüzde 45’le kullanmaya başladık. Artan maliyetler bizi çok fazla zorlamaya başladı. Bu konkordatonun da iyi niyetli dürüst şirketler için bir avantaj olduğunu da görünce faaliyetlerimize aynı şekilde devam edebilmek ve tedarikçilerimizi de mağdur etmemek için böyle bir karar aldık. Normal faaliyetimize de aynı şekilde devam ediyoruz.” [i]

İmalat Sanayinde İthal Girdi Oranları

Özlale ve Karakurt 2012 araştırmalarına göre 2012 yılı itibariyle imalat sanayinde ithal girdi oranları:

“İthalat bağımlılık oranı gübre üretiminde %72, demir-çelik sektöründe %69, bilgisayar ve veri işleme makinelerinde %67, kimyasallarda %56, diğer metaller ve mamullerde %51, motorlu kara taşıtlarında %51, hava taşıtlarında %49, kauçuk ve plastikte %45, tekstil, optik tıbbi, alet ve ölçüm cihazları imalatında %43, kağıt ve kağıt hamurunda %41, beyaz eşya ve tüketici elektroniğinde %40, deri kürklü imalatında %38, tıbbi ve eczacılık ürünleri ve elektrik makineleri ve cihazlarda %37, gemi ve tekne imalatında %34, kozmetik ve temizlik ürünlerinde ve bitkisel yağ ve yağlı tohum sektöründe %33, ağaç-odun sektörü ve hayvan yemi sektöründe %31, mücevherat ve değerli taş sektöründe %29, demiryolu araçları ve metal eşyada %27, makine ve hububatta %25, diğer eşya %21, maden ve mineral ürünleri imalatında %20, hazır giyim %19, hayvancılık ürünlerinde %16, diğer gıda %12, mobilya %11, içecek imalatı %10, sebze meyve %9 ve tütün ürünlerinde %8 olarak gözlenmiştir. (Özlale ve Karakurt (2012), araştırılmıştır.)” [1]

Araştırmaya göre imalat sanayiinde %72’ye varan ithal girdisi kullanılmaktadır. Dolar 31 Ocak 2018 tarihinde 3,79 lira, bugün 5,87 lira, 8 aylık dönemde dolar %54 devalüe olmuş.

Serbest piyasa ekonomisinde baskıyla bir süre sonuç alınmış gibi görünse de bu durum kalıcı olamaz.

Türk parasının değer kaybına bakıldığında %24 enflasyon da gerçekçi değildir.

Önümüzdeki kısa süreçte büyük altüst oluşların olabileceğini ileri sürmek bir kehanet değildir.

Hükümet, 2019 Mart ayında yapılacak yerel seçimlere kadar durumu idare etme çabası içerisindedir.

Sonuç olarak mevcut krizi sonuna kadar ertelemek söz konusu olamayacaktır. Türkiye’nin önünde iki çözüm vardır; ya İMF gibi uluslararası kuruluşlara ülkenin geleceğini ipotek edilerek bu krizden çıkılacak ya da topyekûn fedakarlıklar yaparak gerçek yerli ve milli bir çözümle buradan çıkılabilir.

Yerli ve Milli Çözüm

Bugün gelinen aşama yeni bir dünyanın kurulmakta olduğu görülmektedir. Yeni dünya sadece siyasi anlamda yeni olmayacaktır, bundan böyle yeni bir ekonomik sistem de kaçınılmazdır.

Gelişmeler Adam Smith’ten günümüze kadar bütün kapitalist teorileri artık geçersiz kılmıştır.

Kapitalizmin geldiği aşamada iki önemli gerçek gün ışığına çıkmıştır.

Serbest piyasa ekonomisi (Neoliberal), sermayenin ve malların serbest dolaşımı güçlü ekonomilerden yanadır. Örnek, ABD Çin karşısında ekonomik üstünlüğünü kaybetmekte olduğunu görünce korumacı ekonomik önlemleri uygulamaya başladı. Bugün diyebiliriz ki Çin serbest piyasa ekonomisini savunmakta, ABD ise korumacı ekonomiyi.

Gün ışığına çıkan ikinci önemli gerçek gelinen aşamada kapitalizmin geri dönülmez bir çöküş içerisine girmiş olmasıdır.

Bu gelişmeler karşısında çözüm özel teşebbüsünde varlığını koruduğu kamucu ekonomidir. Kamucu ekonomide tekelcilik gerçek anlamda yasaklanmalıdır.

İki dinden avare uygulamalar krizi daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Neoliberal ekonomik anlayış terk edilmeli, onun yerine bazı alanlarda devletin de ortak olacağı kamucu ekonomiye geçmek şart ve elzemdir.

Av. Rahmi Ofluoğlu