DOĞU EROĞLU [email protected] @DoguEroglu

IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerde bulunan tarihi eserleri yok ettiği görüntüler, özellikle Palmira Antik Kenti’nin IŞİD’in eline geçtiği dönemin ardından tüm dünyanın hafızasına kazındı. Ancak egemenlik kurulan alanlardaki tarihi eserlerin tümü tahrip edilmiyor. Daha önce Antep’teki antikacılarda veya sıradan çarşılarda rahatça satıldığı, bir kısmınınsa Türkiye’ye girdikten sonra yurtdışına gönderildiği tespit edilen Suriye ve Irak’tan çıkartılan eserleri İstanbul’daki IŞİD yapılanması da pazarlıyor. İstanbul’daki diğer kaçakçılık faaliyetlerinin de koordinasyonunu yürüten Esenyurt yapılanması, tarihi eser kaçakçılığı ve diğer kaçakçılık faaliyetlerini birlikte yürütüyor, bu faaliyetler içinse diğer örgütlerin veya ÖSO’nun tuttuğu sınırlar rahatça kullanılabiliyor.

‘Eserciler bu işten anlıyor mu?’
Eyüp/Güngören yapılanmasıyla birlikte, IŞİD’in İstanbul’da önde gelen organizasyonlarından olan Esenyurt hücresinin mensupları, Türkiye’ye araç, akaryakıt, tarihi eser ve diğer ticari malları sokuyor; Türkiye’den Suriye ve Irak’a ise silah ve mühimmat gönderiyor. Bu faaliyetlerin yürütücülerinden, İstanbul IŞİD davası sanıkları arasındaki İrfan Gül’ün tespit edilmiş 30 Kasım 2014 tarihli bir konuşması, tarihi eser kaçakçılığı faaliyetlerine ilişkin ipucu veriyor:

Bilinmeyen şahıs: Bu eserciler, herhalde bu işlerden anlıyor, değil mi akhi [Kardeş]? Bu kısa boylu olan vardı ya... Bu uzun bir tane, şey zaten, saftiriğin teki ha... Allahualem ha, uzun olan var ya...

İrfan Gül: O çok konuşan mı?
Bilinmeyen şahıs: He... Ötekisi akhi, ufak boylu anlıyor herhalde ha...
İrfan Gül: He, Ali abi anlar.
Bilinmeyen şahıs: Şimdi akhi, şimdi elimizde baya şeyler var, biliyor musun... Ama çok da güzel. Sıkıntı da yok.
İrfan Gül: Arayayım mı ben onu?
Bilinmeyen şahıs: Akhi bir ara, hatta beni bir arasın ben ona bir iki şey göndereceğim. Baksın, okeylersen hemen bu akşam gelsin bu işi bitirsin. Bende var fotoğrafları, göndereceğim.

Diğer şebekelerle de bağlantılı
Tarihi eser kaçakçılığıyla uğraşan isimlerden bir başka isim Esenyurt yapılanmasından İstanbul IŞİD davası sanığı Serdar Kerim ise iki yönlü faaliyet yürütüyor. Silah ve mühimmatın Türkiye içinden veya dışından temin edilerek Suriye’ye aktarılması, şahıslara sahte pasaport veya kimlik sağlanması faaliyetleriyle de uğraşan Kerim, sınır bağlantıları sayesinde akaryakıt kaçakçılığı, Suriye’den Türkiye’ye araba kaçakçılığı gibi işlerin yanı sıra, tarihi eser kaçakçılığında da rol alıyor.

Kaçakçılıkta Nusra’yla ortak çalışma
Kaçakçılık faaliyetlerinden edinilen gelirin paylaşımı konusunda sorun yaşadığı ortağının bıçaklanması sonrasında polisin dikkatini çeken Kerim’in, tarihi eserlerin Türkiye’ye sokulmasında araba kaçakçılığı faaliyetlerinden de yararlandığı sanılıyor. Kerim, Suriye-Türkiye arasındaki kaçakçılık faaliyetleri sırasında Suriye’de egemenlik alanları bulunan diğer örgütlerle de işbirliği yapıyor. Suriye’den Türkiye’ye getirilen arabaların bir kısmının Hatay’dan Türkiye’ye sokulmasını sağlayan Kerim, akaryakıt kaçakçılığı sırasında El Nusra’yla da ortaklık kuruyor. Kerim’in yürüttüğü mazot kaçakçılığı operasyonları sırasında El Nusra’nın kontrol ettiği bölgeden geçiş yapıldığı, Kerim ile Mustafa isimli bir şahıs arasındaki telefon konuşmasına da yansıyor:

Serdar Kerim: Yollar nasıl?
Mustafa: Yollarda sorun yok ama geldik buraya, şu cephenin [Cephetül Nusra] adamları gelmiş, onlar biraz sorun yaptılar.
Serdar Kerim: Size mi yapıyor sorunu?
Mustafa: Evet.
Serdar Kerim: Cephenin adamları hem de!
Mustafa: Bize çalışacaksınız diyor mazot kaçakçılığını...
Serdar Kerim: Yapın, ne yapacaksın...

Örgütler birbirine karıştı
Kaçakçılık faaliyetlerini sürdüren ekibin en büyük gelir kaynaklarından birini de Türkiye’ye getirilen arabaların satışından kazanılanlar oluşturuyor. Arabalarla birlikte aynı zamanda tarihi eserler de Türkiye’ye sokuluyor. Şebeke, geçirilen araçların her biri için, El Nusra, diğer muhalif gruplar veya IŞİD’in sınır birimlerine 700 ila 1000 dolar arasında değişen komisyonlar ödüyor. 8 Eylül 2014 tarihli bir konuşma sırasında, sınırda yaşanan birkaç sorun üzerine araç kaçakçılığının koşullarından bahsediliyor:

Bilinmeyen Şahıs: Sıkıntı yapıyorlar bize, yok şahit istiyorlarmış da bilmem ne... Arabanın bizim olduğuna dair.
Serdar Kerim: Şahit olsa izin verecek miymiş?
Bilinmeyen Şahıs: Yok vermeyecek... Aynı ağabey, farkları yok. Ha muhalifler, ha onlar... Aynı, değişen bir şey yok. Adamlar bizi suçluyorlar. Diyorlar ki, “Siz Cephetül Nusra’yla çalışıyorsunuz.”
Bilinmeyen Şahıs: Cephetül Nusra’yla çalışsan ne olur? ÖSO’yla çalışıyorsunuz diye kızıyorlar. Ya biz de anlamıyoruz, neyin ne olduğunu biz de bilmiyoruz artık. Bir adam bir gün siz Cephetül Nusra’ya çalışıyorsunuz diyor, yok muhaliflere çalışıyorsunuz... Ne kardeşim! Siz biz! Bundan önce Devle [İslam Devleti] mi vardı?
Serdar Kerim: Sen hangisi gelse onunla çalışıyorsun, yapacak bir şey yok yani...
Bilinmeyen Şahıs: Peki, biz muhaliflerle çalıştığımız vakit Devle’nin arabasını geçirmedik mi?
Serdar Kerim: Geçirdin.

Kaynak: Birgun.net