İSTANBUL- İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde toplanan kadın avukatlar, hazırladıkları metni Türkiye Barolar Birliği'ne faksladı.

Avukatlar, Afyon, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Denizli, Edirne, Kırklareli, Kocaeli, Kütahya, Manisa, Sakarya, Tekirdağ, Uşak, Yalova, İstanbul Baro Başkanlarının da davanın karar duruşmasından bir gün önce aynı içerikte açıklamalar yaptığını da hatırlattı.

Kadın avukatların Türkiye Barolar Birliği'ne gönderdiği açıklama şöyle:

"18.04.2012 tarihinde Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan’ı sahiplenen ve uğradığı “saldırı” ve ithamlara karşı Mustafa İlker Gürkan’ın yanında olacağınızı belirten bir yazı yayınladınız. Ardınızdan Afyon, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Denizli, Edirne, Kırklareli, Kocaeli, Kütahya, Manisa, Sakarya, Tekirdağ, Uşak, Yalova, İstanbul Baro Başkanları da, hem de davanın karar duruşmasından bir gün önce aynı içerikte bir açıklama yaptılar. Dolayısıyla sözümüz sizin nezdinizde bu açıklamaları yapan herkesedir.

‘5 YILDIR DAVAYI TAKİP EDİYORUZ’

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu davayı biz kadın avukatlar ve kadın grupları olarak 5 yıldır takip ediyoruz. Türkiye Barolar Birliği ve Muğla Barosu Kadın Komisyonu, İzmir Barosu Kadın Komisyonu davaya müdahale talebinde bulundular ancak ne acıdır ki bu dava Baronuzun/Birliğin gündemine Mustafa İlker Gürkan vesilesiyle girdi. Oysa kadın kurumlarının özel bir önem vererek takip ettiği bu davada, davanın başından itibaren, kadına yönelik suçlarda kadından yana taraf olarak, söz söylemenizi beklerdik.

Her gün 5 kadının öldürüldüğü, Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, kadınların yüzde 35.6’sının bazen, yüzde 16.3’ünün sık sık aile içi tecavüze uğradığı, cinsel saldırıya uğrayan kadınlardan %40’ının şikayetçi olmadığı/olamadığı, şikayetçi olduklarında da aynı travmayı tekrar yaşadıkları, hakimlerin-savcıların suçlayıcı tutumlarına maruz kaldıkları bu tablo karşısında, kanun gereği “insan haklarını savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla” görevli baroların hepsinin, bu görevlerini yerine getirdiklerinden bahsetmek mümkün değil, ne yazık ki…

Bahse konu davanın soruşturma aşamasında da Savcılık; Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu’nun Raporu olmasına rağmen, müvekkilimizin şikayet ve beyanlarını doğrulayacak delilleri toplamadan, kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiş, dava ancak Adalet Bakanlığı’nın yazılı emri üzerine Yargıtay tarafından verilen karar sonrasında açılabilmiştir. Deliller ancak 3 yıl sonra kovuşturma aşamasında toplanmaya başlanmış, sonuçta sanıklar delil yetersizliğinden beraat etmiştir.

GÜRKAN TEHDİT ETTİ

Üstelik Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan baştan itibaren bu önyargılı tutuma ortak olmuş, hatta bizzat müvekkile yönelik önyargıların oluşmasının ilk elden “kahramanı” olmuştur. Nitekim savunmanlığı üstlenmesinden itibaren müvekkilimizin tüm özel hayatını, anne babasının boşanmış olmasından, kullandığı ilaçlara kadar didik didik etmiş, yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle böyle bir suç uydurduğunu ima etmiş, tanık sıfatıyla dinlenecek olan annesini tehdit etmiş, bununla da yetinmemiş müvekkilimizin sol siyasi yapılara üye olmasını, çeşitli gazete ve dergilere cinsel şiddet suçları ile ilgili yazılar yazmasını bir savunma argümanı haline getirerek, Mahkeme nezdinde beyanların geçerliliğini çürütmeye çalışmıştır.

Bildirinizde belirttiğiniz gibi “savunma hakkının kutsallığını” ve “avukatın müvekkili ile özdeşleştirilmemesi gerektiği” ilkelerini bizler de biliyoruz. Biz de hangi dava olursa olsun sanıkların savunmasız ve savunmansız bırakılmasını istemeyiz.

Ancak, “sanık hakları”nın hakim otorite-devlet karşısında zayıf olan bireyi korumak adına uzun mücadeleler sonucunda elde edildiğini bildiğimiz gibi, “yasal” olarak yani kağıt üzerinde eşit olan erkeklerle kadınların, fiilen eşit olmadığını da biliyoruz. Keza tüm bireyler için en dokunulmaz hak olan yaşam hakkının kadınlar açısından geçerli olmadığını, her gün beş kadının öldürüldüğünü, devletin yaşam hakkını korumak yönündeki pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi, cinayet faili erkekler hakkında etkili bir soruşturma ve kovuşturma yapmadığını da biliyoruz.

Hukuk kurallarının ve uygulayıcılarının erkek egemenliğinden/cinsiyetçi hal ve tutumlardan bağımsızlaşamadığını, yargısal süreçlerin kadınları korumak bir yana daha fazla mağduriyete yol açacak biçimde işletildiğini ve bu sistematiğin kadınları erkekler karşısında daha da zayıflattığını da biliyoruz, hem özel, hem mesleki yaşantımızda her gün deneyimliyoruz.

Muğla Barosu tüzel kişiliğini de temsil eden, demokrasi ve insan haklarını savunmakla görevli Muğla Barosu Başkanı, Fethiye’nin önde gelen kişilerinin cinsel saldırı suçlaması ile yargılandığı bu davada sanıkların savunmasını üstlenerek, kadını erkek karşısında güçsüz ve savunmasız bırakan bu mekanizmaya katkı sunmuş, tıpkı, öğretmen, müfettiş vb. mesleklere sahip bu şahısların böylesi bir suçu işlemesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı veren Savcı gibi, toplum tarafından lanetlenen bir eylem olan tecavüz suçundan yargılanan sanıkların bu suçu işlemiş ol-a-mayacağı algısını pekiştirmiş ve hem mahkeme, hem de toplum nezdinde sanıkların daha da güçlenmesine neden olmuştur. Bir baro başkanının Fethiye gibi küçük bir ilçede böylesi bir suçtan yargılanan sanıkların avukatlığını yapmasının sanıklar lehine avantajlar yaratacağı gerçeğini görmezden gelerek söz üretmek, samimi değildir.

‘GERİ ÇEKMEYE ÇAĞIRIYORUZ’

Baroların kadın komisyonlarının ve hatta TÜBAKKOM’un da içinde olduğu kadın grupları, bir yandan pozitif ayrımcılık ve kota gibi kadınlarla erkekler arasında fiili eşitliği sağlamaya dönük mekanizmalar geliştirmek için mücadele verirken, yani kadınların bazı haklardan yararlanamadığı ortadayken, hak arama özgürlüğünün bunun dışında kaldığı söylenebilir mi? Cinsiyet ayrımcılığı ispat gerektirmeyen bir vakıa iken kadınların mahkemelerde, adliyelerde bu ayrımcılığa maruz kalmadıkları iddia edilebilir mi? Yargı organlarının, hakimlerin, savcıların cinsiyetçilikten arınmış bireyler oldukları söylenebilir mi? Bu memleketin yargısı “kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” diye karar yazan hakimler de gördü.

Böylesi köklü bir gelenek karşısında, toplumdaki yeri ve itibarı tartışmasız olan barolardan, baro başkanlarından kadının durumunu daha da zayıflatacak, sanıkları cesaretlendirecek girişimlerde bulunmak yerine kadını güçlendirecek, cinsiyetçiliği geriletecek adımlar atmalarını beklemek çok mudur?

Nasıl ki bir eski Adalet Bakanının Sivas davası sanıklarının avukatlığını yapmasından rahatsızlık duyuyor isek, “demokrasi ve insan haklarını” savunmakla görevli Muğla Barosu Başkanı’nı bu davada sanık avukatı olarak görmekten de, kadınlara yönelik suçları meşrulaştıracak/önemini/ağırlığını azaltacak her girişimden, her açıklamadan da aynı şekilde rahatsızlık duyuyoruz.

Bugüne kadar bu rahatsızlığımızı kimsenin kişilik haklarına saldırmadan, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında dile getirdik, bundan sonra da dile getirmeye devam edeceğiz. Ancak duruşma salonunda meslek ilke ve kurallarını hiçe sayarak sesini yükselten ve hakaretamiz sözler sarf eden “seçkin hukukçu”, “insan hakları savunucusu”, “demokrat”, “özgürlükçü”, “entelektüel” ve “sevecen kişilik” sahibi Av. Mustafa İlker Gürkan kendisine yakıştırılan bu sıfatlarla taban tabana zıt bir tutum sergileyerek, Ankara Kadın Platformu eyleminde, hepimizin paylaştığı eleştirileri yüksek sesle ifade eden, aynı zamanda Fethiye davasının avukatlarından olan Av. Candan Dumrul’u Ankara Barosu’na şikayet ederek, ne kadar “demokrat” ve “özgürlükçü” olduğunu göstermiştir. Belli ki bu tür girişimlerle, eleştirilmesinin önüne geçebileceğini düşünmüştür.

Bu vesileyle tekrar ediyoruz, yüzyıllar boyunca efendisi de kölesi de olmayan, boyun eğmeyen, boyun da eğdirmeyen avukatlık mesleğinin ve kadınlara yönelik suçların cinsiyetçilikle/erkek egemenliği ile doğrudan bağlantısına ilişkin politik görüşlerimizin bir gereği olarak Mustafa İlker Gürkan’ı ve onun şahsına, mesleki ve politik duruşuna destek olan herkesi eleştirmeye, ikna etmeye çalışmaya devam edeceğiz.

Avukatlık Kanunu gereğince insan haklarını gözetmek ve işlerlik kazandırmak görevi olan meslek birliğimizi ve ilgili baroları; biz kadın avukatların takip ettiği onlarca davayı, bu ülke topraklarında kadınların yaşama hakkı başta olmak üzere, bedensel ve ruhsal bütünlüğü için, hukuk mercilerine etkili başvuru hakkı için, ekonomik ve sosyal hakları için verdiği onca mücadeleyi ve kadınların yargı süreçlerinde maruz kaldığı mağduriyetleri görmezden gelerek, Fethiye davası karar duruşması öncesinde yaptıkları açıklamaları düzeltmeye ve/veya geri çekmeye çağırıyoruz."