Radikal Gazetesi'nden İsmail Saymaz ve Fatih Yağmur'un haberine göre, Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi Ferhat Tüzel, Berna Yılmaz ve Utku Aykar, 14 Mart 2010’da İstanbul’da yapılan Roman Kurultayı’nda pankart açınca tartaklanarak gözaltına alındı ve ‘yasadışı örgüt üyeliği’ savıyla tutuklandı.

ANAYASAL HAK

10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın 25 Mayıs 2011’de görülen duruşmasında Savcı Kasım İlimoğlu, şu gerekçeyle beraat istedi:
“Anayasada düşünceyi açıklama özgürlüğü ile gösteri ve yürüyüş düzenleme hakkı ayrıntılı olarak anlatılıyor. Silahsız ve saldırısız toplantı ve yürüyüşler önceden izin almadan yapılabiliyor. Sivil toplum örgütlerinin ülkemizde sıkça görülen kötüye kullanılmaları ve yönlendirilmeleri konusunda bireyi koruyacak önlemlerin ve iyiyi kötüden ayıracak ölçütlerin devlet tarafından alınması gerekir. Kapatma ve yasaklama kararı bulunmayan dernek ve sivil toplum örgütlerinin eylemlerine katılan sanıklara sırf katılımlarından dolayı ceza sorumluluğu yüklenemez.”

Bu mütalaaya rağmen iki genç tahliye edilmediği gibi, Savcı İlimoğlu özel yetkisi kaldırılarak Büyükçekmece Adliyesi’nde görevlendirildi. Ve iki genç ancak, 19 ay tutuklu kaldıktan sonra 6 Ekim 2011’de serbest bırakıldı. İlimoğlu’nun yerine atanan Savcı Adem Özcan mütalaayı değiştirerek, “Bu sanıklar terör örgütü üyeleridir” dedi ve 15 yıl hapis cezası istedi.

‘CANAVAR’ TARTIŞMASI 

Davanın son duruşması ise dün görüldü. Duruşmada, avukat Taylan Tanay ile üye hâkim Aytekin Ozanlı tartıştı. Tanay’ın, “Başbakan, ‘Bu mahkemeler canavara dönüştü’ dedi. Gerçekten de canavara dönüştü” sözüne hâkim Ozanlı, “Biz canavar mıyız?” diye çıkıştı. Tanay da “Başbakan’ın bir tespitini aktardım” diye yanıt verdi. Tanay, karar sonrası yaptığı açıklamada ise “Bu kararı ileri demokrasinin yansıması olarak görüyoruz. Anayasal haklarını kullanmanın cezası, 8 yıl 5 ay hapis” dedi.

GİDEN SAVCI: GÖREVİMİZ CEZA VERMEK DEĞİL

Radikal, Ferhat ve Berna için beraat istedikten sonra görev yeri değiştirilen savcı Kasım İlimoğlu’na kararla ilgili görüşünü sordu. İlimoğlu, mütalaasının arkasında durduğunu belirtti. Dosya kendisindeyken, soruşturmanın genişletilmesi ve bir gizli tanığın dinlenmesi yönündeki taleplerinin de, tahliye ve beraat talepleri gibi geri çevrildiğini anımsatan İlimoğlu, “İddia makamının amacı, gerçeğe ulaşmaktır, sanığı cezalandırmak değildir” dedi.
Mütalaasının ceza hukuku, AİHM içtihadı ve anayasa hukuku açısından doğru bir mütalaa olduğunu belirten İlimoğlu şöyle devam etti:

‘HUKUKUN ÖZÜ YOK OLUR’

“Mahkemenin bir konuyu tartışması ayrı, mahkûmiyet ayrıdır. İddianameyle düzenlenmesi gereken delillerin dışında, (karar için) çok daha ciddi delillerin olması gerekir. Hukukun burada yaratılması lazım. Hukuku yaratan mahkemelerdir. Türkiye’de terör var. Molotofkokteylleriyle yananlar var. Fakat bununla mücadelenin, insan haklarının, hukukun temel unsurlarının korunması, temel hakların etkin şekilde korunmasıyla yapılması gerekir. Bu, teröre karşı müsamahalı davranılması değildir. Terör ve terör odaklarıya mücadele edilmesi gerekir. Ama usul kurallarının etkin uygulanması gerekir. Bununla mücadele ayrı bir şey, demokratik hak ve özgürlüklerin ihlali ayrı şeydir. Son derece hassas, anayasal hakların özüne dokunulmayacak şekilde mücadele gerekir. Aksi takdirde hukukun özünü yok etme sonucu doğabilir.”

İlimoğlu, mahkeme kararına doğrudan girmezken, “Mütalaam, dosyanın incelenmesiyle verilmiştir. Bahsettiğim çerçevede terörle, odaklarıyla mücadelede doğru çözüm, verdiğim mütalaadır. Sivil toplumun kendi iradesi ve düşüncelerini yansıtabilmesi lazım” dedi.

İLK SAVCI BERAAT İSTEMİŞTİ AMA...

Savcı Kasım İlimoğlu, Mayıs 2011’deki mütalaasında, ‘sivil toplum örgütü eylemine katılmanın tek başına suç oluşturmayacağını’ savunarak, Berna ve Ferhat için beraat ve tahliye istemiş, ancak hemen ardından görev yeri değiştirilmişti.